Nurullah ER


Son çiçek

NURULLAH ER


 

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye hayıflanan Köroğlu, atom- hidrojen bombalı, ekonomik sömürülü silahların dünyamızı ne hale getirdiğini görse neler söylemezdi!
Dünya insanlarına mutluluk yaşatmamak, sevgi sunmamak, barışa karşı olmak düşüncesi, olanlardan başka ne beklenebilir ki?
Amerikalı büyük yazar James Thurber´in “Son Çiçek” öyküsü bir avuntu değil, insanlık içindi.
“2. Dünya Savaşı herkesin bildiği gibi bir uygarlığın çöküşü oldu. Kentler, kasabalar, köyler yeryüzünden silindi. Ormanlar, bağlar, bahçeler, ekili-dikili ne varsa yok edildi. Köpekler bile umutsuzluğa kapılıp bırakıp gitti efendilerini. Sanat yapıtları da tükendi. Erkekler, kadınlar, çocuklar, gençler, en alt düzeydeki hayvanlardan aşağı düzeye düştüler. Hiçbir şey yapmadan sağda solda, pinekler oldular. Yıllar yılları kovaladı. Geride kalmış birkaç yaşlı general bile, son savaşın neyi çözdüğünü unuttu. Genç kızlar, delikanlılar şaşkın şaşkın bakmaktaydılar birbirlerine. Sevgi de yok olmuştu yeryüzünden.
Genç bir kız dünyada son kalmış çiçeğe rastladı. Koşup öteki insanlara çiçeğin ölmekte olduğunu söylese de, kendi halinde dolaşıp duran bir delikanlıdan başak kulak veren olmadı genç kıza. Delikanlıyla genç kız bakıp büyüttüler ölmekte olan çiçeği. Bir gün çiçeğe konan arıyla, sinek kuşu kısa zamanda çiçeği çoğalttıkça çoğalttı. Dört bir yan çiçek oldu. Korular, ormanlar yeniden boy attı. Kendiyle ilgilenmeye başlayan genç kıza delikanlının dokunmasıyla hoş bir şey olduğunu keşfettiler. Sevgi yeniden doğdu dünyaya, çocukları sağlıklı ve güçlü büyüdüler, gülmesini, konuşmasını öğrendiler, köpekler bile geri döndüler. Evler yapıldı dört bir yana, köyler, kasabalar kuruldu, şarkılar, türküler sardı dört bir yanı, sanata ve zanaata dair kim varsa geri döndü. Teğmenler, yüzbaşılar, generaller bile… Çok geçmeden vadide de yaşayanlar tepelerde yaşamı özler oldular. “Kurtarıcılar” hoşnutsuzluğu ateşleyip alevlendirdiler. Öyle bir savaş patladı ki bu kez hiçbir şey kalmadı yeryüzünde… Bir delikanlıyla bir genç kızdan, bir de tek başına bir çiçekten başka.”
Bilinen gerçek şu ki; bir nükleer savaşta, ya da küresel iklim krizinin sonunda; ne son delikanlı, ne genç kız, ne de o çiçek kalacak.
Yüz milyon yıl önce, kuyruksuz maymuna benzeyen bir yaratık, ağaçlar arasında salınarak çıkageldi. “Ben iki ayağımın üzerinde duracağım, ‘insan´ adımı vereceğim kendime ve daha iyi, daha güzel bir dünya kuracağım” demişti. Günümüzde, bu kadar insan adına ortaya konan bilimsel çalışmaların, teknolojik gelişmelerin sonucunu göz önüne getirdiğimizde belki de tam sırası diyesi geliyor insanın aklına.
Bilimin efendisi olmaktan, teknolojinin köleliğine düşmüş, küresel Dünyanın kafasıyla, aklından çok inançlarına bağlı kalmış, dünya işiyle ahiret işinin birbirinden ayırmayan geri kalmış ülkeler arasındaki farka bakacak olursak; faytoncunun dediği gibi “bu kafayla biz, ölünceye kadar hayvan ardı koklarız.”
Nereye gittiğimizi düşünmeye vakit bulup, hızımıza hayranlık duymaktan kurtulabilirsek sırtımızı çevirdiğimiz sorunların bizi arkadan vuracağını unutmazsak, doğa sevgimizi arttırırsak, sömürüyü, yoksulluğu, bilgisizliği, bencilliği kaldırabilirsek ortadan; özgürlüğü, mutluluğu, uygarlığı herkesle paylaşmak isterse herkes, insan olarak insanlığı kurmada geç kalmayız.