Sadullah ÇAĞLAR


YAŞADIĞIMIZ ACILARI BİRLİKTE AŞACAĞIZ

Sadullah ÇAĞLAR


Türkiye genelinde yaşanan, 50 bin kişinin yok olmasına neden olan büyük bir yıkım yaşandı.

En önemlisi, en yakın dostlarımızı, aile yakınlarımızı kaybettik. Onun ötesinde ortak yaşamda uzun yıllar beraber olduğumuz politik arkadaşların yokluğuna nasıl alışacağız?

Ama tabiat kanunu; yaşam devam etmekte. İnsan doğar, yaşar, bir gün sonsuza yol alır…

Ne demişti şair;
“Hayat bir rüyadır,
Bizler bir gün bu rüyadan uyanırız”

Bilim adamlarından bir ifade: Güzel insanla uzun yıllar birarada yaşanan süreç, onlardan ayrı olmanın bedeli ağır olur. O zaman acı çekmeye hazır olun!

Acımızın temel nedeni depremde kaybettiğimiz SES Gazetesi kurucusu Ayşe Figen Arlı, eşi Haluk Arlı.

SES gazetesi sadece İskenderun’un değil, Hatay’ın platform sözcüsü olmuştur.

Bunun yanında amatör yazma tutkusu olan kişilere de okul olmuştur. Tıpkı, Cumhuriyet tarihinin en saygın dergisi Yaşar Nabi’nin tarihsel eseri Varlık dergisi gibi…

Varlık dergisinde, amatör yazarların, köy enstitüleri öğrencileri Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi genç kuşak kendini ifade etme fırsatını buldular. Örneğin Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabı, ilk defa 1947 yılında Varlık dergisinde yayınlandı. Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü, yine Varlık’ta yayınlandı. Varlık dergisi geleceğin aydın çıkışına alan oldu. Bizim Köy kitabı 1949 yılında basıma girdiği zaman basında olay oldu.

SES Gazetesi sahibi ve kurucusu Ayşe Figen Arlı, baba mesleğinden gelen, babasının Akdeniz Gazetesini süreç içinde aşarak SES gazetesini tek başına çıkardı. Ekonomik olarak elindeki mülkiyeti satarak gazeteyi ayakta tutmayı başardı.

Peki nasıl yaptı bunu? Bunu, baba ve anneden gelen bir genel kültürle beslenmişti.

Ayşe hanımın kişisel olarak heyecanlı bir kişiliği vardı. Ondaki edebiyat merakı, okuma tutkusu… tüm yayınları takip ederdi. Evdeki politik kültür, anne ve babanın donanımı önünü açmıştı.

Figen’in çok ilginç yanı inanılmaz insan sevgisiydi. Kişilerle çok çabuk ilişki kurardı. İnsanlarla konuşurken gözlerinin içi güler, onlara bakarken sevgi dolu bakışları duygusala döner, gözleri nemlenirdi.

Figen yaşam dolu bir kişilikti. Yalnız SES Gazetesini taşımakla kalmadı. Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği ile Evimiz İskenderun Süpürge Derneğine hamilik yaparak aydınlanmaya hizmet etti. Derneğin haftalık kültürel toplantılarına katılır, panelist konuşmacıya edebiyatçı ya da şairlere sorgulama anlamında yeni tezler üretirdi.

Ben Ayşe Figen’i Rüzgar Gibi Geçti romanının kadın kahramanı  Margaret Mitchell'ın eserinde kadın kahraman Scarlett O'Hara’ya benzetirim. Kitapta büyük toprakları olan güneyli çiftlik sahibi kişinin erkek çocuğu yoktur. 4 kızı vardır. En büyüğü Scarlett O'Hara, olağan güzel, kabına sığmayan. Babası erkek çocuğu olmadığı için büyük kızı Scarlett O'Hara’yı erkek gibi büyütmüştü. Babası dahil çiftliğin çoğunluğu siyahi olan işçileri kendi yönetirdi. Fiziki güzelliği yanında son derece hareketli bir kişiliktir.

Figen’le son hafta görüşmemizde dernek binasında bana, “Sadullah bey, son yazınızda Nurullah Ataç’ın Kehaneti olan yazınız, ön sezgilerini yazdınız. Bu bilgileri nereden aldınız. Üstelik bilgisayar bilmiyor, akıllı telefon kullanmıyorsunuz” diye sordu.

“Ayşe Figen, okuma alışkanlığı tıpkı alkolikliğe dönüştü. 12 yaşımdan günümüze kadar okuduklarımı kafamdaki bilgisayara not ettim. Örneğin, 1954’te, 2 Mayıs erken seçiminde İsmet Paşa’nın konuşma yapacağı mitingten önce babanız konuştu. CHP adına şimdiki Ziraat Bankası önünde kalabalığa hitab etti. Konuşmayı anlatayım mı?” dediğimde çok gülmüştü.

Onunla sanki son veda konuşmasını yapıyorduk. İçimde bir hüzün vardı.

Eşi Haluk Arlı… İçine kapalı, çok sakin bir insandı. Az konuşur, sesi son derece yavaş, saygı doluydu. Figen-Haluk… ikisi aslında bir kişilikti. Onlar birbirlerini tamamlıyordu.

Haluk, inanılmaz insana saygı duyan bir kişilikti. Onu nasıl tanıtım? Bilge insan Raşit Akalın, aynı zamanda Halk Koop’un kurucusu. Haluk’u 1986 yılında Raşit beyin dükkanında sohbetinde tanıdım. İkili konuşmaya ben de dahil oldum. Haluk’la bu vesileyle tanışmış olduk. Sürpriz bir rastlantıydı. Ona mümkünse SES gazetesinde yazmak istediğimi söyledim, elimdeki yazıyı verdim. Süre içinde yazmaya başladım. Gerek Figen, gerekse Haluk, çok ilginç bir gün olsun yazılarıma müdahale etmediler. Özgürce yazdım.

SES gazete olarak bizim gibi heyecanlı, sokaktan elen amatörlere üniversite oldu.

Tıpkı ölümsüz Gorki’nin ‘Benim Üniversitelerim’ gibi.

Özellikle 1990 yılları… Körfez savaşında ABD’nın Irak’a müdahaleleriyle Türkiye’ye asker çıkarmak için mecliste tezkerenin reddedilmesi çin SES gazetesi tek başına platforma destek olup önemli bir görev yaptı.

Savaş karşıtı mücadele sürecinde Savaşlara Hayır çığlıklarında hep yanımızda oldu.

SES’in kuruluşu aşamasında babası Fatih Ülkümen, çıkardığı Akdeniz gazetesini kapatıp mesleği bırakmak üzereydi. Figen, Ses gazetesini çıkarmaya hazırlanırken babası ona ‘kızım ben gazeteyi tasfiye ediyorum, sen yeni bir gazete çıkarma. Kızım bu meslek çok zor.” 
Ayşe Figen babasıyla kapıyı çekerek babasına SES gazetesini çıkartarak tavır koymuştu.

Bu benzersiz insanın yapısında başkaldırı vardı.

SES gazetesinin temel ilkesi 1789 laik cumhuriyet ilkesiydi. SES kadro hareketiydi. Kuruluş aşamasında çalışan ekip, deneyimi olan Sadet Berkyürek, Hatice Ekici, Akın Bodur… Sadet, basın yayında yüksek gazetecilik eğitimi yapmıştı. Akın, yaşını aşmış, fedakar, SES’in genelini taşıyor. Akın’ı ne saman gazeteye gelseniz masasının başında bulurdunuz. Kısa zamanda aramıza dönmesini bekliyoruz. Sadet hanım, gazetecilik onun sanki aşkıydı. O bizler için hep öğreticiydi. Yine gazetenin yazılarını düzenleyen Nesrin Geyik, öğrenme tutkusu olan, hayat dolusu bir kişilik.

Aramızdan emekli olarak ayrılan Hatice Ekici, benim doktor reçetesi gibi yazılarıma can veren Haticeyi nasıl unutabiliriz. Gazetenin öne çıkmayan bilge kişilik Mükremin Kurtcephe. Konulara sezgizel çıkış yollarını açan isimsiz genel müdürü… 
Genel olarak SES başlangıçtan günümüze kadar aydınlanma öncüsü ve aynı zamanda tüm Hatay’ın platform sözcüsüydü. Basın olarak Hatay’ın sınırlarını çoktan aşmıştır.

Bizler, gazetede çalışanlar olarak don Kişot gibi tek seçeneğimiz umuda koşacağız.

Evet, borçlu olduğumuz Ayşe Figen Arlı’ya veda etmek için çok zorlanıyoruz.