Halit KATKAT


Sonuçları açısından Gezi ve 15-16 Haziran

Halit KATKAT


Gezi direnişi üzerinden dokuz yıl geçti. Önce İstanbul´da Gezi Parkı´na “Tarihi Topçu Kışlası yapılmak” amacıyla parktaki ağaçların sökülmesine karşı başlamış olan direniş, direniş çadırlarının zabıta tarafından yakılması sonrasında 79 ile yayılmıştı. Türkiye tarihinin en kitlesel eylemi olan ve bir ayı aşkın bir süre devam eden direnişe polis kayıtlarına göre 2.5 milyondan fazla kişi katılmış, tamamı direnişe katılanlardan olmak üzere 7 kişi hayatını kaybetmiş binlerce kişi de yaralanmıştı.

Gezi eylemi toplumsal açıdan önemli dersler çıkarılması gereken bir eylemdir. Önce yeşilin ve doğanın korunması amacıyla çıkmış olsa da yaygınlaşması toplum üzerinde uygulanan baskı ve insanların bireysel yaşamlarına vurulmak istenen zincirlere tepki olarak giderek yaygınlaşmış ve bir ay gibi bir zaman aralığında sürdürülebilmiştir. Katılım açısından baktığımızda halkın şu siyaset, bu siyaset ya da şu inanç bu inanç demeden her kesimden insanların katıldığı kitlesel bir eylem olmuştur. Sınıfsal açıdan bakıldığında yine işçi sınıfının katılımının zayıf olduğu bir eylemdir. Burada aynı zamanda sınıfsal önderlik olmadığı gibi herhangi bir siyasi önderlikten hatta bir önderlikten de bahsedemeyiz. Kendiliğinden bir öfke seli olarak yükselen bu eylem iktidarı korkutmuştu. Bu korkunun sonucu olarak alınan sert önlemler ile gaz ve tazyikli sularla kitleler dağıtılmaya ve yıldırılmaya çalışılmış ve yedi kişi yaşamını yitirmişti. Olaya mevcut sistem açısından bakıldığında, her ne kadar bir önderlikten yoksun olsada, iktidar bu eylemi kendi iktidarı için tehlikeli görerek sert tedbirler almıştır. Hatta sadece günlük tedbirlerle yetinmemiş, milyonları suçlayıp haklarında dava açamayacağı için, önder olarak gördüğü kişiler hakkında davalar açarak, hatta delilsiz hukuksuz içeride tutarak kitlelere göz dağı vermeye çalışmıştır ve hala da çalışmaktadır. Demokratik olmayan her iktidar egemenliğini sürdürmek için her yönteme başvurur ve ellerindeki gücü sonuna kadar kullanır. Bunda şaşılacak bir şey yok. Kendi deyimleriyle söylersek “bu iktidarların fıtratı böyledir”.
Ama baskı sistemini değiştirmek ve demokratik bir yönetim kurmak isteyenler açısından bakıldığında ve özellikle her türlü talebin alanlarda elde edilebileceğini vaaz eden görüşler açısından bakıldığında sonuç şunu göstermektedir:
1- Ne kadar kitlesel olursa olsun, sadece alanları kullanarak sonuç almanın mümkün olmadığını, bunu da Arap Baharı, Fransa Sarı yelekliler eylemi, kitle örgütlerinin düzenlediği aldırı sonucu katliamla sonuçlanan Ankara Gar eylemi gibi eylemlerde görebiliriz.
2- Sınıfsal örgütlenmesi, önderliği ve programı olmayan hiçbir eylemin başarıya ulaşma şansı yoktur. 15-16 Haziran büyük işçi direnişi hem fabrikaları hem de alanları kullanmıştı. Kitleselliği açısından Gezi eyleminden çok daha azdı. Gezi 79 ilde olduğu halde, 15-16 Haziran eylemi ise sadece İstanbul´da gerçekleşmişti ama kazanımı ´Gezi´den çok fazlaydı. Bu eylemde de bir program ya da bir siyasi önderlikten bahsedemesek de, DİSK´in başlattığı, fakat önderliği tamamen işçi sınıfına kaptırdığı bir eylem olmuştu. Ayrıca o günün iktidarını da çok korkutmuştu. Sendikal alanda yapılmak istenen kısıtlayıcı yasalar bu eylemden sonra çıkarılamadı ve ancak 80 darbesinden sonra çıkarılabildi.
3- Her türlü hak alma mücadelesi sınıfsal tavır gerektirir. Bu mücadelede “iktidar şiddet uyguladı” diye şikâyet etmenin bir karşılığı yoktur. Sistemi değiştirmek isteyenlerin sınıfların karşı karşıya gelme zorunluluğunu bilmesi gerekir. Devamlı kitleleri alanlara çağırıp sonuç alınamayan eylemler yapma ve hatta kitlenin zarar görmesi kitlelerin daha sonraki eylemlerden uzaklaşmasını da sağlamaktadır.