Fevzi MAMİOĞLU


SURİYELİ GÖÇMENLERDEN ÖĞRENECEKLERİMİZ

Torunum Gülseren´i arada parka götürürüm. Orada Suriyeli mültecilerle konuşur, vakit öldürürüz…


Torunum Gülseren´i arada parka götürürüm. Orada Suriyeli mültecilerle konuşur, vakit öldürürüz…

Aslında ölen zaman değil. Ölen bizim ömrümüz! Neyse bırakalım bunları…
En son adı Müyesser olan biriyle tanıştım. Gayet de bakımlı. Ağır bir görünüşü var. O da kızını getirmiş. 3-4 yaşlarında. Bıcır bıcır konuşuyor. —Hız baba hız. (Salla baba salla ) diyor. Babası salladıkça bizimki de -Dede galiba yaşlandın. Baksana amca nasıl da hızlı sallıyor diyor... Onların gülüşü bize de yansıyor. Gülüştük. Dayanamadım. —Marhaba ya ıstezi yapıştırdım. Kibar bir gülümseyiş ve kızaran bir yüzle -Ya hela dedi. (Hela, bildiğimiz hela değil efendim. Ehlen ve sehlenin kısaltılmışı. F.M.)

İşini sordum. Mahcup bir şekilde -Ena tabip ğyun mahdumek. (Hizmetkârınız göz doktoruyum.) Aaa vallahi memnun oldum. Hem de nasıl. Hem kibar hem de mütevazı. U hem de kariyer sahibi. Muayedesi (Muayenesi) marketin hemen yanında ve ruhsatlı. Ankara´ya gitmiş. Sınavdan geçmiş. Ameliyat konusunda da kendini kanıtlayacak. Sanırım yakında hastanelerimizden birinde, bizi muayene ederken göreceğiz.

Bu, üniversite mezunu. Rahatlıkla iş bulabilir tezine saygı duyarım. Ama ben, günlük hayatımızın her anında onlardan biriyle karşılaşıyorum. Siz de öyle. Mesela tüpünüzü getiren Abu Selma. Fırında çalışanlardan Abu Nıfğe. Dıhhen, yani boyacı Rıdvan. Su dağıtıcısı Hamde. Motor ve bisiklet tamircisi Abu Mahmut. (Bununki de ayrı bir hikâye. Adamın İdlip´te bir motosiklet fabrikası var. Savaştan sonra işler bozulunca soluğu İskenderun´da alıyor. Endüstri Meslek´in orada bir dükkân açmış. Bisiklet motosiklet ve elektrikli ev aletleri tamirciliği ve eskicilik yapıyor. Haydi, onları bırakın. Mithat Paşa Caddesi´nin Karayolları kavşağından sonrasına bir gelin. Adamlar kendi ekonomilerini döndürüyorlar. Modacısından kuşçusuna, kebapçısından kuru kahve satıcısına kadar, aklınıza gelen her hizmet dalında varlar. Kiraların yüksekliğine rağmen. Fener Caddesi´nde Abu Mhemmed´in şöbiyetleri, taş kadayıfları ve de “Bülbüliye”leri (Kadıngöbeği, bülbülyuvası) müthiş lezzetli. Ve de iş bitirici.
Nasıl mı?
Bakın, kış vakti gece misafirim geldi. Yeni evliler. Kadın da hamile. Sohbet koyulaştı. Şam televizyonunda tatlıcı dükkânını gösteriyor. “Beyt Cıdde” halkasında. Dizisinde yani. Kadın kocasına - Hayatım canım taş kadayıf istedi. Dedi ve sustu. —Aman bir yerini kaşıma ha. Şimdi nereden bulacağım hem de? İlk çocuğuna hamile. Eşimden bilirim. Melik´teyken yaz başlangıcında üzüm çekmişti canı. Allah´tan komşu Bayram amcanın asması koruk vermişti de tuzlayıp yedirdiydik… Bir dakika dedim. Taş kadayıfınız yarım saat sonra hazır. —Aaa vallahi inanmam dedi kadın. Bekleyin görürüsünüz. Telefondan Abu Mhemmed´in numarasını çevirdim. Aslında tuşa bastım demeliyim değil mi?! Sigaradan sesi kalınlaşmış tatlıcının -Ya hela ya hela bi ıstez(Üstad) Favze. Ğmoor. (Hoş geldin Fevzi Bey. Emret.) —Haşek ya Mğellem Mhemmed. Bedna “atayef” Fi? —Valla hellağ me mevcut. Bes, beğad nıs seğa binvicdo. (Şimdi yok ama yarım saat sonra hazırdır.) —Eyva, leken haddırılna hamıstağş vıhde.(O halde onbeş tane hazırla.) -Emrek ya bek.. Hakikaten Yarım saat sonra gittiğimde, çok güzel bir pakette hazırlanmış “Atayef”leri almış hamile hanıma yedirmiştim.

Şimdi bu hikâyeleri neden yazdım. Ona gelelim. Malumunuz, Türkiye´de işsizlik yüksek. Yüksek de, acaba iş arayanların hepsi, kendilerine sunulan iş imkanlarını beğeniyorlar mı?! Bana sorarsanız beğenmiyorlar. Temsil, turizm mezunu bir gence, kafede iş buldunuz. Git çalış dediniz. Size verilecek cevap -Dur ağabey önce gidip bir deneyeyim oluyor. Yarım saat sonra -Fevzi ağabey ben bu işte çalışmam diyor. Geç kapanıyordan tutun, erken açılıyora kadar türlü bahaneler. —E evladım, oturduğun yerde kim sana beş kuruş veriyor? —Booooş veeer. Hayat nasılsa akıyor be ağabey!

Gencimiz iki yıllık meslek yüksek okulu mezunu. Aynı iş kolunda bürosu olan birinin yanında iş bulundu. Altına araba verilecek. İş takibi yapılacak. Tahsilâta çıkılacak. Böylece teoriğine pratiği de ekleyecek. Belki de aynı branşta dört yıllık bölüme geçiş yapacak… -Çalışır mısın Rüştücüğüm? —Çalışmam. —Niye? —İş saatleri esnek. Dahası parası az. —Çocuğum, alacağın asgari ücret ya! -Olmaz ağabey çalışamam!.. Şimdi siz siz olun da, işsizliğe bir çare bulun. Bu kafadaki insanlarla!!!

Gelelim başlıktaki mesaja. Adamlar, bizim 75 lira yevmiye istediğimiz işe 50´ye hatta 40´a razılar. Ve de “Bıttemem vıl kemal”Tamamen temiz ve sağlam olmak şartıyla... Sonra, -Efendim onlar fiyat kırıyorlar da işimiz azaldı diyoruz. Ya arkadaş, bu bir arz talep meselesidir. Sen de aynı paraya çalış. Kendini kanıtla. İşinin patronu olursun bakarsın!

Sonuç olarak, bizdeki iş beğenmeme olayı yıllardır var. Yani konunun mültecilerin gelmesiyle bir alakası yok. Ha nasıl var. İşveren artık birine bağlı değil. Sen olmasan öteki olur havasında. Bilmem yanılıyor muyum?!!!