Nurullah ER


SÖYLEMEZ- SÖYLENİRİZ

Düşündüğünü, bildiğini, gördüğünü söylemeyip de kendi kendine söylenenlerdeniz.


Düşündüğünü, bildiğini, gördüğünü söylemeyip de kendi kendine söylenenlerdeniz.

Takiye yapmayı severiz.
Evirmeye, çevirmeye, kıvırmaya bayılırız.
Yüzüne konuşamayız, ya arkasından atar tutarız, ya da içimize atarız.
Kırmaktan, dökmekten çekiniriz.
Yüzüne söylenecek sözü, cam kırığı gibi yüzünü çizer zannederiz.
İnciniriz, eziliriz, büzülürüz…
Söylenecek söz dilimizin ucuna gelse de la havle çeker, yüreğimizin derinliklerine koyarız.
Biri de bizi kırar incitir diye içimize sindiremeyip şüpheyle bakarız, ya da korkarız.
O nedenledir ki; dedikoduyu bolca yaparız, konuştukça konuşur, attıkça atarız.
Bağırsaklarımızı bile temizlemiş oluruz.
Bir de bakmışız ki, aküsü bitmiş araba gibi ortada kalmışız.
Allah´ın nurunu yüzünde görürüz.
Yüzüne konuştuğumuzda Allah´ı incittiğimizi düşünürüz.
‘İncinsen de, incitme´ felsefesine sığınırız.
İyisi mi arkasından konuşalım, arkasından konuşursam nasıl olsa beni duymaz deriz.
Sonra da kendimizi en cesur kişi, en mümin insan biliriz.