Bu seçimleri bu kadar önemli kılan, parlamenter sistemden tek kişinin egemen olduğu sisteme geçiş program ve politikasının “milletin oyu” ile burjuva parlamenter sistem gibi gösterilerek onaylanması ve tekelci dikta yönetimin tesis edilmek istenmesidir. Bu başarılabilinirse eğer, 12 Eylül askeri faşist idaresinden daha tehlikeli bir döneme geçilmiş olacaktır. AKP Lideri Erdoğan, Başkanlık Sisteminin, 24 Haziran Seçimleriyle “onanması” durumunda, siyasi, hukuki, iktisadi tüm alanlarda merkezi yaptırım gücünü ele geçirmiş oligarşik bir yapı; savaş ve seferberlik ilanı ve meclisin feshi dahil toplum yaşamının tüm alanlarına müdahale yetkisi ve “hakkı”na sahip bir “başkan” olacaktır. Böylece AKP lideri, her konuda ve her alanda belirleyici olmaya yasal hak kazanmış olacaktır. Muhalif sermayedarlara, hatta birlikte yola çıktığı yandaşlarına dahi yapılmadık bırakmayan, örneğin Abdullah Gül´ün bahçesine Genel Kurmay Başkanının helikopterle indirilerek gözdağı verilmesi gibi, yönetimi ele geçirdiği siyasal-askeri-hukuki ve iktisadi güç ile halk kitlelerine karşı nasıl bir yönetim tesis edileceği, bugünden yaşanılanlara bakılarak öngörülebilir.
Seçimle gelecek olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin yasal durumunu Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu şöyle açıklıyor: “Cumhurbaşkanının, TBMM´ye karşı hiçbir siyasi sorumluluğu yoktur. Atadığı Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanları için TBMM´de güven oylaması yapılmaz, gensoru verilemez, sözlü soru sorulamaz. Yürütme yetkisini kullanması, denetlenemez. Yapacağı atamalar, görevden almalar, çıkaracağı Cumhurbaşkanı kararnameleri araştırılamaz, sorulamaz ve denetlenemez. Ancak işlediği iddia olunan bir suç hakkında TBMM´nin üye tam sayısının salt çoğunluğu (301 oy) ile soruşturma açılması istenebilir. Soruşturma açılması için 3/5 (360 oy) Yüce Divan´a sevk için 2/3 (400 oy) gerekir. Sınırsız yetki ve çok sınırlı cezai sorumluluğu olan bir cumhurbaşkanı yaratılmak istenmektedir. Siyasi sorumluluk için TBMM´nin sadece elinde seçimlerin yenilenmesi kararı kalmaktadır.”
İşte yeni seçeceğimiz sistemin Cumhurbaşkanı böylece “millet” tarafından seçilmiş en yetkili cumhurbaşkanı olacak. Şunu da göz ardı etmemek gerek uluslar arası emperyalist tekeller açısından bu cumhurbaşkanlığı sistemi, ara sıra Sn. Erdoğan´la ağız dalaşına girseler dahi en tercih edilir bir durumdur. Emperyalistler için Suudi Arabistan´la ilişkilerde olduğu gibi, yetkili bir kişi ile işleri halletmek, Meclis, yasalar, mahkemeler vb engellerle uğraşmaktan daha kolay olmaktadır. Ama ekonomik nedenlerle ezilen, siyasi, ulusal, din ve mezhep ayrımı nedeniyle baskı altında bulunan halk tabakaları için ise iradelerinin ellerinden alınarak bir kişiye verilmesidir.
Şimdi bu seçimlerde tek kişi egemenliğine karşı güçlü bir meclis çıkarma gibi bir görev seçmenlerin önünde durmaktadır. Yukarıda alıntıda görülen meclis aritmetiğine göre tek adamın denetlenmesi için geriye tek çare olarak muhalefetin parlamentoda en azından 400 muhalif milletvekiline sahip olması kalıyor. Millet ittifakı (İyi Parti+ CHP+ Saadet Partisi) + HDP milletvekili toplamının 400 milletvekiline ulaşması hedeflenmelidir. Bu sayı elbette tersi durumda yani muhalefetten bir Cumhurbaşkanının seçilmesi durumunda seçilen kişinin, diktaya yönelmemesi için de bir sigorta görevi görecektir. Tüm seçmenlerin hesaplarını buna göre yapması hem kendileri hem de ülke yararına olacaktır.