Sadullah ÇAĞLAR


TROYA DAĞLARI UYGARLIĞIN BEŞİĞİDİR

SADULLAH ÇAĞLAR


Dünyanın en antik coğrafyası, Anadolu topraklarıdır. Her karışında medeniyetin kalıntıları ortaya çıkar. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz´de geçmiş uygarlıkların izleri sürpriz bir şekilde her an karşımıza çıkabilir.
Hitit medeniyeti, eski Mısır´la süren savaşlar sonucu iki ülke arasında yapılan Kadeş barış anlaşması ile sonuçlanır. Çukurova dediğimiz zaman akla tabiat harikası Toros dağları gelir.
Tarsus tarihi felsefe okulunda ve dönemin filozofları Aristo, Sokrat, Eflatun dönemin en gelişmiş fikirlerini kağıda dökerler. Doğu Roma İmparatoru Marc Antonyus ile Mısır Kraliçesi Kleopatra, Tarsus limanında buluşurlar. İlk beraberliğin başlangıcı bu bölgededir. Tarihi Kleopatra kapısı hala konumunu korumakta.
Ege ve Marmara bölgesinde çağın en önemli şairi ve insanlığa ilk destansal yazıtı yazan Homeros, o coğrafyanın efsane şairi olmasının ötesinde aynı zamanda felsefecisidir ve Nazım Usta´da onun izlerini sürmüştür.
Ege dendiğinde Efes harabelerini ya da Bergama´yı nasıl unutabiliriz. O inanılmaz mimari güzellik aynı zamanda bölgenin en gelişmiş kütüphanesini de içinde barındırır.
İnsan bu günkü betonlaşmaya bakarken duygularına hakim olamaz, üzülür ve geçmişe ağıt yakar. Troya konuşulduğu zaman Truvalı güzel Helen hatırlanır. Tarihin en büyük aşkının yaşandığı Truva savaşları ve insan güzelliğinin yaşandığı Ege, Marmara iki komşu bölge Yunan ve Troya kanlı bir savaşa tutuşur. Yunan Kralının eşi Helen ve Troya Kralının oğlu Paris ilk görüşte birbirlerine aşık olur.
Paris Helen´i kaçırarak Troya´ya getirir. Yunan kralının eşi olan güzel Helen ile Paris´in aşkı savaşın habercisiydi. Dünya genelinde Troya dediğiniz zaman Troya savaşları hatırlanır.
Ama maalesef bu eşi bulunmaz güzelliğe sahip çıkamadık. Bazen Kudüs´teki ağlama duvarındaki ağlayanlar gibi günah çıkarıyoruz. Günümüzde tartışılan Kaz dağları eski tarihi adı İDA olan bu efsane orman, asırlık ağaçlarla kuşanmış ve bu doğal ortamda yaşayan pek çok canlı türünü içinde barındırdığı gibi ayrıca oksijen deposudur.
Bu muhteşem tabiatta altın var diye ağaçlar kesildi. Fakat sevindirici gelişme, halkın beklenmedik tepkisi sonucu tehlike şimdilik önlendi. Sermayenin doyumsuz hırsı, ülkenin tüm güzelliklerine zarar veriyor.
Dünya genelinde tüm yüksek okullarda Troya destanları ders olarak okutulur. Destanda Troya kraliçesi Paris´e hamile iken rüyasında kahinler; 'Kraliçem bu doğacak olan oğluna tanrılar olağanüstü bir güzellik verecek, sonra karşısına Tanrıça Venüs kadar efsane güzellikte bir kadın çıkacak. Kadın oğluna sevdalanacak. Sonrası bu iki eşsiz güzellik kan getirecek. Savaşlar olacak, büyük yangınları size haber veriyorum, dikkatli olun.'
Gerçekten de süreç içerisinde Yunan ve Troya kanlı bir savaşa girerler. Homeros Troya destanında bu aşkı öne çıkarır ve şöyle anlatır; İki efsane güzelik felaket getirir. Mitolojiye göre Helen ve Paris´in fizik yapısı tanrısaldır.
Azra Erhat, Mavi Anadolu kitabında Helen´i yorumlarken; Helen´in güzelliğinden üç bin yıldır söz edilir. Ama onun güzelliğini dillere destan etmiş bunca ozan bu güzelliğin nasıl bir şey olduğunu tanımlamazlar.
Saçları siyah mı, sarı mı, kumral mıydı, gözleri mavi mi, kara mı, yeşil miydi, uzun boylu muydu, orta boylu mu bilmeyiz. Bir bildiğimiz varsa ister genç olsun ister yaşlı olsun Helen´i gören her erkeğin ona büyük bir arzu ile tutulduğudur.
İnsanlara pek çok sıfatlar takan Homeros bile Helen üzerinde şunu söyleyebiliyor; Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir.
Biz yazımıza başlarken Anadolu toprakları doğurgandır demiştik, gerçektende Anadolu uygarlığın başlangıcıdır. Batılı bilim insanlarının Anadolu´ya önem vermelerinin sebebi budur. Napolyon Bonapart Mısır´a sefer düzenlediği zaman, arkeologları da beraber Mısır´a getirir. Mısır piramitlerini ortaya çıkaran Fransız ve İngiliz arkeologlardır.
Bu konuda Azra Erhat´a kulak verelim; Bizce ilk iş bu topraktan çıkan her şeyin bilim olduğuna inanmak ve inandırmaktır. Batı kültürünün temeli diye Avrupa´da ve Amerika´da aradığımız değerlerin hepsi Anadolu´dan çıkmadır.
Çanakkale´nin bir kilometre ilerisinde Troya kalıntılarını herkese açarak Homeros´un eserlerini okutmanın çarelerini bulalım. Öğrenme hevesimiz havada kalmasın. Biz ilk çağ kültürünün doğrudan mirasçısıyız.
Ne yazık ki Avrupa bu kültür mirasımızı elimizden almış. Biz bu mirasa yabancı kalmak için elimizden geleni yapmış ve zamanla yabancı olmuşuz. Gerçekten bu kültür mirasını Türk insanına kısa yoldan benimsetmek her aydının ilk ödevi olmalıdır.
Anadolu şimdi ıssızlık içinde terk edilmişlik yıkıntısını yaşamakta. Acaba bu topraklardan fışkıran insanlaşma nasıl kendimize yabancılaştı, hiç sorguladınız mı, hayır. İngilizler Şekspir´i sokaktaki insana götürdüler.
Bazen düşünmeden yapamıyor insan, ne demişti felsefeci Descartes; Düşünüyorum , öyleyse varım.
Evet Kaz dağlarında bu efsane tarihin yanında toprağın altında yattığı söylenen altından, toprağın üstündeki tabiat zenginliği daha kıymetlidir. Hasankeyf, Munzur ve Semiramis´in aşk bahçelerini besleyen akarsular acaba doğaya sürekli müdahale etmenin şiddetini karşımıza çıkarmıyor mu ?
Düzce ve İstanbul´daki sel felaketleri tabiatın bize ciddi uyarıları değil mi? Uzay çağında bilimi hedeflemediğimiz zaman geri kalmışlığı aşamayız. Hani derler, geçmişi olmayan toplumların geleceği olmaz.
Tabiat ananın bize ikazlarını küçümsemeyelim. Farkında mısınız 2019 yılında Troya dağlarında bir tarih göç ediyor.