Sadullah ÇAĞLAR


TARİHSEL DÖNEMİN UNUTULMAZ MEKTUPLARI

Sadullah Çağlar


Sanat dünyası ve politikayı içine alan unutulmaz yazışmalar vardı. Belge konumunda olan bu yazışmalar, süreç içinde başlangıçta mektupla kişiler arasında değişik şekillerde devam etti. Genelde geçmiş yıllarda mektup, haberleşme aracı olarak önemli idi. Bu mektuplar önemli idi ve bazen bir sır gibi saklanırdı.

Geçtiğimiz günlerde kitaplar arasında bir gazeteden kesip sakladığım belgesel nitelikli bir köşe yazısına rastladım. Geçmiş yıllarda Akis dergisinin sorumlu yazı işleri müdürü olan Kurtul Altuğ´un Atatürk´ten İsmet Paşa´ya yazılmış mektubunu içeriyordu.

Mektup şöyle başlıyordu: “Sevgili Paşam, Cumhuriyetin ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur hemen itiraz etme. Lozan´a seni göndermek istediğim zaman da bana hayır dedin. Sonra ne oldu? Lozan´da büyük bir başarı kazandın ve beni haklı çıkardın.

Şimdi yine sana ihtiyacım var. Kıymetli ismet Paşa, cephe komutanı olarak Lozan barış delegesi başkanı olarak biliyorum büyük devletler bu sefil duruma çok kısa zamanda senin kişiliğinde şaşkına dönecekler.

Tıpkı Mudanya mütarekesi sürecinde İstanbul işgal komutanı General Harrington´un şaşkına döndüğü gibi. Bizim savaşa değil barışa ihtiyacımız var. Barışı yapmak bazen savaşmaktan daha zordur. Kıymetli İsmet Paşam bu önemli görevi başaracaksın. Şimdi Lozan kadar önemli bir görev seni bekliyor. Hani hatırlarsan Samsun´a hareket etmeden önce Şişli´deki evimde Anadolu´ya nasıl geçerim diye sormuştum? Bana hemen cevap vermedin eline kalemi alıp haritayı açtın ve kalemle yol güzergahını çizdin. ‘Yollar açık Paşam´ diyerek bana yol gösterdin ve umut verdin.

Biliyorsun sevgili İsmet bize geri bırakılmış borçlu, hastalık dolu yoksul bir vatan miras kaldı ve sanayi de yoktu. Düşman ülkeyi yakarak ve yıkarak bize harabe halde bıraktı. Dört mevsim boyunca kullanılabilen karayolu yok denecek kadar az. 4 bin km kadar demiryolu var ancak bakımsız. Ülkenin doğusu ve güneyinin merkezle ulaşımı oldukça zor. İletişim kesik, köylü topraksız, köylüye toprak vermek lazım ama nasıl?

Doğuda hala aşiret sistemi devam etmekte ve ağaların düzeni sürmektedir. Köylüye bir çift öküz ve saban vermek gerek ki toprağı işleyebilsin. Köyleri ağa ve şeyhlerden uzak tutabiliriz ama bu geriliği ancak eğitim yolu ile aşabiliriz diye düşünüyorum.

Güya tarım ülkesiyiz, ortada tarım yok denecek kadar az. Ekmeklik buğdayımızı bile dışarıdan alıyoruz. Sığır ve koyunlarımız hastalıktan ölüyor. Doktor sayımız 37, sağlık memurumuz 434, 136 adet eczane var. Salgın hastalıklar köyde yaşayanları kırıp geçirmekte. Nüfusumuzun yarısı hasta ve göçebelerden oluşuyor.

Telefon ve iletişim yok, tifo salgını yaygın. Sanayi yok denecek kadar az. Üç milyon insanımızın gözünde trahom hastalığı var. Elektrik yok. Düşmanın yakıp yıktığı köy sayısı 830. Eğitim sorunu çözülmemiş. Hangi tarafa baksak dökülüyor. Bu acılı görüntü yürekler acısı. Oysa cumhuriyet yönetimi insanı öne çıkararak bu yoksulluğu hak etmiyor.

En önemlisi Anadolu´nun kültürel eserleri yağmalanmış. Çalınan eserlerin hepsini geri getireceğiz. Sevgili İsmet, her şeye rağmen bağımsızlığa dikkat ederek koruyacağız.

Her şeye rağmen iktisadi olarak bu engelleri aşacağız. Sevgili İsmet memleketin genel manzarası ortada ama hiç umutsuz olmayalım. Çok çalışmamız gerekiyor. Şu anda zoru aşmış durumdayız. İlk işimiz önümüze bilimi alıp Cumhuriyete uygun bir Anayasa yapmak.

Bu zor durumdan nasıl çıkacağız? Hukuk devletini hedefleyeceğiz. İnan ki kısa zaman sonra yoksul ülkelere örnek olacağız.”

Yukarıda ki mektupta Mustafa Kemal en yakın dostu olan İsmet Paşaya memleketin acıklı durumunu anlatır.

Onları çok zorlu bir mücadele bekliyordu. Yıkılmış ve dış borçla kuşatılmış bir ülkeyi yeniden kurmak gerekiyordu. Tarihsel mektupları okuduk.

29 Ekim akşamı uzun bir geceydi. Yeni kurulacak olan devletin yapısı belirlenecek. Yeni sistemin adı Cumhuriyet olacak. Aslında yeni sitemin adını Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas kongresi öncesi kafasında planlamış ve bunu sır gibi saklamış olan dahi önder kongrelerden çok önce yakın arkadaşı Mazhar Müfit´e anlatır; “Mazhar bir defter al ve yaz. Cumhuriyeti ilan ettiğimiz zaman ilk işimiz saltanatı kaldırıp Cumhuriyet ilan edeceğiz. Türkçe harf yeniliği yapacağız. Kadınlara yönelik medeni kanunda seçme ve seçilme hakkı tanıtacağız.”

Mazhar Müfit Atatürk´e şöyle der; “Paşam yeter artık lütfen bu kadar hayalci olmayın. Bu yapmak istediğin yeniliklerin ne kadar zor olduğunu biliyor musun? Paşam Padişah 3. Selim ufak bir yenilik yapmak istedi o da giyim üzerine, sonucu hüsran oldu biliyorsun.”

Atatürk´ün Cumhuriyeti ilan edeceği akşam yanında bir ekip vardı. Akşam sonrası tüm misafirlerin ayrılmasından sonra sadece İsmet Paşa kalmıştı. Kurtuluş Savaşının önder paşaları İstanbul´da. Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rafet Bele. İki kişi Atatürk ve İsmet Paşa. İkili görüşmede Atatürk; “İsmet Paşa sen kesin Başbakan olacaksın ve kiminle çalışacaksan bakanlar kurulunu hazırla. Genelkurmay Başkanlığına tavsiyem Fevzi Paşa´yı düşün” der.

İsmet Paşa Atatürk´e; “Paşam sen yıldırım hızıyla karar vermişsin.”

Atatürk; “Sevgili İsmet bu bir devrimdir. Zamana bırakamayız. Şimdi dış güçlerle uğraşmaktan daha zor bir mücadeleye gireceğiz. Şimdi kısa zamanda yeni mebusları seçeceğiz.”

Mustafa Kemal genelde yalnızdır. Yanında sadece İsmet Paşa vardı. Bu yol arkadaşlığı ölüme kadar sürdü. Atatürk ve İsmet Paşa edebiyat yazarı Ahmet Cemal´in dediği gibi ikisi aynı şeyleri aynı anda düşünüyordu. Atatürk´ün ölümüne yakın son Başbakan olan Celal Bayar 1950 yıllarında Cumhuriyet´in önemli kurumlarının tasfiyesinde çalıştı. Başta Halkevlerinin kapatılması, CHP´nin yayın organı Ulus gazetesinin yayınına son verilmesi, partinin gayrimenkullerine el konulması gibi konulara Bayar destek verdi.

Burada bir gerçeği vurgulamak lazım, Bayar sadece bir bürokrat idi. İsmet Paşa ise Atatürk´ün en güvendiği ve Cumhuriyetin yeniliğine kendini adayarak sahip çıktı. 1950´li yıllarda CHP muhalefette iken Atatürk döneminin tartışıldığı günlerde CHP Genel Başkanı İnönü, Mecliste ‘İstiklal Mahkemeleri dahil Atatürk´ün bütün sürecindeki uygulamaların baş sorumlusu benim´ diyerek soylu bir çıkış yaptı.

1933 yılında on yıl gibi kısa sürede mucize denecek bir sanayileşme gerçekleşti. Şeker fabrikaları, Bursa Merinos kumaş fabrikaları, madencilik gelişti. Yeni bir başkent olarak Ankara kuruldu. Osmanlı´dan kalan borçlar ödendi. Demiryolları yapıldı, üniversiteler kuruldu. Haklı olarak gururla söylendi; ‘On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan, Demir ağlarla ördük Anayurdu en baştan´ ve saygın bir ülke yaratıldı.

Burada bir sorgulama yapalım; büyük deha Atatürk´ün ölümü sonrası Türkiye´de neden hiç bir konuda aksama olmadı? Çünkü 2. adam İsmet İnönü vardı. Ne demişti Atatürk sağlığında; “Her türlü sorunda çözüm için bana değil İsmet Paşa´ya danışın.”

Genç Cumhuriyet 1939-45 yıllarında bir dünya savaşına şahit oldu. 52 milyon insan bu savaşta öldü. Yurtta sulh, cihanda sulh felsefesi sayesinde bu savaşın dışında kaldık.

1938 11 Kasım, Atatürk´ün ölümü üzerine Avrupa´da bir hastanede tedavi görmekte olan Latife Hanım tüm batının saygın basını ki, bunlar arasında Times da vardı büyük paralar teklif ederek Latife Hanımın anılarını yazmasını istediler. Ancak Latife Hanım tüm bu istekleri ret ederek Mustafa Kemal ile ilgili anılarını kalbine gömdü.

Latife Hanım Cumhurbaşkanı İnönü´ye yazdığı mektupta şöyle diyordu;

“Reisi Cumhur İsmet İnönü´ye

Ankara

Çok aziz muhterem Şefim, bu sabah aylardır yatarak tedavi gördüğüm bir hastanede batı basını gazeteleri okurken Büyük Atatürk´ün ölüm haberini okudum ve beynimden vurulmuşa döndüm. 13 senedir çektiğim azabı bütün vicdani ile görmüş beni her surette korumuş olan siz Paşam olan zatı devletinizin bu büyük felaketten ne kadar sarsıldığımı tahmin edeceğinizden eminim. Şu anda benim millet ve memleketi teselli eden onun taşıdığı ağır mesuliyeti sizin omuzlarınıza yüklenmiş olmasıdır.

Size en derin bir samimiyetle hitap ettiğimi bilirsiniz. Tüm içtenliğimle başarılı olmanızı daima muvaffakiyet sıhhat ve uzun ömür dilerim. Bu kanatları kırık ve hasta kızınızı şefkat ve himayenizden mahrum etmemenizi rica eder mübarek ellerinizden öperim.”

Atatürk´ün naaşı trenle Ankara´ya getirilirken onu garda bekleyen Cumhurbaşkanı İnönü gözleri yaşararak yakın dostu Sağlık Bakanı Dr.Refik Saydam´a; “Doktor, devrimleri yapan adam şu anda Dolmabahçe´den tabutun içinde sevdiği Ankara´ya gelmekte. Buna nasıl dayanacağız, söyler misin?”

Ölümsüz dostlukların mektupları kutsaldır. Zaman içinde belge yazanlar gelecek nesillere ışık tutar.