Akın BODUR


'The Truman Show'

Akın BODUR


´The Truman Show´u birçok kişi bilir. 1990´lı yıllardaki sinema tarihinin en yaratıcı senaryolarından biri. Ütopik bir yaşamın sürdüğü adadan oluşan bir kasabada yaşananları anlatır. 

Başrol karakteri Truman, oyunun tek gerçek olan kişisi ve onun dışındaki her şey yaratılmış bir sinema setinin parçası, oyuncu ve figüranlardan oluşur. Peter Weir´ın yönetmenliğini yaptığı ´The Truman Show´, eleştiri ve taşlamayı anlatan bir öykü. MTV´de yayınlanan ´Real World´ adlı dizinin mantıksal bir çizgide genişletilmesi olarak da tanımlanan The Truman Show, beş bin kameranın bulunduğu adadaki yaşamı sürekli izleyip, canlı yayınla izleyicilere aktardığı, rayting uğruna yapılan bir oyundur ve izleyenleri yaşamlarının gerçekliğini sorgulamayı da hedefler. Gerçek yaşamın oyuna dönüştürülüp, ekran aracılığıyla 24 saat sürüyle canlı yayınla aktarıldığı ´The Truman Show´da başrol karakteri, planlanan ve sunulan yaşamı gerçek olarak öğrenir. Başroldeki karakterin gerçekliliği, çizilen ve önüne konulan senaryoyla sınırlı.
Ekran başındaki izleyicinin oyuna hiçbir etkisi olmaz, ancak seyirci bir tiyatro izliyorsa ya da seçim sürecinde seçmen konumundaysa, sergileyeceği tavır sahnelenen oyunun akışını değiştirmeye yol açabilir.
Kasabadaki seçim süreci de ´The Truman show´u anımsatıyor mu?
Yaşadığımız kasabada seçime katılan parti sayısı ´yedi´ iken, belli oluncular tarafından iki değil, oluşturulan ´üç ittifak´ arasında sıkıştırılmaya çalışılıyor. Bu kasabada yaşayan seçmen, ´The Truman show´u ekran başında izleyenler gibi mi davranacak, yoksa oyuncu olduğunun ve sonucu etkileyebileceğinin farkına varabilecek mi?
Konuşan ama aslında hiçbir şey söylemeyenleri bilir misiniz? Bilmiyorsanız seçim süreci ve meydanlara bakın, belki görürsünüz; görmek isterseniz elbette ki...
´The Truman show´ gibi seçim adı altında ´bu kasabada´da bir oyun oynanıyor, sanki. Elbette farkı da var; başrolde olmaya çalışan bir değil, üç oyuncu var ve gerçekliliği de oluşturmak istiyorlar, sanki. Bir fark da hedeflenen şeyin rayting değil, koltuk olması. Söylemlere bakıldığında aslında açıkladığı hiçbir projesi olmayanlar, koltukta oturmayı istiyor.
Ancak unutmamak lazım ki henüz sandıklar kurulmadı, oylar atılmadı. Atılacak oylar her adayı bu kasabaya belediye başkanı yapabilir. Ve ´üç ittifak´ dışında seçime katılan yedi partinin olduğunu anımsayıp, ´dördüncü partiyi´ oluşturmak mümkün gibi...
Siz ne dersiniz?