Meral Tabakoğlu TOKSOY


Zamanının Ötesindeki Kadınlar – 2 (Nezihe Muhiddin)

Meral Tabakoğlu Toksoy


Zamanının Ötesindeki Kadınlar – 2
(Nezihe Muhiddin)
                                                                                         
Nezihe Muhiddin 1889 yılında İstanbul’da doğdu. Osmanlı – Türk düşünür, gazeteci, yazar, kadın hakları savunucusu. Annesi zamanın aydınlarından, babası ağır ceza hakimi. Çoğumuzun belki de adını hiç duymadığı, zamanının ötesinde, gölgede kalmış, gölgeye itilmiş bir kadın…
Öğrenimine doğduğu yer olan Kandilli ’de başladı. Daha sonra hususi muallimlerle eğitimine evde devam etti. Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrendi.
Kadın haklarının tartışıldığı bir evde büyümesi ileride yapacaklarının zeminini oluşturdu. İlk öğretmenim dediği dayısının kızı Nakiye Hanımın, kişiliğinin gelişiminde büyük katkısı oldu.
Sadece düşünceleri değil, giyim kuşamı ile de dikkat çeken, karikatür dergisine takım elbise ile poz verecek derecede radikal bir kadından söz ediyoruz. 1909 yılında Maarif Nezareti’nin sınavını kazandı ve Kız İdadi Mektebi’nde (Şimdiki lise) öğretmenliğe başladı. Aynı okulda öğretmen olan Halide Edib’le tanıştığında, kendisi de artık onun kadar ünlü ve dikkat çeken biriydi.
İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdür olarak atandı. Jimnastik, lisan, piyano, biçki–dikiş öğretmenliğini üstlendi. 


Günümüzde, eğitimin getirildiği durum içimizi acıtırken, 115 yıl önce okutulan dersler, yaramıza tuz basar nitelikte değil mi? 
Sonraki yıllarda çeşitli okullarda müfettiş ve müdür olarak görev aldı. Erkek okuluna atanan ilk kadın öğretmen oldu. 
Osmanlı’nın son yüzyılında, kadın hakları hareketi sesini iyiden iyiye duyurmaya başlamıştı. Böylelikle Cumhuriyet’le birlikte siyasette de söz sahibi olma isteklerine daha da yaklaşırlar. Bu mücadeleye öncülük eden de güçlü kalemi ve aydın kişiliğiyle, yine Nezihe Muhiddin’di. İsmi İstanbul aydınları arasında giderek duyulmaya ve kabul görmeye başlar.
Hareketli, mizah anlayışı yüksek, çok okuyan, cesur, sözünü sakınmayan, feminist ve hiçbir partiye bağlı olmayan bağımsız bir kadın. Kadınların aydınlanmadan yükselemeyeceğini söyler. Nezihe Muhiddin öğretmenliği, sosyal çalışmaları yanında, tanınmış bir edebiyatçıdır ve bunda Fatma Aliye’nin önemli rolü olmuştur.
15 Haziran 1923’te 13 arkadaşıyla beraber Kadınlar Halk Fırkasını kurarak, Türkiye’de siyasi parti kuran ilk kadın lider olur. 8 ay sonra ret cevabı gelir. Gerekçe ise, kadınların henüz siyasi haklarına sahip olmaması olarak sunulur.
1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni kurarak, Türk kadınlarının siyasi haklarını kazanmaları için mücadeleye devam eder. 1927 yılına kadar TKB’nin başkanlığını yapar. Aynı yıl aydın olduğu söylenen erkeklerin hedefi haline gelir. Yolsuzlukla suçlanır. Aklansa da Türk Kadınlar Birliğinden ihraç edilir. 1929’da çıkarılan af ile üzerindeki suçlamalar düşer. Nezihe Muhiddin’in arkadaşları ile verdiği mücadeleyi görünce, seçme ve seçilme hakkının kadınlara altın tepside sunulmadığını anlayabiliyoruz. 
Yazar Yaprak Zihnioğlu’na göre, Nezihe Muhiddin iktidarın kalıplarına girmek istemediği için, suçlanıp yargılanmış, ismi antolojilerden dahi silinmişti. Hayatını, kadınların erkeklerle her alanda eşit olmasına adayan, elinden tutulması gereken, bir çocuk olmayı reddeden kadın…
5 Aralık 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğinde, seçimlerde İstanbul’dan bağımsız aday olur ama kazanamaz! Köşesine çekilmeye zorlanır ve onu yok sayarlar.
1930’lardan 1980’lere kadar, kamuoyuna açık sadece altı yerde adı anılmıştır. Üzerindeki sis perdesi Yaprak Zihnioğlu’nun ilk kaynaklara dayanarak yaptığı araştırması sayesinde ortaya çıkar. 2018’de Ümran Safter’in yönettiği “Kadın Olmanın Günahı” isimli Nezihe Muhiddin belgeseli çekilir. 
Muhiddin’in edebiyatta ne kadar üretken olduğunu bıraktığı eserlere bakarak anlayabiliriz. 300’e yakın hikaye, 20 roman, senaryo, oyun ve operet yazar. 
10 Şubat 1958’de bazı kaynaklarda, akıl hastanesinde hayata veda ettiği yazılmış. Muhiddin’in yakını olan, Mizyal Karaçam Şengil’in verdiği bilgiye göre ise kalp krizi geçirdiğini ve evinin yakınındaki La Paix hastanesinde öldüğünü, fakat hastane kayıtlarında bulunmadığını söylüyor.  
Ona yakışmayan, hak etmediği bir halde hayata veda etse de ilk iddiadan daha avundurucu olduğunu düşünüyorum. 
Cenazesine Türk Kadınlar Birliğinden katılan olmaz. Sadece “Türk Kadınlar Birliği Merkezi” adı yazılı bir çelenk gönderilir…