Halit KATKAT


TL´nin hızlı düşüşü nasıl yorumlanmalı

Bu yazı kaleme alındığında Dolar 6.8´ı, Euro 7.8´i görmüştü.


Buna kimileri dövizin durdurulamayan artışı derken, bazıları TL´nin durdurulamayan düşüşü demektedir. Bana göre de ikincisi doğrudur. Çünkü Dolar ve Euro diğer ülke paraları karşısında aynı davranışı göstermiyor. Yani değer kaybı olsa da TL´nin değer kaybı kadar olmuyor. Bu bakımdan bunu TL´nin önlenemez düşüşü olarak nitelemek daha doğru.

TL´nin önlenemez düşüşünü Amerikalı papazın tutukluğuna bağlayanlar olduğu gibi, benzer şekilde dış güçlerin Türkiye´ye kasıtlı yaptırımı olarak yorumlayanlar var. Hatta “bu dış güçlerin oyunu” diyenler de az değil. Elbette emperyalistlerin pazar alanlarını bölüştüğü ve kendi kurallarını dayattığı bir dünyada bir emperyalistin başka bir ülkenin menfaatini düşünerek hareket etmesini beklemek en azından saflıktır. Emperyalist kapitalist sistem çıkarlar temelinde yürür. Daha çok da emperyalistlerin çıkarı temelinde…
Hiçbir ülke, buna emperyalistler de dâhil, kapitalist sistem içerisinde kendi parasının değerini istediği gibi yükseltmez ve yükseltemez. Çünkü paralar da diğer mallar gibi ekonomik kurallara tabidir. Diyelim ki en büyük emperyalist ülkelerden biri parasının değerini yükseltti; bu durumda onun ürettiği malların fiyatı diğer ülkelerin ürettiği malların değerinden yüksek olduğu için, ürettiği malları satamaz ve stoklarda birikir. Onun için Amerikan Merkez Bankası FED faizleri ayarlarken kılı kırk yararak karar veriyor. Çünkü karşısında aynı malı üreten başka kapitalist ülkeler var.
Diğer taraftan borç verdiği bir ülkenin parasının değerinin düşmesi ABD veya başka bir emperyalist ülkenin işine gelir mi? Ya da şöyle soralım soruyu TL´nin değerinin düşmesinden ABD´nin çıkarı ne olacak? Kimileri milliyetçi bir biçimde düşünerek diyebilir ki “ülkemizi batırmak, bölmek vs istiyor”. Yukarıda açıkladığım kapitalist sistemin ekonomik kurallarına göre TL´nin değeri düşerse ABD mallarının fiyatları TL karşısında otomatikman artacağından bu malları alan yurttaşların sayısı da düşecektir. Yani Türkiye pazarında sattığı mallarının satışı azalacağından bu durum ABD´nin yararına değildir.
Borç açısında da durum bundan farklı değildir. Borç veren ya da vermek isteyen her ülke alacağının karşılığının olup olmadığını ve ödenip ödenmeyeceğini hesap ederek borç verir. Hiçbir ülke borç verdiği ülkenin ödeme zorluğu içine düşmesini istemez. Bu bakımdan TL´nin değerinin öngörülebilenden daha fazla düşmesi borç veren ülkeler için risk teşkil eder. Çünkü bu durum, ülke ekonomisinin kötüye gittiğini ve ödeme güçlüğü içine girdiğini gösterir. Bu durumda olan ülkeye emperyalistler borç vermek ve yatırım yapmak istemez.
Yabancı sermayenin ülkeye girişi açısından baktığımızda, ülkeye gelen yabancı sermaye bir taraftan kar etmeyi, diğer taraftan da yatırımlarının uzun vadede güvencede olup olmadığını garanti etmek ister. Kår ve garanti yoksa zararın neresinden dönersem kårlı çıkarım hesabı yapacak ve parasını alıp yurt dışına götürecektir. Emperyalist politikalara karşı direnebilmek ve bağımsız bir politika izleyebilmek için yerli üretimin artırılması özellikle de bu gün sanayi ve üretim malları üretiminin, yani dış satımın artırılması, dışalımın ise düşürülebilmesi gerekir.
AKP iktidarının on altı yıllık iktidarı boyunca ülkeye gelen dış sermaye otoyollar, AVM, TOKİ vb inşaat işlerine yani gelir getirmeyen, üretim yapmayan işlere harcandı. Bu gün de ödeme güçlüğü içine düşünce borç bulmakta zorlanmaktadır.
Dolar ve Euro karşısında TL´nin düşüşünü Papaz Brunson sorununda aramak yerine ekonominin yönetilemeyişinde ve emperyalistlerle olan bağımlılık ilişkilerinde aramak daha doğru olur.