Halit KATKAT


Tanzim satış gereklidir ama nasıl?

Halit KATKAT


Her yıl enflasyon üzerinde önemli etkisi olan sebze fiyatlarının bu yıl kış aylarında olağanüstü artışı iktidarı telaşlandırdı. Bu telaşın başlıca nedeni, iktidar partisinin Genel Başkanının kendi deyimiyle yerel seçimlerin bir ‘beka´, yani varlık yokluk sorunu olarak ele almasıdır. İktidarın el değiştirmesinin söz konusu olmadığı böyle bir seçime bu kadar yük yükleyince seçmenin oyunu almak için onların günlük yaşamlarını doğrudan etkileyen böyle önemli konuda iktidarın başı sessiz kalamazdı elbette. Bunun sonucu olarak özellikle iktidarın kaybetmeyi göze alamadığı Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerde hemen tanzim satış reyonları açtı. Örneğin manavlarda 8-10 liraya satılan soğan, belediye tanzim satışlarında 3-4 liradan satılmaya başlandı. En çok kullanılan temel bir yemek malzemesi olan soğanı bu fiyata bile alamayan çok insan var. Sebze fiyatlarının aşırı yükseldiği böyle bir durumda tanzim satışlar yapılmalı mı yapılmamalı mı tartışması gündemi işgal etti.

İktidara körü körüne bağlı olan ya da körü körüne karşı olan görüşleri bir yana bırakarak önyargısız bakarsak elbetteki halka, sebze, meyve ve temel ihtiyaç maddelerinin ucuza temin edilmesi iktidarın görevi olmalıdır. Ama iktidarın bunu bir halk sağlığı ve beslenme politikası olarak yürütmeyip sadece seçimler döneminde ve fiyatı çok artmış olan ürünlerle sınırlandırmış olması ve tüccardan alıp aradaki farkı hazineden karşılaması sürdürülebilir değildir.

Sürdürülebilir bir tanzim satış mümkündür. Bunun için hem üretici hem tüketici kooperatiflerine ihtiyaç vardır. Yetmişli yıllarda başlamış olan kooperatifçilik, seksenli yıllardan sonra yönetime gelen partilerin özelleştirme politikaları yüzünden sönümlendi. Bireysel üretim yapan tarım üreticilerinin akaryakıt, tohum, tarım ilacı, zirai gübre, tarım makinaları vb girdilerin fiyatları dövizde kur artışına bağlı olarak devamlı olarak arttı. Bunun yanında devletin verdiği tarım desteği yetersiz kaldı. Bu da özelleştirmeci iktidarlar tarafından desteklenen politikalar nedeniyle ülkeyi tarımda dışa bağımlı hale getirdi.

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık “Sağlıklı beslenme ancak sağlıklı üretimle mümkündür” diyor ve ekliyor “tarımsal üretime ayrılan bütçe desteği Avrupa´da %40, Türkiye´de ise %2 civarında olduğunu, Emperyalist politikalar nedeniyle bir tarım ülkesiyken bir çok tarım ürününün ithal edildiğini ithalat ürünlerin de pahalı olduğunu; çünkü döviz ve gümrük vergilerinin fiyatları etkilediğini belirtiyor. Tarımda makineleşme ve teknik olanakları da alt yapı, sulama yatırımları, üretim sürecindeki yanlış uygulamalar nedeniyle yetersiz kaldığını” belirtiyor.

Büyükşehir uygulamaları nedeniyle tarım alanlarının imara açılarak betonlaşması da tarımsal üretimin düşmesine neden olmuştur.

Atalık´ın verdiği bilgiye göre: 2003-2017 yılları aralığında 700 bin çiftçi tarım alanını terk etti; 'Bu yalnızca tarım politikalarıyla ilgili değil. Köy ilkokulların kapatılması etkenlerden biri oldu' dedi. Türkiye´de üreticinin yıllık geliri 3 bin 300 dolar, Fransız çiftçisininki 20 bin 200 dolar. ABD´de ise 35 bin dolar.

Bu durumda Türkiye çiftçisinin emperyalist ülke çiftçileri ile rekabeti söz konusu olamaz. Hem halkın ucuz ve sağlıklı tarım ürünlerine ulaşabilmesi, hem de tarımda dışa bağımlılıktan kurtulabilmemiz için üretici ve tüketici kooperatiflerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi zorunlu hale gelmektedir.