'Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sürüyor'

TMMOB İskenderun 1. Yerel Kadın Kurultayının sonuç bildirgesi açıklandı.

GÜNCEL 24.07.2019 10:25:52 0

Nesrin Geyik/İskenderun

Şükran Kablan Yeşil´in 'Toplumsal cinsiyet eşitsizliği', hukukçular Leventeli İkikardeş ve Merve Gündoğdu´nun 'Türkiye´de güncel ve sistematik politikalarla kadının itibarsızlaştırılması ve kadına yönelik şiddetle mücadele', Ayten Dolançay´ın 'TMMOB´de kadın örgütlenmesi' konularında bilgi verdiği TMMOB İskenderun 1. Yerel Kadın Kurultayı, mimar, mühendis ve şehir planlamacı kadınların sorunlarını dile getirip, bu sorunlara yönelik çözüm önerileri sunma amacıyla 25 Haziran´da Makine Mühendisleri Odası Temsilciliğinin ev sahipliğinde iki oturumla yapılmış, 8 kadın üye ve 13 konuk katılmıştı. Kurultayın sonuç bildirgesinde şunlara yer verildi: 'İskenderun´da, TMMOB´ e bağlı 10 odanın katılımıyla Eylül 2018´de oluşturulan İlçe Koordinasyon Kurulu da dahil olmak üzere yerel yönetimlerdeki kadın temsiliyetinin arttırılması, TMMOB kadın örgütlülüğü bilincinin oluşturulması amacıyla İskenderun yerelinde atılan ilk adımdır. Toplumsal kodlamalardaki erkek işi ve kadın işi algısının en yoğun göründüğü alan mühendislik mesleğidir. Hem kapitalizm hem ataerkinin birer sonucu olan bu algının kırılması toplumu anlayabilmekten ve cinsiyet kimliklerimizin toplum tarafından bizlere hangi yollarla dayatıldığının farkındalığından geçer. Bugün ülkemizde toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, aile içi ilişkilerden başlayarak kamusal alanda da her düzeyde yaşanmaya devam etmektedir.'

'Cinsiyet rollerinden kaynaklı sorunların kalkmasına kendimizden başlıyoruz'
TMMOB İskenderun 1. Yerel Kadın Kurultayının sonuç bildirgesine şöyle devam edildi: 'Cinsiyet farklılığı biyolojik varlığımızın niteliği olarak kalmayıp, toplumsal konumumuzu pek çok konuda etkiler. Meslek seçimi ve iş yaşamında da bu yersiz konumlandırmanın doğurduğu sorunlara maruz bırakılmaktayız. Kadın mühendisler olarak iş arama sürecinde de toplumsal algının yansımalarını açık bir şekilde görüyoruz. Çalışmak istediğimiz sektör, departmanlara yakıştırılmıyor ve tercih edilmiyoruz. Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin yaşandığı dönemlerde kadınların işsizlik oranlarında ya bir artış olur ya da kadınlar ucuz iş gücü olarak kullanılır bu konuda kullanılarak iş bulamayan, işinden çıkarılan da yine biz kadınlar oluyoruz. Toplumsal algıyı kırma yönündeki taleplerimiz bir yana dursun; örf, adet, gelenek, din gibi unsurlar kullanılarak biz kadınlar çalışma hayatının dışına itilerek eve, aileye, kocaya mecbur bırakılıyoruz. Bu da çalışma hayatına katılmamızı zorlaştıran ama önemli bir mücadele alanı da açan bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Geleneksel cinsiyet rollerinden kaynaklı yaşadığımız bu sorunların ortadan kalkması için öncelikle kendimizden yani kadınlardan başlayarak bir bütün olarak tüm toplumda farkındalığın arttırılması için ilkokuldan başlayarak tüm eğitim süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin verilmesi gerekmektedir. Hatta tüm çalışma alanlarında da bu eğitimlerin karma bir kitleye yılda bir defa verilmesi için işyerlerinde yaşam alanlarımızda verilmesi için çeşitli girişimlerde bulunulmalıdır.

Bu önemlidir, çünkü bunların sağlanması halinde kadınlar hem daha güçlenecek hem de seküler hayat güçlenecektir. Siyasi iktidarın Toplumsal Cinsiyet Eşitliği derslerini üniversite ve okullarda tehdit unsuru olarak görmesi geleneklerimize ‘mütenasıp´ bulmaması gerici, muhafazakar yaşam tarzını başat kılma amacının göstergesidir. Kadını sadece geleneksel aile tanımına hapseden kadına üretim alanı olarak ev içini gösteren siyasi iktidar kadın istihdamına yönelik politikalarını da bir anlayışla geliştirmektedir. Mesela çalıştığımız işyerlerinde neredeyse hiçbirinde kreşin olmaması, çocuk, evdeki yaşlı hasta bakımının kadınlara yüklenmesi bilinçli politikalardır. Çünkü onlara göre bunlar zaten kadınların asli görevidir. Diğer taraftan kadınların genellikle güvencesiz, esnek çalışma şekline maruz bırakılması da aslında çalışma hayatından kadınları caydırıcı bir amaç gütmektedir.

Kadınların düşük ücretlerde çalışmaya maruz bırakılması da kadının çalışmasını hem değersizleştirme hem de cinsiyet ayrımcılığını derinleştiren durumu da ortaya çıkarmaktadır. İş yerlerinde de aynı eğitim ve aynı sorumlulukları taşıdıkları erkek meslektaşlarına oranla daha düşük ücretlerde çalıştırılmakla birlikte yöneticilik vasıflarına tercih edilmemektedirler. ´İki üniversite bitirdim işsizim´ diyen kadına verilen yanıtın ´Kocan ne yapıyor?´ olması ve kocasının çalıştığını öğrenince kadının da işsizlik sorununa çözüm getirdiğini düşünen bu zihniyet bize gösteriyor ki kadını ikincilleştiren toplumsal algı sokakta, fabrikada, plazada, evde kendini zaten yoğun hissettirirken buna çanak tutan ve her daim destekleyen gerici saray iktidarı bu yönde politikalar geliştirerek kadını ezen uygulamalara hız kesmeden devam etmektedir. Gerek sosyal medyada kullanılan dil gerek torbalardan çıkan yasalarla, biz kadınlara kendilerince yaptıkları konumlandırmayı birer araç olarak kullanmaya devam etmektedirler. Bizlerin eğitimli kadınlar olmamız toplumsal roller nedeniyle üstlendiğimiz sorumlulukları azaltmamakta aksine iş hayatımızdaki sorunları boyutlandırmaktadır. Ailedeki çocuk bakımı ve eğitimi, yaşlı hasta bakımı ile ev işleri gibi asli vazifemiz olarak göstermekle kalmayıp ev içi emeklerimizi görünmez kılmaktadır. İş yerlerinde de aynı eğitim ve aynı sorumlulukları taşıdıkları erkek meslektaşlarına oranla daha düşük ücretlerde çalıştırılmakla birlikte yöneticilik vasıflarına tercih edilmemektedirler. Ülke gündeminde son dönemlerde sıklıkla konuşulan İstanbul Sözleşmesi´ni hedef alan pek çok saldırıyla karşı karşıyayız. Sözleşmenin iptali demek kadınların kazanılmış haklarının intiharıdır. Sözleşme uluslararası olup kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından hukuki açıdan önemli bir kazanımdır. Uygulamasıyla alakalı zaten pek çok aksaklık bulunurken sözleşmenin iptalini, revizyonunu isteyen gerici zihniyetin asıl hedefi kadını toplumdan tamamen uzaklaştırmaktır. Biz kadınlar diyoruz ki gericilik ile mücadele ederken haklarımızın savunusuyla birlikte toplumun tüm dokularına işleyen karanlığa karşı hukuki, eşitlikçi, özgür ve laik mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Gericiliğin kadın özgürlüğüne bir tehdit olduğu bilinciyle, kadını ret ve inkâr eden, kadını eşit ve özgür bir insan olarak görmeyen her türlü ideolojiye karşıyız. Gericiliğin ve krizin hat safhada yaşandığı ülkede, kadın örgütlülüğünün güçlenmesi ancak bağlı bulunduğumuz meslek odalarına katkı sunup, yeni fikirler geliştirerek dayanışmayla sağlanabilir. TMMOB´de örgüt içerisinde kadınların yönetim kademelerinde aktif rol almalarının sağlanması için biz kadınların gönüllü olması ve bu konuda birbirimizi teşvik edici çalışmalar yapmamız gerekmektedir. Bu çalışma alanlarının yaratılması konusunda TMMOB ön açıcı davranmalıdır. İskenderun Kadın Kurultayı Delegeleri olarak diyoruz ki; Meslek odaları, meslek ortamının ve demokrasinin olmazsa olmaz güvenceleridir. Onlara sahip çıkmak, yaşamımıza ve geleceğimize sahip çıkmak demektir.


İskenderun'da filtre operasyonu

Dr. Kanatlı'dan ürküten tablo

Aile hekimleri iş bıraktı

Meclis'te 'fotoğraf tartışması'

Rezerv alan kararına 'dava'

Binalara 8 kat sınırı

CHP’den Lütfü Savaş'a 'kesin ihraç' istemi

AFAD'da dönüşüm değerlendirme toplantısı

Belediye meclisinde kayyum eleştirisi

65 yaş üstüne çay-kahve ücretsiz

Feyezan Kanalının duvarı yükseliyor

Usta öğretici belgeli tek kadın klimacı

İskenderun DEM Parti'den kayyum eleştirisi

AKP'de tek listeli seçim

AKP: Uygulamalar devam edecek

  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,48% 0,07
  • EURO

    36,21% -0,34
  • GRAM ALTIN

    2960,09% 0,86
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,55