Sadullah ÇAĞLAR


Yeniden yazıyla buluşmak

Sadullah ÇAĞLAR


Sayın okuyucular, gazetemiz SES’in idari merkezi ve baskıya hazırlık merkezi zelzele yaşadığımız Şubat 2023’te ağır hasara uğradı.

Uğradığımız felaketle ülke genelinde unutulmaz acılar yaşadık.

Gazetemizin kurucusu Ayşe Figen ve Haluk Arlı’yı kaybettik. Bu iki sevdiğimiz insanın eseri olan Ses gazetesini yaşatmaya çalışacağız.

Genelde amatör kadro olarak SES’te yazıyoruz. Yazmak bizim için yaşam demektir. SES gazetesi, İskenderun olmak üzere tüm Hatay’ın sesi olmuştur.

Bundan yıllar önce Körfez Savaşında savaş karşıtı yayın yapan gazetemiz muhalif güçlerin platformu olarak en önde yürüdü.

Gazete, kuruluşundan itibaren yazma yeteneği olan idealist kişilere sayfalarını açtı, onlara destek oldu. Depremden sonraki bu ilk sabılı sayısı ile yazıyla da yeniden buluşmuş olduk.
***
Geçtiğimiz günlerde Antakya ile Defne/Harbiye’ye gittik. Tarih kokan Antakya’yı gezerken hepimiz duygulandık, üzüldük. Güzelim Saray caddesi sanki bir yığıntı olmuştu. Gözlerim çarşının merkezi olan Ferah Kitabevini aradı. O Ferah Kitabevi’nde aydınlar bir araya gelir, edebiyat, politik sohbetler yapardık.

Bu arada Saray Caddesi’nde gözlerim nemli gezerken aradığım tarihi çarşı hamamı artık yoktu ve çevre enkaz olmuştu. Geçmiş yılların Halk Sineması çok önceden beton olmuştu. Sinemanın altında Humusçu Hasip’in ayak üstü yenen küçük dükkanını hatırlarım. Az ilerisinde Dondurmacı Selim’in meşhur pastanesi vardı. Dondurma yemeye Selim’in yanına gidilirdi. Yanında küçük bir balıkçı dükkanı, günlük balıkların çeşidi.. öyle ki, başka yerde olmayan Gölbaşı’nın kara yılanbalıkları yalnız burada bulunurdu.

Asi Nehri’ne yakın kafeler… insanları coşkularıyla hatırlarım. Kafelerin ön tarafındaki balkon manzarası eşliğinde uçan beyaz martılara yem verilirdi.

Gözlerimiz eski tarihi Roma köprüsünü aradı. Håla håla yeni köprüye alışamamışım. Hangi akılla bu köprü yıkıldı! Köprü çevresini, görüntüsünü zenginleştiren Gündüz Sineması… şimdi bizler için ağlama duvarı olmuştu. Bu eşi olmayan mimari eser yok olmuştu. Kentin sanatevi simgesiydi.

Antakya’yı nasıl unutabiliriz?

Sanki bizlere veda etmişti. Gözlerimiz nemli çevreye bakarken Barutçuların küçük kitap dükkanını aradık… aslında çok yıllar önce dönerciler kitapevlerinin yerlerini almıştı. Bırakın kitapları, gazete olacak yerler bile artık çok zor bulunuyordu. Seneler öncesi Kırıkhan’dan Antakya’ya Barutçu kitabevine gelir kitap alırdık. Sonra valiliğe yakın mağazadan gramafon için taş plak seçilirdi. 
*
2. Dünya Savaşı’nda Berlin bombalama sonucu harabeye dönmüştü. Almanya, 1954 yılında futbolda dünya şampiyonu olduğunda halk, coşku içinde şampiyonluğu başkanlık sarayı önünde kutlar. Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, balkondan halka seslenir: “Almanya’nın şampiyon olmasına sevindik. Ama asıl kentlerimizi, fabrikalarımızı yeniden kurduğumuz zaman sevinelim. Almanya’nın geleceği 11 futbol adamının ayaklarında değil.”

Geçmişte yerle bir olan Varşova yada Roma, Berlin gibi yeniden doğdu. İlginci de, 5 yıl sonra batı ülkeleri, başta atom bombası ile imha olan Hiroşima, çok kısa zaman sonra yeniden ayağa kalkmıştı. 
*
Tabiat zenginliği, dağ yaylaları, Defne/Harbiye de dağdan gelen suların aktığı şelaleleriyle Hatay bir kez daha yıkıma uğradı. O Defne/Harbiye ki, Kleopatra’nın Doğu Roma imparatoru Markus Antonyus’la doğa iklimine hayran kalıp tüm yazları burada yaşadıkları yerdi…

Acaba tabiata bu kadar müdahale etmek doğayı gazaba getirmez mi? Amik gölünde halen sular fışkırıyor ve isyan etmekte. Amazon ormanları yok edilip milyonlarca ağacın kesilmesi, bütün kentlerin betona dönüşmesi elbette toprağı toprağı isyana getirir.

Peki çözüm nedir? Bilimi öne koymaktır.