Sadullah ÇAĞLAR


YAPRAK DÖKÜMÜ MEVSİMİ GELDİ

Sadullah ÇAĞLAR


 

Sonbahar mevsimi. sevginin olduğu kadar ayrılıkların da dile gelebildiği hüzünlü bir aydır. Bu süreçte geçmiş yıllardan bir şarkı dediğimizde ilk aklımıza gelenler arasında ‘´Bir zamanlar ne kadar şendik, İkimizin mesut olmak emeli vardı.´ Ya da Selahattin Pınar´ın ölümsüz bestesi ‘Bir bahar akşamı rastladım size´.

Şarkıda besteci yıllardır aradığı ve hayal ettiği aşkı geç bulduğu için; ‘Şimdi ben ne yapacağım´ diye umutsuzca kalbine gömmeye çalışır. Bu şarkı bize Shakespeare´nin ‘Romeo ve Jülyet´ destansal aşkını anımsatıyor. Şöyle ki; Jülyet bir baloda Romeo´yu görür ve çılgınca aşık olarak dadısına; “Kim bu ve bekar mı öğren” der.

Dadı Julyet´e; “Beğendiğiniz bu yakışıklı genç, düşmanınız Montague ailesinin tek oğlu.”

Jülyet; “Aman Tanrım, düşmanımız olan bir aileden birine mi aşık oldum? Ne yapacağım şimdi?”

Sonbaharda yapraklar sararır. İstanbul´da Gülhane parkında genç aşıklar asırlık ağaçların altında özgürce el ele tutuşarak sevmenin mutluluğunu yaşar.

Yine bu mevsimde yapraklar dökülürken Zeki Müren´in seslendirdiği ‘Rüzgara kapılmış kuru yaprak misali, Gözlerimden gitmiyor nazlı yarin hayali´ en çok hatırladığımız eserlerdendir.

Kerime Nadir´in unutulmaz eseri Hıçkırık romanını ilk okuduğumda henüz 15 yaşında idim. Bu kitap bizim kuşağın en çok okuduğu romandı. Romanda Kenan babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Bunun üzerine annesi bir evlilik yapar ve üvey baba Kenan´a şiddet uygulamaktadır.

Çocuğun yüzündeki morluklardan durumu anlayan öğretmeni onu iyi bir aileye evlatlık vermek ister. Konuyu Kenan´ın annesine sorar, o da kabul edince İstanbul´da bir aileye evlatlık olarak verilir.

Evin tek kızı Nalan ile çok iyi anlaşırlar. Süreç içinde Kenan, Nalan´a aşık olur fakat birlikte büyüdükleri için Nalan onu kardeşi gibi görmektedir ve komşusu olan bir subayla evlenir. Ardından bir kızı olur ve ismini Handan koyarlar.

Bu arada Kenan askeri okula yazılır. Nalan´ı unutmaya çalışsada başaramaz. Sık sık Nalan´ı ziyarete gider ve bu ziyaretlerden birinde onun ağır bir zatürreye yakalandığını görür ve onu hala sevdiğini söyler.

Kerime Nadir´in eserleri bize sevmeyi öğretti. Süreç içinde Esat Mahmut Karakurt´un Allahaısmarladık romanı sevginin yanında fedakarlığın da önemini anlatır. Roman Kurtuluş Savaşı yılarında geçer, Kuvayı Milliye´ye mensup bir deniz subayı ile işgal kuvvetleri komutanının kızı arasında filizlenen aşkı çarpıcı bir dille anlatır.

İlk gençlik yıllarımda okuduğum kitaplar arasında Halide Edip´in Ateşten Gömlek ve Yakup Kadri´nin Yaban benim için son derece öğretici olmuştu. Yine bu yıllarda gramafondan Klasik Türk Müziği dinliyordum.

O yıllarda Halk Evleri oldukça hareketli idi ve bizleri kültürel olarak donatıyordu. Öğretmenlerimiz de bizleri ‘Halk Evlerine gidin, orada kitap ve dergi okuyun, tiyatro izleyin´ diye teşvik ederdi.

Halk Evlerinde sürekli müzik dinlenir, taş plaktan Münir Nurettin Selçuk´un Kalamış eseri çok dinlediğimiz eserlerdendi.

Evde daha çok Müzeyyen Senar dinlerdim. O zamanlar Kırıkhan´da plak satan tek mağaza vardı. Aradığım plağı bulamadığımda Antakya´ya gider oradaki mağazalardan alırdım. Şehrin merkezinde ve Valilik binasına yakın yerlerde kitap ve plak satan mağazalar vardı, dönerciler yoktu. Şehre sinemalar kültür taşıyordu.

Şimdiki Antakya´ya baktığımızda eski sinemaların yerini beton bloklar almış, meşhur dondurmacı Selim Pastanesi kayıplara karışmış. Eğer Ferah Kitapevi olmasa geçmişten anılarımızı bu güne taşıyacak hiç yer kalmayacak.

Aydınlanma, kent kültürü ile beslenir. Yakın yıllarda İstanbul´a gitmiştim, Kadıköy´de bulunan plak mağazalarının çoğu kapanmış, kalanlarda ise plak yerine şarkılar cd´lere yüklenmişti.

Süreyya sineması ise kapanmış ama hiç olmazsa opera salonuna dönüşmüş olması sanatseverler için teselli olmuştu. Yine bu ziyaretimde 1954 yılından beri Beyoğlu´nda faaliyet yürüten Lale plak´ın kapandığını üzülerek öğrendim.

Gençlik yıllarımda İskenderun´da aradığım bir plağı bulamadığımda İstanbul´a gitmiş ve Lale Plak evinden almıştım.

İstiklal Caddesinde, Tünel´e yakın Evrensel Kitapevi vardı. Burada New York Times ve Paris Match gibi tüm yabancı dergileri bulmak mümkündü.

Yine İstiklal´de bulunan Markiz ve İnci Pastaneleri aydınların ve sanatçıların uğrak yeri idi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Muhsin Ertuğrul, Cahide Sonku, Adalet Cimcoz ve film yapımcısı İhsan İpekçi sık sık bu pastanelerde bir araya gelerek memleket sorunları ve sanat üzerine sohbet ederdi.

Acaba bu güzel insanlar nereye gittiler? Yaşamı sanat ve edebiyat ile güzelleştiren bu insanları özlemle anıyoruz.