Nurullah ER


Sular altında kalan tarih

Halfeti.


Güneydoğu´da Fırat Nehri kıyısında dağlık ve kayalık yamaçlarda kurulmuş tarihi bir yerleşim alanı.

Şanlıurfa´nın ilçesi.
Adını çoğumuz duyduk ama bilmedik, görmedik böylesi tarihi bir şehrin sular altında kaldığını.
2000 yılında Birecik Barajının yapılmasıyla ilçe merkezi ve birçok köyler sular altında kalmış. İstimlak bedelini alan halk; yeni Halfetiler kursa da, köyler oluşturulsa da yönleri hepten eski Halfeti´ye, yaşadıkları köylere dönük. “En azından sekiz on kuşak buralıyız, evimizden, bağımızdan, bahçemizden kopmak çok ağır geldi bizlere” diyorlar.
Geçen hafta pazartesi günü bahardan kalma son güz ayının havasında, Urfa´nın düz ovalarını geride bırakıp Halfeti´ye yaklaşırken Harran ovalarının yerini derin kayalık kanyonlara bırakıyor, uçsuz bucaksız düzlüklerin manzaraları farklı bir derinliğe dönüşüyordu.
Vakit öğleyi geçmiş, güneş yavaş yavaş batıya akarken, yeni Halfeti´yi geçip yüksekçe bir yerde durup, arabamızdan indikten sonra aşağılara ve yamaçların seyrine daldığımızda kendimizi Güneydoğu´da değil de Eğenin bir koyunda hissettik. Kendimizi deniz kenarında, bir tatil beldesineymiş gibi gördük.
İşte burası eski Halfeti. Tarihte birçok uygarlıkların yaşadığı şehir merkeziydi. Şimdi sular altındaydı. Kıyıda bekleyen tekneye bizde bindik. Kalabalıktı, bir anda tekne doluverdi. Teknemiz Fırat Nehri´nin barajının lacivert morluğuna dönmüş sularında homurtularla ilerlerken yüzlerimizi yalayıp geçen, kulak memelerimizi, burun uçlarımızı sonbahar poyrazı üşütse de çevre manzaraları ve teknenin sulardan çıkardığı hışırtılar, oluşturduğu ak köpüklü dalgalar hissettirmiyordu.
Bir müddet sonra kaptan kabininden Fırat Nehri´nin coğrafi özelliklerini ve tarihteki yeri ve önemine dair rehberin bilgilendirmesi hoparlörün sesinden yükselirken, arkasından bölgenin halk müziği türküleri yöre sanatçıları tarafından arkası arkasına okunmaya başlandı. Teknede bulunanlar halaya durdu, türkülere eşlik ettiler.
Baraj gölünde tekne içinde ilerlerken iki yamacımızda yükselen kayalıklarda sonbaharın altın sarısı, gün kızıllığı renkleri büyüleyiciydi. Turkuaz rengi sular üzerinde ilerlerken hırçın, deli dolu akan bir Fırat´ın nasıl bu kadar berraklaştığına, mahzunlaştığına insan şaşıyordu. Bir süre sonra batı yönümüzde yükselen kayaların tepesinde oyulmuş uygarlık kalıntısı göze çarptı. Tam bu istikametteyken müzik birden kesti, rehber; görünen yerin Rumkale olduğunu, genç Roma ve Ortaçağ dönemine ait olan kalenin erken Hristiyanlık döneminin önemli bir merkezi olduğunu 11. YY´da yapıldığını, ondan sonra kurulan devletlerini cazibe merkezi haline döndüğünü söylerken, çevrede bulunan kaya evleri, kilise ve manastırlar konusunda tarihi bilgiler veriyordu. Tarihi yapıların bulunduğu alanlara dikkatlıca bakınca hiç insan eli değmemiş, sanki var olan doğal oluşumun bir parçasıymış gibi görünmesi dikkat çekiciydi.
Tekne turunun son noktası; evleri, okulu, sağlık ocağı, camisi sular altında kalmış, nerdeyse beline kadar sulara gömülmüş minaresini ayakta kaldığı Savaşan köyüne girdiğimizde, Eşkıya filminin oyuncusu Şener Şen´in sesi duyuldu. Film burada çekilmiş, arkasından Fırat suyu akar derindin türküsü söylenmeye başladı.
Güneydoğu´nun saklı cennet,i batıkkenti olarak adlandırılan savaşan köyünü, teknemiz, turkuaz renginde sularda süzülerek tarih kokan, doğal güzellik saçan manzaraları geride bırakıp eski Halfeti yerleşim yerine müzik eşliğinde geldiğimizde, geriye dönüp baktığımızda hafızalarımızı zorladığımızda; Fırat´a yakılan türküleri, türkü yakanları, ağıt söyleyenleri düşünmemek, düşünüp de duygulanmamak olmuyor.
Kıyı boyunca uzayıp giden sahil şeridinde yürürken kıyılarda kalmış eski tarihi cami, hamam ve konakların yanı sıra yamaçlarda boşaltılmış, viraneye dönmüş evler birden göze çarpıyor. Biraz yürüdükten sonra Halfeti´nin adıyla simgelenmiş, başka bir yerde siyah olarak açmayan, efsaneleşmiş Karagül serasıyla karşılaştık. Karagüle ait farklı farklı efsaneler yediden yetmişe herkesin dilinden anlatılmakta.
Halfeti´ye gelen turistler, tur gezileri, aile ziyaretleri bölgeyi bir turizm alanına çevirmiş. Yöre halkının geçim kaynağı haline gelmiş. Böylesi tarih dolu uygarlık merkezi, doğa harikası bölge, her ne kadar sulara gömülse de gelen ziyaretçiler Halfeti´yi tarih olarak yaşatmaya çalışıyorlar.