Halit KATKAT


Yerel yönetim seçimleri ve talepler

Halit KATKAT


 

Yerel yönetim seçimleri yaklaşırken nasıl bir yerel yönetim olacağından çok, adayların nasıl olacağına dair tartışmalar da yoğunlaşmaya başladı. Elbette bu on yıllardır alışık olduğumuz, bize verili sistemin dışına çıkamamaktan kaynaklanmaktadır.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Kadıköy´de Mimarlar Odası tarafından ‘Kriz Koşullarında Yerel Yönetimler Kentleşme ve Demokrasi´ paneli düzenlenmişti. Bu panelde Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı şöyle diyor: “Planlamadan, imar mevzuatına, yönetmeliklere ve hatta ruhsat vermeye kadar tüm sürecin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından işletilebildiği bir ortamda yerel yönetimlerde yetkilerin ne kadar daraltıldığını görmek mümkün. Siyasi irade yerel yönetimler üzerindeki baskısı kayyum atamalarla da göstermiştir. Kentlerdeki gelişmelerin insan odaklı doğa ve kültürel değerlere saygılı çağdaş yaşam koşullarına uygun olmasını öngören yerel yöneticilerin gelmesi gerek.”

Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu ise 31 Mart 2019´da yapılacak seçimlerin tarihsel bir önemi olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Son 16 yılda AKP´li belediyeler çıkar tezgahı gibi çalışıyor. Kamu kaynakları talan ediliyor, yağmalanıyor. Kültürel, tarihi mirasımız peşkeş çekiliyor. Bizim bu noktada verdiğimiz mücadele önemli. Kente ait tüm kararlar belirli sermaye grupları tarafından değil de belediyeler tarafından halka ve meslek odalarına danışılarak alınmalı. Çıkar çevrelerinin söyledikleri değil de toplumun söyledikleri dikkate alınmalı. Halkçı, toplumcu belediyecilik anlayışı benimseyen adaylar adayımız olacaktır.

Burada görüldüğü gibi kitle örgütlerinin başındakiler de dâhil herkes yerel yönetimleri tartışmaya başlarken önce kentin sorunlarını anlatıyor, sonra iktidarın kentlerde yaptığı tahribatı eleştiriyor ve en sonunda “benim adayım şöyle olmalı” diyerek bir aday tarif ediyor. Denilecektir ki bunda ne var? Elbette herkes kendi gönlünden geçeni tarif eder. Evet, öyledir de herkesin gönlünden geçenler pratiğe nasıl yansıyacaktır? Peki, burada şu soru akla gelmeyecek midir? Sadece aday bazında tartışmak “tek adam rejimi” dediğiniz sistemi yerelde yeniden üretmek değil mi? Burada tartıştığınız, ondan ne isterseniz isteyiniz sonunda seçmek ve yetki vermek istediğiniz sadece bir adaydır. Yani toplumun iradesinin bir kişiye devri söz konusudur.

Yerel yönetimlerde yetkinin sadece belediye başkanına verilmesi ile tek adam rejimi arasında bir fark yoktur. Denilecektir ki bir meclis var; ama bu mecliste çoğunluğu belediye başkanının partisinden olan bir meclistir. Ayrıca belediye meclisi birkaç partili olsa da halkın iradesini yansıtmayan bir meclistir. Nitekim belediye başkanları meclisten çok oda başkanlarını, daha çokta sanayi ve ticaret odaları başkanları ile birlikte toplantı ve iş yapmaktadır.

Kent Konseyi diye bir meclis var ve bu mecliste siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar, kadın örgütleri, çevre örgütleri, muhtarlar, belediyenin kendisi, üniversite ve resmi kurumlar vb temsil edilmektedir. Bu konsey uluslararası sözleşmelerle kabul edilen yasal bir kurum. Bunun yetkili bir yerel meclis olarak değerlendirilmesi ve çalıştırılması herkesten önce bu mecliste temsil edilmesi istenen kitle örgütü ve demokrasi isteyen partilerin görevi olması gerekir. Ve demokrasi mücadelesini bu noktadan ilerletmek gerekirken, bu konuda kitle örgütlerinin, odaların, sendikaların ve demokrasiyi savunan partilerin hiç bir şey söylememesi ilginç değil mi? Adaylardan uygulayıp uygulamayacakları belli olmayan talepte bulunmak yerine kent konseyini oluşturan bileşenlerle ve buna inanan aday ya da adaylarla bir program etrafında birlik oluşturmaları daha doğru değil mi?