Nurullah ER


Tokların açlık medeniyeti

NURULLAH ER


Açlardan korkanlar, kendi elleriyle bir açlık ve kıtlık medeniyeti yaratıyorlar.

Ellerinde üç yüz trilyon dolar varken, 821 milyon kişiyi açlıkla karşı karşıya getiriyorlar.
Her dokuz kişiden birini aç yaşatıp, beş saniyede bir çocuğu açlık ölümüne itiyorlar.
Nerede mi?
Dünyanın dört bir yanında, belirgin olarak Afrika´nın bir çok bölgesinde, Güney Amerika´da, sınır komşumuz Suriye, Irak´ta, yanı başımızda Yemen´de, Hindistan´da... Komşuda pişer bize de düşer misali ülkemizde.
Bu tür insanlık suçuna tanık olan Birleşmiş Milletler, bu kadar ciddi soruna karşı önlem alma değil de, açıklama yapmakla yetiniyor.
Bizlerin dedeleri, babaları; açlık, kıtlık, yoksulluk ve savaş acılarını yaşayan kuşaklardır.
Onlardan açlığa, yokluğa ve kıtlığa dair çok hikayeler dinledik, anılarının anlatılmasına şahit olduk.
Namaz ibadetlerinin sonunda, oruç iftarlarının ardından, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” dualarını duyduk.
Geçtiğimiz yüz yılda, yakın tarihimizde açlığın bu toprakları nasıl etkisi altına aldığını okuyarak öğrendik. Siyasetin malzemesi olmasıyla birden bire suçlusu gösterildi. Seçim meydanlarında, “karneli ekmek kuyrukları söylemleri halk tarafından, kitlelerce destek gördü, alkış aldı. Muhatabı İnönü: “Ben sizleri aç yoksul bıraksam da, anasız, babasız yetim bırakmadım.” Gerçeğinin savunması politika yapan partinin iktidarlığını engelleyemedi. Amerika´dan aldığı Marşall yardımını su gibi akıtarak iktidarlığını pekiştirdi.
Açlığı, yokluğu popilist politikalarla politika malzemesi yapan siyasi iktidarlar, toplumu üretimden uzaklaştırarak, ülkenin kaynaklarını görmezden gelerek, Cumhuriyetle birlikte kurulan fabrikaları satarak, eğitimi bilimsel değerlerden uzaklaştırarak, sosyal hukuk devleti olmaktan vazgeçerek, ithal girdilerle, borçlanma yöntemiyle ekonomiyi küresel şirketlerin insiyatifine bırakarak açlık ve kıtlık günleri yaratıldı.
Türk- İş´in araştırmasına göre açlık sınırı 1.714 TL, yoksulluk 5.584 TL. Bu haliyle nüfusun yüzde yirmisinin açlık sınırında olduğu açıklandı. Mutfağın yandığı, Pazar yerlerinin yangın yerine döndüğü, enflasyonun cep yaktığı, devalasyonun her şeyi etkisi altına aldığı, gençlerin işsizlikle boğuştuğu, emeklilerin bir çoğunun açlık sınırında yaşadığı günler geçmiş tarihler değil, günümüzün yaşantısı, geleceğin korkulu rüyası durumuna dönüşmüştür.
Var olan nüfusumuzun iki katını besleyecek, barındıracak kaynağa sahip ülkemizde; açlar korkularla sindiriliyor, yapılan baskılarla kendi derdine düşürülüp, çaresizliğin içinde çırpınıp duruyorlar.
Teknik alanda yüzyıllar aşılıyor ama sosyal alanda her şey yerinde sayıyor. İşin kötüsü daha da gerilere gidilerek modern sömürgeciliği insanların bir yaşam biçimine dönüştürülerek, tokların açlık medeniyetini kuruyorlar.