Sadullah ÇAĞLAR


Tarih Boyunca Unutulmaz Aşk Mektupları

Sadullah ÇAĞLAR


Geçmiş yıllarda insanlar yanında gazeteler, kitaplar taşırdı. Sonra sokakta kişiler selamlaşır sohbet eder konuşurdu. 

Şimdi ise ellerinde akıllı telefon; kişiler konuşmuyor… onun yanında bütün bu insani yaklaşımlar yok oldu.
Ne oldu o güzelim aşk mektuplarına? Öyle içten yazıldı ki kalpleri sarsar, gözler nemlenirdi. Ne demişti birinciler söz uçar ama yazı kalır. Teknik geliştikçe insana şaşırtıcı keşifler yapıldı. Fakat bunun yanında geçmişte yaşanan aydınlanma unutuldu. Alman asıllı bilim adamı Gutenberg´in yazı makinası matbaayı buluşu uygarlık çağını hızlı şekilde başlattı.
İngiliz edebiyatçı Charles Dickens, yazı makinası harfleri Londra´da incelerken, “Bu harfleri yaratan kişiyi selamlıyorum. Bu harfler ve bunu yaratan insan bir dehadır. Bu harfler bir gün ama bir gün uzayın sırrını çözecek. Belki de ay da bizim için sır olmaktan çıkacak.
Sonra, asırlar sonrası gökyüzünü ışıtan yıldızlara ulaşacağız. Bu harfleri selamlıyorum ama, ama bir endişem var. İçim sızlıyor. Korkuyorum. Neden acaba?Ne yazık ki bu kurşun harflerin korkarım ki dünyamıza yalan ve aptallık, hatta ihanet taşımasından korkuyorum.”
İki şehrin hikayesinin destansı yazarı Charles Dickens, sanki orta çağa gidişin ayak seslerini bizlere haber veriyordu.
21. yy´a girdiğimiz süreçte artık duygusal romanlar yazılmıyor. Unutulmaz aşklar yaşanmıyor. Bir Shakespeare yada Fuzuli yok. Victor Hugo´nun Notre Dame´ın Kamburu, Tolstoy´un Anna Karina gibi edebiyat eseri yaratılmıyor. Fransız yazar Stendhal´in Kırmızı Siyah romanı gibi klasikler dönemi, büyük sevgi süreciyle unutulmaz bir dönemdi.
Biz şimdi Victor Hugo´nun sevdiği kadın Juliette Drouet´in büyük yazara yazdığı mektuba göz atalım.
'Sevgili Hugo
Seni çılgınca sevdiğimi biliyorsun. Neden bana geç yazıyorsun söyler misin? Biliyorsun ki seni seviyorum. Bu basit söz içinde ne vardır bir bilsen. Seni seviyorum. Bu benim hayatımdı. Seni hep bekliyorum. Çünkü sen benim nefesimsin. Sen gerçekten benim ilahımsın. İnanki sana tapıyorum Victor.”
Victor Hugo´yla madam Juliette´in elli yıl süren mektupları ölümsüz aşklar olmasaydı Hugo Notre Dame´ın Kamburu diye şaheser bir roman yazamazdı.

Mevlana Rumi okuyalım…
Aradan asırlar geçmesine rağmen bir dönemin filozofu insan sevgisiyle kuşanmış Mevlana, duygularını nasıl açıklıyor?
Sevgilime gecenin uzun siyah saçlarını verdim
Gözlerine yıldızların yakıcı güzelliğini koydum
Vücuduna ayın mahsun solgunluğunu saçtım
Eyy... erişilmez güzeller güzeli
Beni kendine esir ettin

Fuzuli ne diyordu? Leyla ile Mecnun eseriyle destansı çağının şairi Fuzuli aşkı şöyle haykırdı: 'Aşk benim hastalığım. Bu hastalıktan ey hekim beni iyi etmekten vazgeç. Bana ilaç verme. Çünkü ilacından iyi olursam ölürüm.
Shakespeare´i anmadan geçemeyiz;
Niçin bu kadar güzelsin Julyet
Yoksa bu hain ölüm sanada mı aşık oldu.
Hafız Post´u da onun ölümsüz eseriyle analım.
Senden bana yok fayda eyy gül
Gül yağını eller sürer, çatlasa bir bir

Evet, şimdi soylu bir kadının kaybetmiş aşkını arayan umutsuz mektubu Latife Hanım´ın Mustafa Kemal´e olan ölümsüz aşkını yansıtan tarihsel mektuba bakalım.
Mektubu gönderen Uşakizade Latife.
Mustafa Kemal´den ayrıldıktan sonra İzmir´e baba evine dönen Latife Hanım baş yaver ve aile dostu Salih Bozok´a çok özel mektuplar yazarak Mustafa Kemal´le arasındaki kırgınlığının giderilmesini istemişti. Bu konuda yardım istemişti.
'Muhterem Salih efendi sadakatinize minnettarım. Ankara´ya selametle ulaştığınız haberini aldım. Beni ne kadar mesut ettiğinizi bilseydiniz heralde bir iki kelimecik daha lütfetseydiniz. Bugüne kadar bütün arkadaşlarının suskunluğunun fazla müşküliyetinden ileri geldiğine inanarak kendime teselli buluyorum. Esasen işaretinizden beri bu bahtiyar yuvayı süsleyen pek muhterem pek mukaddes misafirlerinin güzelliği seven gözlerini okşayarak ufak tefek hazırlıkla meşgul oldum.
Gözlerim devamlı olarak yolda sizleri bekliyordum. Görüyorsunuz ki ayrılmıştık. Geçen gün akrabamızdan bir zatın İzmir´de olduklarını haberini aldım. Derhal burada öğle yemeğine davet ettim. Mutaasıf yatakta göremedim. Kaptan aracılığıyla biraz bilgi alabildim. Burada artık eski şenlik yok. Başkomutanlık boş olmakta. Şerefine muhafaza edilmektedir. Yalnız içinde siyahlar giymiş üzgün, kederli bir vücut vardır. Bu kadar içtenlik ve özenlikten sonra yapayalnız kalarak hayatın kara sayfalarını tekrar açmaya gücüm yoktur. Maalesef Paşa´ya yazdığım mektuplara cevap alamayınca bir daha cevap alamayınca rahatsız etmekten çekindim.
Paşa bana sonsuz denizlere benzeyen insanları öldüren o gözlerini bir kere bir yere gitmeyin beni bekleyin demişti. Ama şimdi aramıyorum. Salih, onun yakınlığına nasıl ulaşayım söyler misin? Şu anda deli gibiyim. Paşa hazretlerine kema-i hürmet ederim. Salih bey Paşaya yazdığım mektupları kendine ver eğer mektuplarıma Paşa cevap vermeyecekse Salih mektupları yırt at. Onların reddine kalbim dayanamaz. Şu anda canlı ceset gibiyim. Bu ayrılığın yıkımını kalbim kaldıramayacak. Salih, git paşayla görüş o yüksek ruhludur. İnsandır. Aramızda ki gerginliği bir son vermesini geçmişin vereceği kuvvetle rica et. Ben kendisine verdiğim mektupta cevap bekliyorum. Seni eşinle göndermesini yazdım. Bir haftadır uykusuz, gıdasız, idama mahkumum. Nedeni çocukluk. Oysa çocuklar bu ağır cezadan muaftır.
Salihsin, salah ve sulhu getireceğine inanıyorum.”

Soylu Latife Hanımın mektuplarına Mustafa Kemal cevap vermedi. Latife Hanım, ölümsüz aşkını sırlarıyla beraber mezara götürdü. Son günlerinde Latife Hanım İstanbul Harbiye semtinde Atatürk´ün heykeli karşıtı apartman dairesinde kalıyordu. Neden Harbiye semti diyenlere, “Büyük aşkımın simgesi olan onun heykeline bakarak yaşıyorum” diyordu.
İnsanlık tarihine baktığımız zaman tarihe damgasını vuran unutulmaz kadınlar var. 1789 dönemine adını koyan Fransa Kraliçesi Marie Antoinette halkın isyan edip sarayın önüne gelip, ´Kraliçeyi görmek istiyoruz' diye haykırırken balkona çıkar. “Bendden ne istiyorsunuz?” sorusuna, ´Açız ekmek istiyoruz´ cevabını verirler. Antoinette: ´Açsanız pasta yiyin!´
Geçtiğimiz yıllarda gazetelerde ilginç bir haber vardı. Viyana sanat evinde Marie Antoinette´in giyotine ölüme giderken sevdiği adam İsveçli sevgilisi büyükelçi Markize yazdığı veda mektupları bir milyon dolara alıcı buldu. Alıcının adı açıklanmadı. Son derece duygu dolu mektuplar.
'Sevgili markiz
Bu satırları okuduğunda ben çoktan toprağın altında olacağım. Beni ziyarete geldiğin hücremde, görüşmemizde sana veda ederken o anın hiç bitmemesini istedim.
Seni ilk gördüğüm balo gecesinde ´Kim bu gözleri gece gibi simsiyah insan?´ Sanki bir anda inanılmaz denecek kadar sarsıldım. Hayatım boyunca ilk defa kalbimin çarptığını hissettim. Bu nasıl oldu da irademe hakim olamadım. Ben hep çocukları sevdim. Eşime hep sadık kaldım. Ve Kral Lois´in dışında bir gün başka bir erkeğe tutsak olacağımı hayal bile edemezdim. Ama bir gece sen aniden karşıma çıktın. Seni gördüğüm an ne oldu. Kalbim duracak gibi. İlk defa sevmenin sevilmenin ne olduğunu senden öğrendim. Ama sen İsveç´in karlı soğuk dalgalarından Viyana´nın gururlu prensesine herkesin önünde eğildiği Fransa´nın onurlu kraliçesi nasıl olurda bir gün aşkın esiri olacak. Ve sevdaya koşacak. Bir sevda tutkusuna kalbi yenik düşecek. Sana hücremde veda ederken son görüşmemizde beni hatırlaman için kraliçe olarak benim için çok değerli olan yüzüğümü hediye etmiştim. İnanıyorum ki yüzüğüme baktıkça beni hatırlarsın.”

Yazının sonuna yaklaşırken filozof Goethe ile sonlandıralım;
'Onu göreceğim, İşte benim her sabah uyanırken söylediğim ilk söz, ´Her sabah doğan güneşe sükunu kalple bakar ve onu göreceğim derim”

Genel olarak sevgisiz hayat yaşanmamış demektir.
….
Latife hanımın hasret dolu özel mektupları / Bütün Dünya Kasım 1999 Aylık dergi
Aşk Edebiyatı Haydar Tolun 1937 kitap