Sadullah ÇAĞLAR


Türk Sinemasında Kayıplar

Beyazperde sanatçıları, seyircilere renkli rüyalar yaşattı.


Beyazperde sanatçıları, seyircilere renkli rüyalar yaşattı. Bu hayaller dünyası sinema salonunda ışıklar yandığında kişi sanki uyuduğu rüyadan hiç mi hiç uyanmak istemezdi. 

Beyazperdede unutulmaz kahramanlar vardı. O tanıdığımız unutulmaz oyuncular sizi bazen hiç tanımadığımız kıtalara götürürdü. Orada yeni insanları tanırsınız, ufkunuz değişir. Hayal dünyasını yaşatan sanatçı yaşama veda ettiğinde sanki çok yakın arkadaşınızı kaybetmiş gibi üzülürsünüz. Türk sinemasının olağan yönetmeni hilal olmasına rağmen Ömer Lütfi Akat, bize göre yerli sinema sanatının yapımcısı, uluslararası çaptadır.
1949´da Halide Edip Adıvar´ın Vurun Kahpeye romanını beyazperdeye getiren Akat, Türk sinemasında çığır açan bir yapımcıydı. Aynı zamanda sinemaya önemli aktörler kazandırdı.
Özellikle Vurun Kahpeye filmindeki yurtsever Aliye hocayı olağan sanat gücüyle canlandıran dönemin güzeller güzeli Sezer Sezin´i nasıl unutabiliriz?
Başında güzel örtü, klasik manto giyimli, fiziki güzellik içinde geri bırakılmış kasabada ışık saçarken kurtuluş mücadelesine yönelik kendini ortaya koyduğu zaman geriliğin içinde bir yıldız gibi umut taşıyordu.
Göreve Anadolu´ya yola çıktığında çığlık atarak, 'Eviniz evim, çocuğunuz çocuğum, buralar için mücadele edeceğim. Vallahi ve billahi” haykırışı…
Çocuk yıllarımızda seyrettiğimiz Aliye hocanın unutulmaz duygusal sesi bizi ağlatmıştı. Vurun Kahpeye filmi defalarca tekrarlandı, ama Ömer Lütfi Akat´ın ve Sezer Sezen´in rolü bir daha yaşanmadı.
Yine Akat yapımı 1949 yılı Nazım Hikmet´in eseri olan Lüküs Hayat operatı filminde Sezer Sezen´in tam güzelliğini teşhir eden filmi bizleri büyülemişti.
Geçtiğimiz günlerde küçük bir haber, unutulmaz sanatçı Sezer Sezen öldü diyordu. Haberi okuduğumda gözyaşlarıma hakim olamadım.
Bizlere sömürgeciliğe karşı direnişi taşıyan büyük oyuncu... Onun yaşamıyla ilgili geç bir bilgilendirme, sinema dergileri dahil anısına yönelik yayınına rastlamadım.
Oyuncu geçmişine bu kadar duyarsızlık çok üzücü.
Yine sinema dünyası adına bir döneme adını koyan Fikret Hakan, Üç Arkadaş filmiyle çıkış yapan Muhterem Nur´un gencecik oyunuyla bizleri etkileyen yönetmen Memduh Ün, Türk sinemasında etkili olmuştur. 1961 anayasası ülkede genel kültürde bir yeniliğin önünü açtı. Yeni dönemde yazılmayan, okunmayan eserler gündeme geldi, yani resmi tarih aşıldı.
Köy Enstitüleri aydınlığının topluma yansıması başlamıştı.
Mahmut Makal´ın Bizim Köy kitabı, 1950 yılında Türkiye´de fırtınalar yaratmıştı. Bizim köyler bu kadar geri mi? diye gerçeği yazan Mahmut Makal, cezaevinde kalmıştır.
1961 sonrası Fakir Baykurt, Yılanların Öcü diye bir roman yayınlandı. Dönemin genç yönetmeni Metin Eksan romanın filmini yaptı. Filmde Fikret Hakan ve Aliye Rona, harika bir rol sergilediler. Roman köyde cahil bir ağa, yasa tanımaz bir kabadayı ve ona karşı koyan köylü kadını ve onun oğlu ırgat Bayram... Filmde evinin önünün bahçesine ev yapmak isteyen ağa Erol Taş, yine Aliye Rona öyle bir direniş sahnesi ortaya koydu ki şaşırtıcı... Köylü kadının oğlunu ne yapacağını anası rolündeki Aliye Rona ve saf köylü insanı Fikret Hakan bütün sanat gücüyle canlandırır. Film aslında feodal geriliğin yapısını teşhir eder.
Konu Türkiye´nin siyasal yapısının üstündeki kırmızı şalı kaldırır.
Aslında film kitabı aşmıştı. Tıpkı Yunan yazar Nikos Kazancakis´in Zorba kitabı filminde sinema dünyasının ünlü aktörü Antony Quinn... Kitabı aşan oyun gösterildi.
Zorba romanı, Yunan bağnaz geriliğini işlemiştir. Filmde Antony Quinn kılpayı 1959´da Oscar´ı kaçırdı.
Yılanların Öcü, toplumsal sistemleri sorguluyordu. Aliye Rona… tiyatrodan gelme ve tiyatronun görkemli yıldızı öldüğü zaman kimsenin haberi olmadı. Kendisi son yıllarında kimsesizler yurdunda kalıyordu.
Fikret Hakan, senelerce perdede görülmüyordu ve aradan yıllar geçti. Yine sinemanın unutulmaz oyuncusu Ayhan ışık´ı hatırlayan var mı? Hayır. Beyazperdenin en yakışıklı, 1950 yılları onunla Türk sineması yeniledi.
1960 sonrası yönetmen Metin Erksan´ın Acı Hayat filminde Ayhan Işık, Türkan Şoray ikilisi tüketim düzeninde yaşayan dar gelirli iki insanın evlilik için aradıkları evlerin pahalı durumu, kuaförde çalışan yoksul kız lüks insanların yaşamına özenip nasıl kirlenir?
Filmin son sahnesinde ölen nişanlı genç kızı yok yere suçlayıp ölümüne neden olan genç delikanlı, mezarı başında yağmur yağarken ıslak toprağa elini sokup ağlarken unutulmaz bir görüntü sergilemişti.
‘Onu ben anlamadım, onu ben öldürdüm´ diye hıçkırması sinema salonlarında seyircileri göz yaşına boğmuştu.
Ayhan Işık, Acı Hayat filmiyle yanında Türkan Şoray ikilisi sinema tarihine kalıcı eser bırakmıştı.
Yazımıza yönetmen Ömer Lütfi Akat ile başlamıştık, şimdi de onunla sonlandıralım. Vesikalı Yarim filminde Türkan Şoray, İzzet Güney, Manav Halil, pavyon kadını Sabiha, bir görüşte ona aşık olan, evini, çocuklarını unutan Halil, kıskanç aşık rolünde olağanüstü... Türkan Şoray ise tüm güzelliği üstünde hayat kadını rolünde sanki pavyon kadınını yaşıyor. İzzet Günay ise sanatının zirvesinde.
Vesikalı Yarim filminde şöyle bir mesaj veriyordu: Her insan sevebilir, sevmenin fedakarlığını, evini ihlal eden ama sonuçta evine dönen adam, çocukları onu karşıladıklarında eşinin onu kucaklaması...
Öbür tarafta Sabiha´nın yeniden yalnızlığa koşması. Sinema seyircilerine unutulan duygusallığı hatırlattı.
Her zaman söylediğimiz gibi beyazperde bir dünyadır. Seyirci bu rüya aleminde gezen gezegendir.
Bizlere evrensel güzelliği yaşatan sanatçıları unutmak vefasızlık, insan niteliğine yakışmayan çirkinliktir.