Nurullah ER


ÜÇ YAŞINDAYDILAR...

AKP tek başına iktidara geldiğinde onlar üç yaşındaydılar.


AKP tek başına iktidara geldiğinde onlar üç yaşındaydılar.

Dünyaya yeni gelmiş sayılılardı.

Emeklemekten kurtulup, iki ayağı üzerinde yürümeye çalışıyorlardı düşe kalka.

Bebeklikten kurtulup çocukluğa geçeceklerdi.

Önlerinde uzunca bir zaman vardı daha, yaşama dair.

Ya ağlıyorlar, ya gülüyorlar, karınları doyunca rahat ediyorlar, dillenmeye çalışıyorlar; ninilerle uyuyp, masallarla büyüyorlardı.

Annelerinin, babalarının her şeyi idiler...

Adeta üzerlerine titriyorlardı; yor yoksul olsalarda, zengin yaşasalarda aynı düşünceyi taşıyorlardı tüm aileler.

Çünkü çocukları onlara; umuttu, gelecekti, her şeyleri idi yaşama dair.

Bugün onlar on sekiz yaşlarında.

Lise de okuyorlar, üniversiteye hazırlanıyorlar.

16 Nisan´da yapılan anayasa değişkliğinin maddelerinden biri onlarla ilgili idi. “On sekiz yaşını dolduran herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir.” Yani onlar seçimlerde oy kullanacak, millevekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi olabileceklerdi.

Miting alanlarında, televizyon proğramlarında ballandıra ballandıra anlattı gençlere verilecek bu anayasal hakkı, karşılığında oy istedi onlardan siyasi iktidar.

“Yürü hala ne diye oyunda oynaştasın/Fatih´in İstanbul´u feth ettiği yaştasın” Fetih Marşı´nın dizeleri miting alanlarında bolca okundu, alkış aldı, katılımcılar çoştukca çoştu...

Bunun gençleri bir aldatmaca, kandırmaca diyen hayırcı kanadı yerden yere vurdular, gençlere güvenmemekle suçladılar.

Anneler, babalar, gençler inanmadılar, politik manevra dediler oy almak için.

Onlar da biliyorlardı on sekiz yaşında ki bir gencin milletvekili ola bilmesi için nelere kadir olunacağını. Onlar da cep delik, çepken delikti, günlük yaşamlarını zor sürdürüyorlardı.

Referandum sonrası yapılan anketlerde, bu gençlerin yüzde altmış birinin refarandumda hayır oyu kullandığı belirlenmiş.

Gençler bu ülkenin en genç, en dinamik, en aktif kesimi olup; akılcı düşünen, yenilikci hareket eden, hayaller kuran, umutlar yeşerten kesimlerdir. Günümüzde on sekiz yaşında olan gençler, on beş yıllık mevcut iktidarın icratlarıyla yetişmişlerdir. Bu gün kendilerine tanınan bu yasal hakka büyük kısmı hayır diyorlarsa iktidarın icratlarına yönelik bir güvensizlik var demektir.

Onlar on sekiz yaşın on iki yılını eğitim eöğretimda geçirmişlerdir. Hala da devam etmekteler. Okul dönemlerinde sıkca değişen Milli Eğitim Bakanı, müferdaat proğramlarıyla; eğitim adeta yaz boz tahtasına çevrilmiş, gencecik kuşakların gelecekleri karartılmıştır.

4+4+4 Sistemi, TEOG sınavı sonuçlarıan göre üniversiteye öğrenci hazırlayan klasik liselerin kapatılması sonucu, ikametgahlarından uzak okullara gönderilmesi, imam-hatiplere ve açık liselere yönlendirilmesi mağduriyetini bir fiil yaşayan gençlerdir onlar.

Üniversite ve KPSS sınavlarında soruların çalınarak kimlerin hak etmedikleri kazancı elde ettiklerini, kendilerinin haklarının bu yollarla nasıla gasp edildiğini bilendir onlar.

Dershanerli kapatmakla övünen iktidarın, özel okullar açtırarak yağmurdan kaçarken doluya tutulanlardır onlar.

Yurtlarda yaşanan cinsel istismardan utanan, yangınlarda can veren öğrencilere acıyandır onlar.

Resmi işsiz sayısının üç milyonun üzerinde, kayıt dışı ile birlikte altı milyonu geçtiğini bilendir onlar.

Okullarda kutlanılan ulusal bayramların içlerinin nasıl boşaltıldığını yaşayandır onlar.

Bugün onlar on sekiz yaşındalar; ve gençler... Görüyorlar, duyuyorlar, bakıyorlar, düşünüyorlar... Geleceğe dair hayel kurup, umut yeşertiyorlar. Kitap okuyorlar, teknolojiyi en iyi kullanıyorlar, intetle görüşüp, sosyal medyada yazışıyorlar, Atatürk´ün bu ülkeyi gençliğe emanet ettiğinin bilincini taşıyorlar.

Monteguie, 'Bir milletin gençleri bozuk olmaz. Onlar, ancak yetişkin adamlar bozulduğunda bozulur.” demiş.

Hiç kimse her şeyi görecek, duyacak ve bilecek kadar genç değildir.