Halit KATKAT


Tekellere Karşı ‘Yerli Milli´ Politikanın Çıkmazı

Halit KATKAT


Bundan bir hafta on gün önce tek geçim kaynağı tütün olan üreticiler, tütün ekimine izin verilmemesini protesto ederek “tütün üretemezsek aç kalırız” diyerek Adana Malatya karayolunu kapatıyorlar. Bu en asgari demokrasi kırıntısı olan bir ülkede bile tahammül edilebilen bir haktır. Bu üreticiler uzun yıllardır AKP iktidarını destekliyorlardı. Bu protestoya katılan tütün üreticilerinden 16´sı evleri basılarak gözaltına alınıyor. Gözaltına alınan üreticilerden 10´u çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. 6 üretici ise adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakıldı.

1990´ların ilk yarısında başlayan ve sonraki 10-12 yıllık dönemde, TEKEL işçilerinin uzun süren protestolarına karşın, TEKEL´in fabrikaları, depoları ve kıymetli arazileri sermayenin yağmasına açılmış, sigara ve tütün pazarı da tümüyle uluslararası tekellere devredilmiştir. Bu tekeller: Türkiye´de sigara üretimi Philip Morris International (ABD), British Tobacco (ABD-İngiliz) ve JTI (Japon) sermayeli üç şirket tarafından Samsun ve İzmir´de kurulu üç fabrikada gerçekleştirilmektedir.

Bilindiği üzere şeker fabrikalarını kapattıran uluslararası gıda devi Cargill´in İstanbul Pendik´te mısır şurubu fabrikası, Bursa Orhangazi´de 1.sınıf tarım arazisi ve su havzası üzerine kurulu olan, nişasta bazlı şeker üretimi yapan şeker fabrikası vardır. Mısır şurubu bazlı şeker üretimi nedeniyle ülkemizde pancar üreticileri de üretim yapamaz olmuşlardır.

İlaç konusuna gelince Dünyanın en büyük 10 ilaç üreticisinin tümünün Türkiye pazarına satışı bulunuyor. İlk 3 sırada yer alan Pfizer, Novartis ve Sanofi´nin Türkiye´de üretim tesisleri de yer alıyor. Ayrıca ülkemiz bazı uluslararası ilaç firmalarının üretim ve/veya satış konusunda bölgesel merkezi konumunda. Bu dünya ilaç tekelleri devletlerin sağlık politikalarına yön veriyor. Türkiye´de SSK´nın ilaç fabrikasının ve hıfzıssıhha kurumunun kapatılması da uluslararası tekellerin çıkarı doğrultusunda yapılmış hamlelerdir. İlaç tekelleri kendi çıkarları gereği ilaçlarının uzun süre piyasada satılması için hastalığın bitmesini istemez, yada şöyle dersek daha doğru olur: Hastanın ne iyileşmesini ne de ölmesini isterler.

Silah konusu da yine uluslararası tekellerden bağımsız düşünülemez. Silah üreticilerinin en büyük müşterisi elbette silah kullanma tekelini elinde bulunduran devletlerdir. Öldürücü etkisi fazla olan, gelişmiş silahlar devlet eliyle alınıp satılır. Ama bunların üretimi ve dünya pazarında satışı silah tekellerinin bilgisi ve izni dışında değildir. Buna en yakın örnek Türkiye´nin Rusya´dan almaya çalıştığı S-300´lerdir. Türkiye parasını verdiği halde bunları alıp kullanamamıştır. Bu günlerde tartışması yapılan kayıp silahları da bu kategoride değerlendirmek gerek. ABD´de bireysel silahlanmaya karşı birkaç defa temsilciler meclisine ve senatoya yasa teklifi geldiyse de silah tekellerinin lobi çalışması sonucunda yasa meclisten çıkmadı. Tekkeler var oldukça bireysel silahlanma da uluslararası silah yarışı da bitmez.

Baştan beri anlatmaya çalıştığım tekellerin egemenliğine karşı “yerli milli politika” diyenlerden hiçbir ses çıkmadı. Uluslararası tekellerle iş birliği yaparak parsadan pay kapmak daha tatlı geliyor olmalı.

Günümüz dünyasında uluslararası tekellere karşı burjuvazi ile “yerli milli” ya da ulusal politikalar geliştirmenin olanağı yoktur. Tekellere karşı mücadele sınıfsal temelde verilmek zorundadır. Tekellerin tekerine çomak sokacak tek güç birleşik işçi ve emekçilerin gücüdür. Bu da işçi iradesinin egemen olduğu sendikalarla mümkündür. Şöyle düşünelim: Tekellerin gücünün kırılacağı en etkili yerlerden birincisi banka ve maliye sistemi; ikincisi üretim sistemi, üçüncüsü nakliye ve taşıma sistemidir. Bu üç sistemde örgütlenmiş güçlü işçi ve emekçi iradesine dayanan sendikaların eş zamanlı olarak çalışmaları durdurduğunu düşünün… Tekellere karşı bundan etkili silah olabilir mi? Bunun ütopya olduğunu düşünüyorsanız o zaman yüzyıllardır kapitalizmin koyduğu seçim sistemi içerisinde yoksulluk ve işsizlikle boğuşan sınıfların yaşamını değiştiremeyen politikacıları düşünün.