Halit KATKAT


Tekellerin Ulusal Alanlara Müdahalesi ve İşçi Sınıfı

Halit KATKAT


Dünyanın bugün karşı karşıya kaldığı ekonomik, ekolojik, kültürel ve politik sorunların çözümünü dünyada yürürlükte olan sistemden beklemek akılcı değildir. Çünkü bütün bu sorunları yaratan bizzat bugün dünyaya egemen olan bu kapitalist emperyalist sistemdir.

Kitleler, kendi yaşamlarını doğrudan ilgilendiren ve şekillendiren kararları etkileme kanallarını ve kapasitelerini kaybettiler. Bugün mal ve hizmetler, çok uluslu şirketlerin denetiminde küresel bir ağ içinde üretilmektedir, paranın ve metaların serbest dolaşımı hızlandıkça uluslararası tekellerin ulusal devletlere müdahalesi artmaktadır. Meydana gelen bu kriz “parlamenter demokrasinin krizi”, “meşruiyet krizi”, “demokrasi açıklığı” gibi kavramlarla tartışılmaktadır. Hâlbuki burada temel sorun dünya pazarına egemen olan tekellerin aynı zamanda siyasete de egemen olma isteği ve çabasıdır. Uluslararası tekellerin bu çabası, örneğin Cargill tekeli bir ülkenin şeker politikasına müdahale edip şeker fabrikalarını kapattırabiliyor; yine beş on uluslararası tekel, madenlerin çıkarılıp işletilmesi için karar mercilerine müdahale edebiliyor, bu cümleden olarak dünya akaryakıt fiyatlarını birkaç uluslararası tekel belirliyor; sadece ekonomi alanında kalmıyor, siyasete de hükmetme eğilimi olarak devam ediyor.

Bu açıdan bakıldığında uluslararası tekeller egemen devletleri kendi pazarı olarak görür ve orada istediği yatırımı istediği yere yapabilmesi için o devlette kendinin önüne konacak bürokratik engellerin kaldırılmasını ister. Ki bu engeller, istediği yasaların parlamentodan geçirilmesi, yatırımların önünde ÇED raporları, adli bürokrasi vb. engellerin kaldırılmasını ister. Bunun için emperyalist tekeller, ülkelerin siyasetini kendi istekleri doğrultusunda biçimlendirirler. Bu durumda ulusal ekonomi gibi bir düzlemden söz etmek artık abesle iştigaldir. Ulusal burjuvazinin ulusal pazara egemen olma, ulusal devlet hayali geçen yüzyılın ortalarında sona ermiştir. 80´lerde neoliberalizm ideologları “piyasa serbestisi, tüm özgürlüklerin anasıdır!” diyorlardı. Bu gerçeğin ters yüz edilmiş halidir. Onlar bunu demekle burjuvazinin serbest rekabetçi dönemine ait olan bu sloganın bugün de geçerli olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki bugün kapitalist piyasaya serbest rekabet değil; tekelci rekabet egemendir. Örneğin petrol fiyatını uluslararası tekeller belirler. En çok petrolü çıkaran ülkeler petrol fiyatlarını kendileri belirleyemez. Yine zeytin yağını ya da fındığı en çok üreten ülke olabilirsiniz, ama uluslararası tekellerin belirlediği fiyatların dışına çıkamaz, onların izin vermediği alanlarda pazarlayamazsınız. Pazara hangi tekel egemen olursa onun koşulları ve fiyatları geçerlidir. Bu nedenlerden dolayı bugün tekellerin egemenliği siyaset alanını da kapsar.

Serbest Pazar deyip kamuya ait ne varsa özelleştirdiler. Bunu özgürlükler ve demokrasi adına yaptılar. Devleti küçültünce özgürlüklerin artacağı varsayımı ile yaptılar. Ama ulusal alanda nerede tekellerin çıkarı söz konusuysa orada devlet devreye girip tekellerin işini kolaylaştırdı. Bu bakımdan devlet yapılanması meclis, adliye, bürokrasi gibi tekellerin önüne konan engellerden kurtarılarak tek kişinin yetkili olduğu kurumlar haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu tek tek ülkelerde değil tüm ülkelerde böyledir.

Bugün tekellerin hakimiyetine son verecek unsurlar ulusal devletler, ulusal burjuvazi değil işçi sınıfıdır. Bu neden böyledir; birincisi üretim alanlarında kapitalistlerin uzlaşmaz karşıtı bir sınıftır.. Kitlesel gücü vardır. Üretimi durdurunca tekeller boyun eğmek zorunda kalır. İkincisi kendisi de sömürülen sınıf olduğu için sömürüyü ortadan kaldıracak tek sınıftır. Sömürünün ortadan kaldırılması diğer emekçi sınıfların da çıkarına olduğundan onlarda işçi sınıfının yanında olacaklardır. Bugün işçi sınıfının örgütlenmesinin zayıf, siyasi önderlikten yoksun; sendikal bürokrasi tarafından önünün kesildiğine bakarak başka kurtarıcılar aramak zaman kaybından başka bir şey değildir.