Nurullah ER


Zeytin ülkesi

NURULLAH ER



Her bitkinin bir anavatanı vardır.

Doğada yaşamını sürdürebilmek için o toprağı ve iklimi seçtiğindendir.

Zeytinin anavatanı Akdeniz olup, Anadolu topraklarının bitki topluluğu içinde yer alır.

Marmara´nın iç kısımlarına, oradan Ege sahilleri boyunca, ardından Akdeniz yamaçları boydan boya bir zeytindağı ülkesidir.

Rüzgarın sağa sola savurduğu, bir kuş gagasında çekirdeğinin taşırken bir yere düşürdüğü, taş, toprak, kıraç, suzuz yer demez, bakmışın çimlenivermiş bir bahar günü. Kurak, fırtına, yağmur, yaş demez, sarı sıcak bilmez…

Sabırlıdır, dayanaklıdır, güçlüdür…

Bakmışın birkaç yıl içinde çiçeğe durmuş.

Yapraklarının dibinde açan çiçekler, süt mavisi gökyüzünü süsleyen yıldızlar gibi ışıldar dalların arasında. O boncuk boncuk beyazlık, birkaç ay içinde yeşile, ardından zümrüt siyahı oluvermiş. Tıpkı bir ananın dokuz ayın sonunda doğuma hazır olması gibi o da derlenmeye, toplanmaya hazır olmuştur.

O bir ana gibi vefalıdır, ölmek yok olmak için değil, yaşamak ve yaşatmak, çoğalmak ve üretmek için yaşar. Onun içindir ki, “ Ölmez ağacı” adını koymuşlar adını, efsanelerde, kutsal kitaplarda yer vermişlerdir.

O, Anadolu´nun toprağından, güneşinden, ikliminden alır gücünü. Yaşını bilemezsiniz.

Köydeki evimizin arka tarafında, iki tarafı sarp kayalıkların geçit vermediği yüksekçe bir dağın tepesinde Romalılardan kalma bir kale var. Kalenin batı kapısının kuzey kısmında kayalıkların arasında bir zeytin ağacı vardı. Çürümeye yüz tutmuş kalın gövdesindeki koyuklar , kuşların, hayvanların, böceklerin barınağı haline gelmiş olsa da, dallarının yeşilliği, meyvesinin yükü ile daha dün yetişmiş bir fidan gibi canlı ve diri görünümlü durumdaydı. Onun çekirdeğinden, köklerinin filizlerinden kalenin yamacı boydan boya zeytin ağaçlarıyla kaplanmıştır. O bir Romalıydı, belki bir Hititli, Selçuklu, Osmanlı, şimdi Türkiyeli. Kendiliğinden mi bittiği, yoksa birilerin mi ekip diktiği, nimetlerinden kimlerin yararlandığı bilinmez. Rahmetlik annem, yayla dönüşü kayalıkların içindeki o zeytini toplar, yıkayıp temizledikten sonra bez bir torbaya koyup, tuzlayarak el değirmeni taşının altında bir iki aya beklettikten sonra, soframızın katığı olurdu. Çocukken yediğim o zeytinin buruk, acımsı tadı hala damaklarımdadır.

Zeytin ağacı, coğrafyamızın ve tarihimizin bu topraklarda yaşayanlarla bütünleştiği , kültür haline geldiği bir ağaçtır. Toprağımızın bizlere bir mirası olarak bilinen, kendiliğinden yetiştiği gibi günümüzde ekimi ve dikimi yapılarak ekonomimize büyük katkısı olan zeytin, soframızın kahvaltısı, yemeğimizin yağı, hayvanımızın yemi, banyomuzun sabunu, ilaçlarımızın şifalı bitkisidir. Bulunduğumuz çevreye, toprağa, insana, tüm canlılarımıza hayat veren zeytin ağacını biz tarihin derinliklerinden miras olarak aldık, tarihe miras olarak bırakmak zorundayız. O yaşama yaşam katandır, kuşaktan kuşağa kol atandır. Kuşun gagasındaki dalı, barışa ve özgürlüğe semboldür.

Son yıllarda tarım alanlarını imara açarak, konut yaptığımız, fabrikalar kurduğumuz alanlar şimdi beton yığını. Oralarda şimdi ne tahıl, ne pamuk, en ayçiçeği ekilebiliyor, sebze yetiştirilemiyor, meyve ağaçları dikilemiyor. Topraktan kopardığımız köylü gençleri, şehirlerde asgari ücrete çalışmaya, varoşlarda yaşamaya razı edilmişler. Köylüyü tarımdan kopararak, tarım ürünlerini ithal ederek sorunu çözmeye çalışanlar, savaş günlerinde, ekonomik kriz zamanlarında halkı yoksulluğa, pahalılığa, kuyruklara mahkum etmişlerdir. Bunlar yetmiyormuş gibi birde yıllardır kafalarında taşıdıkları fakat bir türlü yaşama geçiremedikleri zeytin alanlarının kesilerek maden işletmelerine verilmesi Cumhurbaşkanlığının kararnamesiyle izne bağlanmasının ardından, tüm zeytin bölgesinden, ülkemizin dört bir yanından zeytine sahip çıkma sesleri yükseliyor. Zeytin köylüleri nerdeyse ağaçlarının dibinden ayrılmaz oldular.

Tüm meyvelerimizi, sebzelerimizi, tahıl ürünlerimizi severiz. Ama zeytinimizi kuşun gagasındaki barışın sembolü olan dalı, kahvaltılarımızın katığı, doğamıza sunduğu yeşilliği, yemeklerimize konan altın sarısı yağı ile daha çok severiz.

Zeytinliklerin yok edilmesi, coğrafyamızın, tarihimizin yok olmasıdır.