'Entegrasyon tek yönlü düşünülüyor'

İltica ve Göç Derneği (İGAM) ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti işbirliğiyle yapılan, Avrupa Birliği (AB) Türkiye delegasyonu fonuyla desteklenen 'Mülteci Hakları için Medya ve Sivil Toplum İş Birliği' projesinin kapanışı kapsamında düzen

GÜNCEL 14.06.2019 10:35:05 0

Akın Bodur

 Prof. Dr. Ülkü Doğan´ın koordnatörlüğünde 18 ay süren medya taraması raporunun da sunulduğu projenin konferansına, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Gökçe Ok, İGAM Başkanı Metin Çorabatır, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Sekreteri Ümit Gürtuna, Hatay, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Adana ve Mersin´den gazeteci, akademisyen ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de katıldı. Conrad İstanbul Bosphorus´ta yapılan konferansta düzenlenen kokteylde, 01 Haziran 2017-30 Kasım 2018 tarihleri arasında medya taraması kapsamına giren 7 yaygın ve 7 yerel gazetenin kullandığı Suriyeli mülteci haberlerinden oluşan sergi gerçekleştirildi; kitap haline getirilen 'Medya 18 Aylık Tarama Raporu' da paylaşıldı. İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) ile Gazeteciler Cemiyeti´nin ortaklaşa yürüttükleri projede mültecilerin Türkiye medyasında temsilini araştıran ve Prof. Dr. Ülkü Doğanay koordinatörlüğünde hazırlanan 'Medya 18 Aylık Tarama Raporu' da paylaşıldı.
Mültecilere karşı önyargıların ve davranış biçimlerinin bir anda değişmediğini bunun sürekli bir çalışma gerektirdiğini belirten İGAM Başkanı Çorabatır, 'Medya toplantıları ile ortak bir dil, ortak mesajları nasıl etkili bir şekilde yürütebileceğimizi sürekli tartışmalıyız' dedi. 7 yaygın, 7 yerel gazete ile 7 televizyon kanalının proje kapsamında incelendiğini ifade eden Prof. Dr. Doğanay, medyada mülteciler için 'kaçak' kelimesinin kullanılmasının hala çok yaygın olduğunu ifade ederek, 'Oysa ki mülteciler bir suç işledikleri için yollara düşmüyorlar. Sadece ´kaçak´ ya da ´kaçak Suriyeli´ diye geçiyorlar, bunun içine ´kaçak çocuk´ dahi dahil ediliyor' değerlendirmesini yaptı. Prof. Dr. Doğanay, 'Televizyon hala Türkiye medyasında daha önemli bir mecra. Sadece ´Suriyeli´ deniyor. Ama aslında orada mühltecilerden söz ediyor. Bir ara misafir vardı, şu an çok kullanılmıyor. Misafir demek gittiği yerde hakkı yok demek, oysa ki mültecilik statüsü ayrı bir durum. Türkiye´de yönetim tarafından haklarıyla ilgili sorunlar oluşacağından, medyada ise farklı nedenlerden ´mülteci´ denmiyor. Ancak uluslararası hukuk kapsamında onlar mülteci, biz de bu raporlamada onları bu nedenle mülteci olarak adlandırdık.'
Raporda, entegrasyon tek yönlü olarak düşünüldüğüne yer verildi. 2011´in Mart ayından itibaren ülkelerini terk eden mültecilerin Türkiye´deki sayısının 4.3 milyona ulaştığı belirtilen raporun giriş kısmında şunlara yer veriliyor: 'Mülteciler ve ev sahibi toplumun uyum içinde, birlikte yaşayabilmesi için entegrasyonun yukarıdan aşağıya dayatılan tek yönlü bir eylem olarak düşünülmemesi ve karşılıklı kabule odaklanan politikalar geliştirilmesi önem taşımaktadır. Medyanın bu süreçte önemli bir rolü bulunmaktadır. Ulusal ve yerel medyada mültecilerle ilgili haberlerin ağırlık merkezi mültecilerin yaşadığı ya da yol açtığı sorunlar etrafında kurulurken bu ilişkiler medyanın gündeminde yer bulmamakta; bu sorunların çözümüne ilişkin bir perspektif geliştirilememektedir. Mültecilerin haklarını ve hak taleplerini ele alan hak odaklı bir perspektif medyada sınırlı yer bulmaktadır. Mültecilerle ilgili olumlu deneyimlerin, başarı öykülerinin, ayrımcılık karşıtı tutumların aktarıldığı haberler ve yazılar, mültecilerin kamuoyunda kabulü açısından önem taşımaktadır. Mülteciler ya kurbanlaştırılıyor ya düşmanlaştırılıyor.'
Çalışmadaki 18 aylık dönemde iltica ve göç konularını ele alan bin 829 haber ve yazının tespit edildiği belirtilen raporda, medyada mültecileri kurbanlaştırarak, dramatik bir üslup kullanıldığına da yer verildi. Gazete sayfalarında mülteci ve göçmenlerin ayrımcılıkla mücadele ile ilgili taleplerine sınırlı bir yer verildiğinin tespit edildiği anlatılan raporda, 'Ulusal basın bu temayla ilgili taleplere 12 haberde, yerel basın ise 14 haber ve 1 köşe yazısında yer verdi. Ancak bu sayının düşüklüğünün ötesinde, basının mültecilerin maruz kaldığı ayrımcılığı ne ölçüde sorunlaştırdığını ele alabilmek için ayrımcılıkla mücadele konusunun gazete sayfalarında ne kadar yer bulduğuna da bakmak gerekmektedir. 18 aylık dönem içinde ulusal ve yerel basında mültecilerin maruz kaldıkları ayrımcılıktan söz eden haber ve yazı sayısı toplamda 125 olmuştur. Rakamların düşüklüğü, kamuoyunda ayrımcılık karşıtı tutum ve kanaatlerin oluşmasında olumlu bir rol oynama potansiyeli olan köşe yazarlarının mültecilere yönelik ayrımcılığa karşı bir tavır sergilemekten imtina ettiklerini göstermektedir' ifadesine yer verildi. Prof. Dr. Murat Erdoğan´ın moderatörlüğünde yapılan panelde Prof. Dr. Doğanay, gazeteci Semra Topçu, iş insanı Nizam Bitar, İGAM Başkanı Metin Çorabatır değerlendirmede bulundu.

'Mültecilerin yüzde 80´i kadınlar ve çocuklar'
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle açıklamada bulunan hukukçu Elvan Kılıç ise mültecilerin yüzde 80´inin kadın ve çocuklardan oluştuğunu ifade etti. Mültecinin, savaş ve zulüm gören ya da göreceği endişesine kapılma gibi sebeplerinden dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalmış ve başka ülkelere sığınma başvurusu yapan ya da yapmak isteyen bütün yabancılara denildiğini ifade eden Kılınç, şu değerlendirmede bulundu: 'Her bireyin sahip olması gereken temel ihtiyaçların mültecilere sağlanması en büyük haklarıdır. Mültecilerin sığınma başvurusu yapmak zorunda kaldıkları ülkelerde yaşayan diğer yabancılara sağlanan eşit haklar, yardımlar, temel ihtiyaçlar mültecilere de verilmelidir. Kendi ülkelerinde nasıl ki sosyal ve ekonomik haklardan, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden faydalanabiliyorlarsa sığınma talep ettikleri ülkelerde de aynı şartlarda yaşamalıdırlar. Mülteciler, 1951 sözleşmesinde belirtilen hükümler gereği devlet tarafından korunur. Mülteci statüsü alabilmeleri için da geldikleri ülke tarafından sığınma taleplerinin kabul edilmiş olması gerekmektedir. Sığınma talebi kabul edilen kişiler, mülteci statüsü alır. Mültecilerin 1951 sözleşmesine göre ayırıma tabi tutulmaksızın vatandaşı olduğu ülkeye uygulanan istisnai tedbirlerden muaf olarak din özgürlüğü, medeni haklardan yararlanma özgürlüğü, menkul ve gayrimenkul edinme hakkı, fikri ve sınai mülkiyet hakkı, dernek hakları, mahkemelerde taraf olma hakkı, çalışma hakkı, tarım, sanayi, sanat ve ticaret sahalarında iş yeri açmak ve şirket kurma hakkı, ihtisas mesleğini icra etmek hakkı, vesika (karne) hakkı, mesken edinme hakkı, eğitim hakkı, sosyal yardım hakkı, sosyal sigorta ve çalışma mevzuatından yararlanma hakları vardır. Sadece belirli durumlarda istisna uygulanabiliyor; bu istisnai durumları da örnek verecek olursak büyük ölçekli mülteci akımlarında devletler dolaşım ve çalışma özgürlüğü ve tüm çocukların düzgün biçimde okula yerleştirilmesi gibi bazı hakların kullanımı konusunda kısıtlama koyabiliyor. Sadece günümüzde değil uzun zamandır sıklıkla yaşanan kadınların toplumsal sorunları, ünlü, sanatçı, meslek sahibi, iş kadını olması veya olmaması fark etmeksizin devam ediyor. Bunun yanı sıra zulüm gördükleri ülkelerden kaçıp mülteci olarak geldikleri ülkeden de darbe yiyen kadınlar çok fazla. Mülteci nüfusunun yüzde 80´ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Bu sebeple yaşanan en ufak olayda ilk etkilenen yine kadınlar ve çocuklar oluyor. Kadınlar cinsiyete dayalı şiddete maruz kalıyor, eşlerinin istismarından başlayıp zorla askere alınmaya kadar zorluklarla karşılaşabiliyorlar. Mültecilerin özellikle Suriye´den Türkiye´ye gelen nüfusun geçimlerini nasıl temin edecekleri, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının nasıl giderileceği, ucuz iş gücü kaynağı olarak kullanılmadan normal şartlar altında nasıl çalışabilecekleri konusunda devletin ürettiği çözümler bulunmuyor. Bugün Türkiye´de küçük Suriyeli çocuklar dilenerek ya da günde 15-16 saat çalışarak cüzi bir rakama çalıştırılıyorlar. Bunun yanı sıra yabancı olarak ve hor görülüyorlar. İnsanların devlet tarafından korunması ve haklarını koruması temek bir haktır. Mülteciler de gittikleri ülkede yaşayan her vatandaş gibi bu haktan yararlanmak zorundadır. Mülteciler düşünce ve dolaşım özgürlüğü, işkenceye ve onur kırıcı muameleye tabi olmama gibi temel medeni haklardan yararlanırlar. Bu hükümetin tercih yapacağı bir mesele değildir. Ülkemizde de mülteci kabul esaslarında düzenleme yapılması gerekli ve son derece önemlidir.'


Konteyner çarşı aydınlatmasının esnafa ödetilmesine tepki

Öntürk: Hatayspor, inşaatlar, yollar kadar önemli

Erzin AKP'de başkan Musa Kürtül

Hak sahipliği başvurusu bugün ve yarın

"Hatay mücbir bir yük altında"

Rezerv alana bir dava daha

İskenderun'da 'Çocuk Hakları Durağı'

KESK Sekreteri Pınar: 30 Kasım başlangıç

4 belediyeye ek bütçe

Bugün 20 Kasım: Dünya Çocuk Hakları Günü

Meme kanseri farkındalık semineri

Belen'den Letonya'ya, Erasmus+ ziyareti

Kadınlar 'şiddete karşı yürüyecek'

Dindar, kalp krizine yenik düştü

İskenderun Engelliler: 77-KKTC Vakıflar: 62

  • BIST 100

    9660,53%1,16
  • DOLAR

    34,59% 0,13
  • EURO

    36,29% 0,82
  • GRAM ALTIN

    2982,40% -0,75
  • Ç. ALTIN

    4956,70% -1,49