Halit KATKAT


Üretenler karar mekanizmalarından uzak olunca

Halit KATKAT


Üretenler karar mekanizmalarından uzak olunca

Her yıl olduğu gibi bu yılda asgari ücret görüşmeleri öncesi işçi ve emekçilerin konu hakkında tartışmaları devam etmektedir.
Yine önceki yıllarda olduğu gibi işçi sendikaları konfederasyonları ortak bildiri yayınladılar. Türk-İş “asgari ücretin değerlenme oranından yani yüzde 36,5 tan aşağı teklif getirilmemelidir” diyor.
Konfederasyonların diğer önemli talebi asgari ücretten vergi alınmaması yani asgari ücrete vergi muafiyeti getirilmesidir. Değerlenme oranı, devletin vergi ve harçlara önümüzdeki yıl ne kadar zam yapacağını gösteren oran. Hükümetler bunu her yıl sonunda TUİK verilerine göre açıklıyorlar. Ama aynı TUİK enflasyon oranını yüzde 19,5 olarak açıklıyor. Asgari ücrete ve memur maaşlarına zam yaparken hesap enflasyon oranı üzerinden yapılıyor, devletin toplayacağı vergi ve harçlara, ki bu aynı zamanda piyasadaki tüketim mallarına yansıyacak, değerlenme oranı üzerinden hesap yapılıyor. Bu şu demek devlet ve işverenler işçi ve emekçilere yüzde 19,5 zam verirken vergi ve zamlarla ellerindekini yüzde 36,5 zamla yani neredeyse iki kat fazlasıyla geri alacak demektir.
Türk-İş elbette asgari ücret için yüzde 36,5 tan aşağı teklif getirilmemelidir derken haklıdır. Ama dövizin sürekli arttığı ortamda tüketim mallarına gelecek zamların sadece bu oranda kalacağı garantisi yoktur. Türk-İş´in istediği oranda bile zam yapılsa bir yıl sürmeden asgari ücretlinin maaşı eriyip gidecektir. Çünkü birçok ham madde girdisi dışarıdan dövizle alınmaktadır. Buğday ülkemizde yetiştiği halde bir çuval un geçen yıl 110 lira iken bu yıl 380 lira olmuştur.
Şimdi bu durumda İşçi sendika konfederasyonları birincisi imza attıkları taleplerin arkasında duracaklar mıdır? Talepleri Hükümet tarafından dikkate alınmazsa ne yapacaklardır, bu belli değil. Ellerindeki önemli koz olan genel grev kozunu kullanacaklar mıdır? Belli değil. Daha önceki deneyimlerden bu kozu kullanmayacakları konusunda işçi ve emekçilerin şüpheleri vardır.
Dövizin artırılarak TL´nin değerinin düşürülmesinin siyasi bir karar olduğu açıktır. Hükümetin başa geldiği günden beri emperyalist tekelleri gelin bizde yatırım yapın diye davet ettiği biliniyor. Düşük ücretle yatırımcıları çekmenin tercih edildiği de sır değil. Şimdi dövizin artması ile düşük kalan işçi ücretleri yabancı yatırımcıları çekecek mi göreceğiz. Ama işçi ve emekçiler için gelecek yılın bu yıldan sıkıntılı olacağı açıktır.
İşçi ve emekçilerden oy alıp iktidara gelen partilerin bütçe olanaklarını sermayedarlara sunması sadece bizde değil elbette. Bu nedenle dünyada siyasilere güven gittikçe azalmaktadır. Avrupa´da siyasilere güvensizlik yüzde 80´lere kadar çıkmaktadır. Daha önce birçok kere yazdığım gibi bugün her yerde uygulanmakta olan burjuva tarz siyasetin kullanım ömrü dolmuştur.
Üretici güçlerle yönetenler arasındaki çelişki giderek artmaktadır. Üreten emekçi sınıflar ürettiklerine yabancılaşmaktadır. Bu da üretenlerin yönetimde yer almamasından kaynaklanmaktadır. Biz de de partilerin aldığı oyların belli yüzdelerin üzerine çıkamaması, habire yeni parti kurulması, kararsızların oranının artması sisteme güvensizliğin artmasındandır.
İktidara gelen parti ya da kişiler, kendini her şeye yetkili görmekte ve meslek odalarının yapması ve denetlemesi gereken işlerde bile kendini yetkili görmektedir. Örneğin Tabipler odasına kendi konusu olan salgınları yönetme yetkisi verilmemektedir. Mühendis, Mimar odalarının kendi mesleki konularında politika üretme ve kararlara katılma yetkileri yoktur. Ekonomist ya da iktisatçıların meslek örgütleri ülkenin ekonomi politikalarında söz sahibi değildir. Öğretmen sendikalarının eğitim politikalarında söz hakkı yoktur. İşçi sendikaları üretim politikalarında ya da bütçenin yapılmasında söz sahibi değildir. Bu karşılaştırmayı diğer mesleki örneklerle sürdürebilirsiniz. Bütün bu örnekler bize temsil sisteminin halkın ve ülkenin çıkarına olmadığını göstermektedir. Aynı zamanda demokrasi yönetime katılım olduğuna göre demokratik de değildir. Elbette bütün bunlar kendiliğinden değişecek konular değildir.
İşçi ve emekçilerin kendi mesleki ve sınıf örgütlerine sahip çıkması onları kendi sınıf çıkarlarını koruyacak şekilde dönüştürmeleri gerekmektedir. Ancak bugün görünen şekliyle işçi ve emekçiler kendi mesleki örgütlerine onları dönüştürecek kadar sahip çıkmamaktadırlar.