Yerel seçimler yaklaşırken yerel yönetim adayları da ortaya çıkmaya başladı. Aday adaylığını açıklayanlar ve aday olmak için görevlerinden istifa edenler gazete sayfalarında boy göstermeye başladı.
Bu seçimlerde de diğer seçimlerde olduğu gibi alışılmışın peşinden gidileceği görülmektedir. Alışılmışın derken, her seçimde olduğu gibi adaylar partilere para yatırıp müracaat edecekler, parti yetkilileri bu adaylardan en popüler, en tanınmış, seçilme şansı en fazla görünen; yani halkın parıltısına inanıp oy vereceği kişiyi aday gösterecek. Burada irade kimde; yani aday gösterme kararını kim verecek? Muhtemelen parti başkanı. Parti başkanı biraz daha katılımcı düşünürse bu işi parti yönetimine, daha da katılımcı düşünürse en son ön seçim yaparak aday belirleme işini delegelere bırakabilir. Nasıl belirlenirse belirlensin bu sadece partililerin adayı olacaktır. Ama halkın genel taleplerinin çözümü için uygun bir aday büyük bir ihtimalle olmayacaktır.
Belediye Meclisleri yine aynı yöntemle oluşacak ve belediye meclisi partili üyelerden oluşacaktır. Bu partili üyeler, parti görüşlerini meclise taşıyacak, parti kararları doğrultusunda oy vereceklerdir. Böyle bir mecliste parti dışında getirilen önerilerin görüşülme ve meclisten geçme şansı yoktur. Bağımsız aday olma şansınız olsa da hiçbir görüşünüzü meclise kabul ettirme şansınız yoktur.
Kentte yaşayanlar sorunlarını böyle bir meclise nasıl taşıyacaklardır? Evet, bir şansları var; eğer başkanın ya da meclis üyesinin yakını iseler… Ya da başkan lütfedip sorunları dinlemek için toplantı yaparsa. Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda belediye başkanları ya halk toplantıları yapıp onları dinliyorlar; ya da muhtarları toplayıp mahallenin sorunlarını dinliyorlar. Ama burada dile getirilenler mecliste karar haline geliyor mu? Bu şüpheli…
Her durumda bu alışılmış sistem halk iradesini yansıtmaktan uzaktır ve halkı karar organlarından uzaklaştırıp, tek kişinin iradesine tabi kılma anlayışıdır: Muhtarları dinler, ama muhtarları karar mekanizmasına katmazlar. Halkın gönlünü almak için dinler; ama onları karar organlarına katmazlar.
Kentler, yaşayan canlı bir organizma gibidir. Kentte yaşayanların anında çözülmesi gereken birçok sorunu ve talebi vardır. Bu sorun ve taleplerin en kısa zamanda, rantçının değil, kentlinin isteğine uygun çözülebilmesi için halkın en geniş kesimlerinin karar organlarında yer alması ve kararlara katılması gerekir. Bunun pratik yolu da meslek kuruluşlarının, sendikaların, muhtarların vb. halkı temsil eden kurumların mecliste temsil edilmesi ve kararlara katılmasıdır.
İradenin tek kişide kalması istenmiyorsa bunun yolu bulunur ve hatta vardır. Meslek örgütleri, muhtarlar, sendikalar ve hatta parti yerel örgütleri bir araya gelip böyle bir meclisi oluşturmanın yolunu yöntemini bulabilirler.
Eskişehir, Ovacık Belediye başkanları örnek gösterilebilir; fakat tek kişinin kahramanlığına dayanan böyle yönetimlerin bir garantisi yoktur. Ya görevden alınıp yerlerine kayyum atanır; ya da görevi bittiğinde aynısı yerine konulamaz.