Sadullah ÇAĞLAR


Türkiye´de yüzyılın en büyük halk hareketi yaşandı

Politik mücadelede, siyasal partilerin en önemli görevi halkı politize etmektir.


Politik mücadelede, siyasal partilerin en önemli görevi halkı politize etmektir. Yani ayağa kaldırmak.

Ana muhalefet partileri ülke genelinde insan halkları, hukuk devleti tartışma konusu olmuşsa kitlesel meydan mitingleri yapıp harekete geçirmesi doğaldır.
Ana muhalefet öncüdür. Neden? iktidar olması söz konusu olan partidir. Ayrıca muhalif hareketle sokağa inmesi meşru bir uygulamadır. Bu kitlesel eylem yapılmadığı zaman halkta umutsuzluk gelişir.
Sonuçta rejim tehlikeye girer.
Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, beklenilmeyen bir siyasi eyleme öncülük etti.
Partili yakın çalışma arkadaşlarıyla Ankara Güven Parkı´ndan İstanbul´a uzanan bir yürüyüş yapacaklarını basına açıkladı.
Türkiye´nin siyasi tarihinde ilk defa böyle bir uzun yürüyüş bir anda şaşkınlık yarattı. 70 yaşına yakın, saçları bembeyaz bir adam Ankara´dan İstanbul´a 450 km yürüyecek. Üstelik yürüyüş başladığında az kişiyle başlayan hareketi, birçok insan ciddiye almadı ve yüründüğü zaman Kılıçdaroğlu´na tebessüm edenler yürüyüşün başlamasıyla biteceğini tahmin ettiler.
Neden? Kılıçdaroğlu politik olarak yeniydi, yani birikimi yoktu.
Ama, ama yürüyüş, yüründükçe sürpriz şekilde büyüyerek yol alıyordu. Özellikle eyleme katılan tablo, çok ilginç kişilerden oluşuyordu.
İnsan Hakları Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, basına yaptığı açıklamada: “Cumhuriyet Halk Partisi, cumhuriyeti kuran bir partidir. Bu tür politik mücadeleye öncülük yapması çok doğaldır.”
Yürüyüş devam ettiği süre içinde önce bir aydın tablo ortaya çıkıyor.
Örneğin Eşber Yağmurdereli, HDP Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Mardin Milletvekili Mithat Sancar ve birçok partili, üstelik Kılıçdaroğlu ile yanyana... Yürüyüş büyüdükçe ülke genelinde sanatçılar kitleye katıldı. Bunların içinde tiyatro oyuncusu Gülriz Sururi, roman yazarı Ayşe Kulin, ünlü yazar Yaşar Kemal´in eşi, Fatoş Güney, Zülfü Livaneli, Aslı Erdoğan, Deniz Türkali, Edip Akbayram, Genco Erkal...
450 km, sıcağın altında bir adam liderliğe, hızlı, güneşin altında koşuyordu. Neden koşuyordu? Acelesi vardı.
Ülkenin geleceği için, hukuk için, halka umut vermek, 12 Mart´ı, 12 Eylül darbesini politikanın dışına çıkarmak için hızlıca yürüyordu.
Her gün ama her gün ‘yasak yayın´ diye televizyonlarda kitap teşhir eden, korku toplumu yaratmak için kitap okuyanları terörist ilan edip yalan makinasının ürettiği kitlenin üstünden ölü toprağı atması için, yeni liderin korkunun üstüne yürümesi, hedefe varması için çok önemliydi.
Geçmişten günümüze kadar anaların, Cumartesi annelerinin, acılı çığlıkların, feryatların, ‘yeter artık göz yaşlarınız akmasın´ diye halka ‘biz buradayız´ anlamında ses vermesi için, Türkiye halkının gücünü dünya ülkelerine teşhir etmesi nedeniyle İstanbul´un tarihi bir gün yaşaması, yaşama hakkı için, ülkenin geleceği için önemliydi.
Bu, tıpkı mütareke İstanbul´unda esir alınan halka Sultan Ahmet Meydanı´nda bağımsızlık yemini ettiren Halide Edip´in sömürgeci dünyaya ‘biz burdayız´ diye attığı çığlığın yeniden İstanbul´un ayağa kaldırmasıydı.
Aslında bu yürüyüş hasta adamın yataktan kalkışı ve yeni bir önderin doğum günüydü.
5 binler, 10 binler, 20 binler hep gönüllü, hep yürekten, gözlerinde kıvılcım saçarak İstanbul´a yaklaşırken tarihin yazmadığı inanılmaz mucize denen bir halk hareketi umuda doğru koşuyordu.
Evet politika yalnız merkezi şehirlerde değil, alanlarda da yapılır. Özellikle kitlesel büyük harekette siyasalaşan Kürt kimlikli kişilerin önemli desteği oldu. HDP´nin geçmiş referandumdaki desteği yürüyüşte tekrar öne çıktı.
Geleceğe baktığımız zaman Türk-Kürt bir arada barış içinde yaşamak zorundayız. Kişinin ana dilini kültürünü ifade etmesi zenginliktir. Kimsenin bayrak sorunu yoktur.
Peki geleceğe yönelik ne yapmalı?
Mevcut AKP iktidarının acilen OHAL´in kaldırılması Başbakan´ın ana muhalefet ve platform partileriyle muhalif güçlerle toplanıp hukuk ihlallerine çözüm getirmesi halkın beklentisidir.
Politika, uzlaşmadır. Ülkede yıllardan beri muhalefet ve hükümet çatışma içinde.
Türkiye, tüm Batı dünyasıyla, sınır komşularıyla anlaşmamazlık yaşamaktadır.
Örneğin eski ABD Başkanı Obama, ülkede önemli bir olay olduğu zaman eski başkanlarla bir araya geliyor ve toplumu, onların deneyimlerinden bilgilendiriyor. Yöneticilerin özellikle liderin kadro çalışması yapıp dünya halklarıyla çatışmasız ortam yaratması, barışçı yaklaşım yaratması önemli.
Yakın tarihte görkemli İkinci Meşrutiyet yeniliği , 23 Temmuz 1908 hürriyet ilan edilip kapalı olan Mebusan Meclisi açılıp Abdulhamit istibdatı yıkılmıştır.
Hareketin lideri Enver Bey, tek adam Enver Paşa, Selanik Valisi´ne çektiği telgrafta şöyle diyordu; 'Hasta adamı tedavi ettik.'
Selanik´te yüzbinlerin karşıladığı Enver Paşa tek adam oldu.
Sonuç, 10 yıl geçmeden 1918 Enver Paşa yakın arkadaşlarıyla bir Alman denizaltısıyla yurdu terk etti. İmparatorluk yerde ölü yatıyordu. Mondros mütarekesi ile ülke işgal edilip halk esir alınmıştır.
Cumhuriyeti kuran kadrolar, bu yanlışı görüp ‘yurtta sulh cihanda sulh´ diyerek 1923´ten 1950 yılına kadar, dünya halklarıyla barış içinde bir arada yaşamak tezine sadık kaldılar.
İstanbul´da Türkiye´nin en ilerici en yoksul, en aydın milyonlarca kişinin adalet ve cumhuriyet için bu sesine duvar olunmaz.
Hintli lider Mahatma Ghandi´nin çıkışını anımsatan Kılıçdaroğlu, Türkiye´nin tarihinde ilk defa milyonlara öncülük yaparak Batı dünyasını da şaşırttı.
ABD´nin önde gelen gazetesi Washington Post, Türkiye´deki muhteşem miting için ‘bu daha başlangıç´ diye başlık atmıştı.
Genel olarak Türkiye halkı yeni çağa koşuyor.