Geçtiğimiz haftanın gündeminde önemli yer tutan olaylardan biri Yunanistan´da meydana gelen orman yangını idi. Başkent Atina´da pazartesi günü çıkan ve 88 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına ve 60 bin hektarlık alan ve birçok yerleşim yerinin kül olmasına neden olmuştu. Ülkemizde bazı medya kuruluşları komşu halkın bu acısı ile dalga geçer gibi başlıklar atmışlardı. Bu başlığı atanlar ve sosyal medyada olayı ırkçı söylemlerle kışkırtanlar, iki komşu halkın düşmanlaştırılması için böyle bir felaketi bile fırsat olarak kullanmaktan çekinmemektedirler.
Dünyanın neresinde olursa olsun yanan bir orman, hatta yanan bir ağaç dünyanın akciğerlerinden bir parçanın yanması demektir ve her insanım diyenin yüreğini sızlatır. Ve sızlatmalı da… Çünkü ormanla birlikte ormanın çevresinde oturan halk ve onu yurt edinmiş, evi olarak barınan canlılar da birlikte yanmakta ve dumandan etkilenmektedir.
Aynı günlerde ilimiz Hatay´ın bazı ilçelerinde ve Tunceli´de de o büyüklükte olmasa da orman yangınları çıkmış, can kaybı olmamış ama 100 hektardan fazla ormanlık alan zarar görmüştü.
Her iki olayın ortak yanlarına nesnel bir biçimde bakarsak ne görürüz?
Doğal felaketlerin önlenmesi, örneğin depremlerin, yağışların vb engellenmesi mümkün değil, elbette. Ama felaketlerin olumsuz sonuçlarından kaçınmak ya da en aza indirmek mümkün. Gerek Yunanistan gerekse ülkemizdeki yangınlarda, sermaye sınıflarının ve hükümetlerin uyguladığı devleti küçültme ve ekonomiyi özel sektöre devretme politikalarının bu felaketlerde payı büyük. Her iki ülkede denize yakın tüm yerleşim alanlarında turizme ilgi yoğun. Bu durum doğal olarak ranttan beslenen sermaye kesimlerinin ve inşaat sektörünün iştahını kabartıyor.
Evrensel Gazetesinin haberine göre: “Yunanistan´da yıllardan beri yaşanan yangın, sel ve deprem felaketlerine rağmen henüz kamuoyu ile paylaşılmış bir tek bilimsel rapor bile yok.” “Her tarafı orman olan Atina´da yangına müdahale eden itfaiye emekçilerinin sayısı sadece 200´dü. Bir de çevre duyarlılığı olan gönüllüler yardıma koştu. Oysa en küçük bir hükümet karşıtı gösteriyi dağıtmaya binlerce polis görevlendirilebilmektedir.” “Silahlanmaya yılda 4 milyar bütçe ayrılırken itfaiyenin sahip olduğu yangına müdahale etme uçaklarının sayısı 20 bile değil. Birçoğunun ise zaten eski olduğu, gerekli bakım ve modernleştirmenin yapılmadığı söyleniyor.”
Felaketlerde tavır sorununda Yunanistan´la bir diğer benzerliğimiz: Bilimsel açıklamalar yerine din temelli yorumlara daha çok itibar edilmesidir. Örneğin bir papaz çıkıp “Çipras ateist olduğu için başımıza bu felaketler geliyor” diyebiliyor. Ülkemizde de benzer biçimde felaketlerin nedenleri konuşulması gerekirken yetkililer, “felaket Allahtan geldi, ne yapalım” açıklamaları yapabiliyorlar.
Ülkemizdeki orman yangınlarının bilimsel açıklamaları yapılmamış olsa da birçoğunun nedeni sabotajdır diyebiliriz. Bunun yanında doğal çevrenin insanlar tarafından bozulması da önemli etkenler arasındadır. Bunlar, yasak olmasına karşın anız yakılması, sigara izmaritlerinin söndürülmeden atılması, piknik alanlarında yakılan ateşlerin söndürülmemesi, cam şişelerin ormanlık alanlara bırakılması vb. nedenlerdir.
Orman yangınlarının başlıca nedenleri arasına yeterli sayıda orman korucusu, itfaiye ekibi, yangın uçağı vb bulundurulmaması yani koruyucu tedbirlerin maliyet getireceği nedeniyle alınmaması; orman köylülerine yangınlar ve ormanın önemi ve korunması konusunda yeterli bilincin verilmemesi vb nedenler de eklenmelidir.