Halit KATKAT


Yeni Yıl Dilekleri ve Gerçekler

Halit KATKAT


Önceki yazımda yeni yıl için yaptığımız dileklerin kendiliğinden gelmeyeceğine vurgu yapmıştım.

Her yıl güzel şeyler dilediğimiz halde işlerin her yıl kötüye gittiğini sarpa sardığını görmek, bu konuda kafa yoran insanlar için üzüntü kaynağı olmaya devam ediyor. Hele de bu işlerin düzeleceğine dair bir derli toplu ileriye dönük bir plan programın olmaması insanların kafasını karıştırıyor.

İçinde yaşadığımız sistem içinde bol miktarda belirsizliği barındıran bir sistemdir. Örneğin son zamlar neye göre yapılıyor? Neden elektriğe yüzde 125, doğal gaza yüzde 50, akaryakıta her hafta litresine bir liradan fazla zam yapılıyor? Hadi bunlar dışarıya bağımlı olduğu için dolar artınca bunlar da artıyor.

Eskiden yapılmış bitmiş köprü geçişlerine zam yapılmasının mantığı nedir? Enflasyon oranı TUİK verilerine göre bile yüzde 36,5 olurken memura, emekliye ve yeni yapılan toplu sözleşmelerin bu oranın altında kalmasının mantığı nedir? Evet bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama sonuç olarak bu kanallarla oluşan sermaye birikimin akışını takip ettiğimizde görüyoruz ki işçi ve emekçilerden toplanan sermaye ihracatçı, inşaatçı vb. sermayedarların kasalarını doldurmaktadır. “Faiz sebep, enflasyon netice” diyen iktidarın başı şimdi dövize endeksli mevduat hesabı açtırarak faizi dövize endeksleyerek hem faiz gelirlerini garantiye almış hem de enflasyonu patlatmış oldu.

Evet muhalefet iktidarın yaptığı politikalara sözlü muhalefet yapıyor, bu sözlü muhalefetle kendisinin oylarını da bir miktar yükseltebilir ama temelde bu sorunların üstesinden gelecek köklü bir programa sahip değildir. Eni sonu yapmak istedikleri mevcut iktidarın seçim yoluyla gitmesi üzerinedir. Ekonomik geçim sıkıntısı içerisinde olan emekçilerin yaşam düzeylerini nasıl olup da yükseltecektir, bugüne kadar boşalan ve borca giren hazine nasıl doldurulacaktır?
Bugüne kadar haksız kazanç elde eden ve devlet hazinesini boşaltanların durumu ne olacaktır?
Demokrasi derken, “güçlü meclis” derken bu mecliste işçi ve emekçilerin temsili nasıl olacaktır?

Yine en büyük kanayan yara olarak görülen adaletsizlik, ya da iktidara bağlı adalet sistemi nasıl değiştirilecektir?

Adaleti yine gelecek iktidar mı denetleyecektir?

Adalet halk tarafından denetlenemiyorsa o adalet sistemi halk için değildir. Böyle bir adalet denetim sistemi olacak mıdır?

Gerçekte kapitalist sistemin çarkları emek sömürüsü ile dönmektedir. Sömürünün olduğu yerde adaletin de sömürücülerden yana olacağı açıktır.

Buradan bakınca muhalefet seçim yapılsa ve iktidarı alsalar bile iktidar da emekçiler için köklü değişiklikleri yapamayacaklar, hazinenin borçlarını ödeyip piyasayı ucuzlatamayacaklar ve dolayısıyla kısa zamanda yıpranacaklardır. Eski politikacıların zam yaparken kullandığı “enkaz devraldık” mantığını kullanarak yine piyasaya ve vergilere zam yapacaklardır.

Köklü değişiklik ancak işçi ve emekçilerin örgütlü gücü ile olabilir. Ancak onlar sömürü sistemine son verebilir. Ancak işçi ve emekçi örgütlerinde sendika bürokrasisi ile işçiler arasındaki ücret uçurumunun kaldırılması gibi bir öncelikli görev vardır. 30 ile 50 bin lira alan bir sendikacı asgari ücretli bir işçiyi nereye kadar savunacaktır? Bunun giderilmesi için sendika başkan ve yöneticilerinin ücretleri asgari ücretin katları olarak ayarlanmalı örneğin “bir sendikacının maaşı asgari ücretin iki katını geçmemelidir” gibi maddeler sendika tüzüklerinde yer almalıdır.