Halit KATKAT


Yerel yönetimlerdeki değişimi neye bağlamalı

Halit KATKAT


Uzun yıllardır devlet yönetimine egemen olan bir parti, emperyalizmle elele vererek adım adım feodal baskıcı bir sistem inşa etme çabasında oldu. İktidar partisi ülkenin temel yasalarının koruyucusu AYM'yi, devletin hesaplarını denetlemekle en yetkili organ olan Sayıştay'ı, iş yasalarının uygulanmasına bakan Yargıtay, Devletin memuruyla ve yurttaşla olan uyuşmazlıklarına bakan Danıştay gibi hukuk kurumlarının kararlarını hiçe sayan; istediğini uygulayıp istemediğini uygulamayan bir yapıyı inşa etmeye çalışmaktaydı. Bu demokrasi oyununda tepede bir yetkili var istediği yargıçları göreve getiriyor, kendine muhalif olanları içeri attırmakta tereddüt etmiyor. Yargının, yönetimin, hatta yasamanın yetkisi onda... Hep “Halkın iradesi” diyor da halkın iradesi sadece beş yılda bir sandığa oy atarken ortaya çıkıyor. Ama kendi lehine halk iradesi tecelli etmezse seçilen belediye başkanı yerine kayyum atıyor. Milli irade dedikleri sadece kendi iradeleri oluyor. Örgütsüz olan halkın birleşip yönetimi değiştirme, kendi talepleri doğrultusunda kararlar alıp uygulama, devlet yönetimini denetleme olanağı yok. Bu durum için bazı aklı evveller hakarete varan eleştiriler yapabiliyorlar: “Halk uyuyor, halk koyun, bu halktan bir şey olmaz” gibi... Onlar istiyor ki internette ya da medyada birkaç söz söyledik, ya da kalem oynattık diye halk hemen ortaya çıksın ve yönetimi değiştirsin hem de güveneceği hiçbir örgütlenme olmadan... Onların bakış açısıyla; 11 ilde felaket boyutunda deprem oldu, yardımlar zamanında yetiştirilemedi ve enkaz altında insanlar bağıra bağıra can verdiler. Yağmur altında depremzedeler aç ve açıkta çadır ve konteyner beklediler. Yardımlar zamanında yetiştirilemedi, düzenli dağıtılamadı. Bütün bu şikayetlere karşın seçmenlerin çoğu yine de Cumhurbaşkanlığı seçiminde yine iktidar partisinin adayına oy verdi. Ülkede hırsızlık, soygun, gasp, uyuşturucu suçları, taciz tecavüz suçları artınca da yine “halk ses çıkarmadı“ dendi, “duyarsız” damgası yedi.
Şimdi muhalefet partisi CHP oylarını beklenmedik oranda yükseltip yerel yönetimlerin çoğunu alınca halka “uyuyorlar” diyenler ne diyecek bilmiyorum. Ama bakıyorum medyadaki yorumcuların herbirinden başka ses geliyor. İmamoğlunun, Mansur Yavaş'ın başarısından dolayı olduğunu, yeni seçilen CHP Genel Başkanının başarısından dolayı diyenler var, biraz daha tutarlı yorum yapanlar da iktidarın emeklilerin feryadını duymadığından, onlar iyileştirme yapmadığından “vatandaş iktidarı cezalandırdı” diyorlar. Bunların hepsinin payı olabilir ama ortaya çıkan tabloyu tam olarak açıklamıyor.
Bunları irdelediğimizde şu çıkıyor: Eğer baskılar, taciz, tecavüz, adaletsizlik oyları etkileseydi, bu koşullar önceki seçimler de de vardı, niye önceki seçimleri etkilemedi? Evet emekliler zor durumda, aylık on bin lira ile geçinemediklerini sokaklarda bağırdılar. Ama daha önceki seçimde de EYT'liler vardı, atanamayan öğretmenler vardı. Onlar neden iktidar partisinin oylarında bir düşüşe neden olmadılar? Soruları akla gelir. İktidar partisindeki bu oy düşüşünü bunlarla açıklarsak CHP'nin Adıyaman'da ve İktidar partisinin kalesi olan Afyon'da önceki seçimde hiç oy alamayan CHP'nin yönetime gelecek oyu almasını nasıl yorumlayacağız?
Bütün bunların nedeni ekonomideki çöküş, fiyatlardaki aşırı artış ve ücretlerin bu artışları dengeleyecek kadar artmamasıdır. Çarşı pazara çıkan halkın en sıradan beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamamasıdır. Ev kiralarının işçi, emekçi ve emeklilerin maaşlarının birkaç katına çıkmasıdır. Bu örgütsüz ve baskı karşısında bireysel olarak ses çıkaramayan, gösteri ve basın açıklamasına bile izin verilmeyen halkın sessiz tepkisidir. Buna CHP'nin veya herhangi bir parti ya da “kahraman”ın başarısı diye bakmak yanıltıcıdır. Eğer halkın ekonomik durumunda bir değişiklik ya da yaşam koşullarında bir düzelme olmazsa stres biriktiren fay gibi ne zaman ve kaç şiddetinde patlayacağı belli olmaz.
Şöyle bir geçmişe baktığımızda 2002 seçimlerinden önce Ecevit'in başında olduğu koalisyon hükümeti de ekonomik sıkıntıya girmiş, hatta esnafın biri Başbakanlığın önünde yazar kasa atmıştı. O dönem gecelik faizler yüzde binbeşyüzü geçmişti. Bankada parası olanlar bu furyadan yararlanmak için paralarını o bankadan bu bankaya taşıyorlar bu da bankaların önünde kuyruk oluşmasına neden oluyordu. İşte bu koşullarda girilen seçimlerde TBMM'deki bütün partiler Meclis dışında kaldı. İşte o seçimde AKP yüzde 36 oyla iktidar oldu.
Bu yazıyı kaleme aldığımda İktidar, Van seçimine müdahale yapmış, yüzde 55 ten fazla oy alan DEM Parti Belediye Başkanına vereceği mazbatayı yüzde 26 oy olan kendi partisinin adayına vermiştir. Bu milli iradeye darbe değilse nedir? Bu atamayı toplum eğer içine sindirirse, bundan sonra sıra iktidarın beğenmediği diğer belediye başkanlarına gelebilir.