Leman GÖÇMEN


Zerrin Özer Sen Çok Yaşa

Bu gün 2 Ocak. Barış Manço´muzun meğer 2 Ocak doğum günüymüş.


Bu gün 2 Ocak. Barış Manço´muzun meğer 2 Ocak doğum günüymüş. Keşke, bugün de benim hafızama yazılmış olsaydı da ben de onu başka bir sanatçı arkadaşından dinlemek yerine hatırlasam, annesi Rikkat Uyanık hanımın şarkılarıyla büyüdüğüm yılları da hatırlayarak ona methiyeler yazsaydım. 

O çok sevdiğim şarkılarını hem söylesem hem ağlasam hem de onu ansaydım.
“Beni ölüm günümde anmayın, doğum günümde anın” dermiş. O da ancak bugünkü programda çok güzel ve yüreklerimizi yakan bir konuşma yaptı. ‘Yaz dostum, yoksul görsen etle kaymak ile bal ile´ den başladık, ‘Unutma ki dünya fani´ ile bitirdik. Eminim ki pek çok dinleyici Barış´ın şarkılarına eşlik etmiştir. Zira o sadece bizleri değil, çocuklarımızı da fethetmişti. Uzun yıllar süren 7´den 70´e diye bir program yapmıştı ki, benim anneciğim bile bazen şarkılara iştirak edenlerin hatalarını bulun ve “Ben gitsem bundan iyi söylerdim” derdi.
Sonradan annemin, duygularını söylemeyen biri olduğundan o programa gitmeyi arzu ettiğini anlamıştım. Sonradan en çok pişmanlık duyduğum olaylardan biridir ki, ben annemi kolundan tutup Ankara´ya götürmedim. Zira annemin sesi çok güzeldi ve onun yine bir sebeple yazmıştım, ‘Fikrimin ince günü/kalbimin şen bülbülü´ şarkısını Müzeyyen Senar´dan dinleyerek öğrenmişti. Zaman zaman hazin hazin bunu söyler, biz de dinlerdik. Ama ne yazık ki bazı şeyler istense de yapılamazmış. Barış Manço´nun en büyük hayranlarından biriydi annem. Buradan ikisine de nurlar içinde yatma dileğimi gönderiyorum.
Programın içerisinde müzisyenlerden birinin Barış Manço baskılı tişörtü vardı. O da şarkılarından birini söyledi, benim gibi gözleri suluydu, gözlerinin dolduğunu farkettim. Ne mutlu ki, gönlümüzde bu kadar yer eden müzisyenlerimiz var. Bilhassa Barış Manço´nun bütün dünyayı gezdiğini, özellikle Japonya´da çok konserler verdiğini, Türk kültürünü oraya taşıdığını çok iyi biliyorum. Eğer bugün Japonların Türkiye´ye turist olarak çok gelmesinin sebeplerinden biri de Marış Manço´nun yıllar yılı her yeri gezdiğinden çok, Japonya´ya odaklandığındandır. Ne gariptir ki, ben de Japon milletini çok severim. Hatta yıllar önce Pirelli´nin takvimlerinden birinde Japon hanımlarının çeşit çeşit fotoğrafları vardı. Her nasılsa, bir tanesi de bana ulaşmıştı. Takvim yılı bittikten sonra ben onların bir tanesini çerçeve yaptırıp salonuma asmıştım. Ta ki, ev değiştirip o çerçeve eskiyinceye kadar duvarımdan indirmemiştim.
Eşimin seyahat acenteliği yaptığı yıllardı. Orada tanıştığımız Japon Hava Yolları´nın müdürü seyahat için Türkiye´ye geldiğinde verdiğimiz adrese gelip bizi buldu. Evimize davet ettik. Gelip duvarda bir Japon hanımının çerçeveli fotoğrafını görünce hayretle önünde durdu. Neden diye sordu. Eşim, “Eşim Japon milletini sever, o nedenle çerçeveletip astı” dedi. Ve bizi Beyrut´a geldiğimizde mutlaka kendilerini ziyaret etmelerini rica etmişti. Biz de gittik. Tek bir bohçanın içinde onların kimonolarının biri bana biri eşime hediye edildi. Çok mutlu olmuştum. Bu vesileyle değişik bir anıyı da anlatmış oldum.
Burada söylemeden geçemeyeceğim bir konu daha var. Zerrin Özer televizyonda bunu uzun uzun anlattı… SESAM diye bir sendika kurulmuştu. Sanatçılarımızın sosyal durumlarının hala ele alınmadığını, ömrü boyu sanata hizmet edip sefalet içinde ölenlerin çok olduğunu anlattı. Bir de Barış Manço´nun ağabeyinin bir gün çok maddi sıkıntılar içinde öldüğünü telefon faturasını bile ödeyemez duruma geldiğini söylemişti. Zira TRT birden bire Barış Manço´nun bütün programlarını iptal etmişti. Sadece Türkiye´de değil, dünyada bile eserleri dinlenen, sevilen bir sanatçının umudu, yaptığı programların devlet tarafından da kollanmasının lazım geldiğine inananlardanım.
Maddi sıkıntılar içinde aniden öldüğü günleri düşünürsek bunda devletimizin, özellikle TRT gibi bir kurumun kendine düşenleri yapmadığına inananlardanım. Ben Ankara´da yaşadığım yıllarda Faruk Demir´le, İskenderun Musiki Derneği´nin eski hocası İsmail Akçapınar´la görüşürdüm. Bunlar İstanbul´a “SESAM´ın toplantısına gidiyoruz” diye zaman zaman giderlerdi. Telif hakları diye bir konu için pek çok bestekar ve sanatçımızın uğraş verdiğini biliyorum. Ama şu anda pek çok, bilhassa hanım sinema sanatçılarımızın meşhur, hatta çok meşhur olmamışları dahil sanata gönül verenlerin küçük tiyatroların korunmadığını, pek çoğunun perişan olduğunu duyuyorum veya okuyorum.
Çok uzak değil, geçmiş yıllarda Kültür Bakanlığı´nın bu konularla daha yakından ilgilendiklerini biliyorum. Şu anda Türkiye´mizde pek çok sorun olabilir. Ben de bunların bilincindeyim. Her zerre sorun için kimin yandığını da kabul etmenizi istirham ederim. Ancak, herkes istese de sanatçı olamaz. Güzel sanatlar, Allah vergisidir. Şöyle bir vecize bilirim; ‘Güzel sesler güzel sanatların her dalı, kullarına tanrı tarafından tevdi edilir.” Bunu sanatseverler aramızda sık sık kullanırız. Atamız bile, ‘Herkes sanatçı olamaz´ demiştir.
Hoşçakalın