İskenderun/SES
“Sanki biri yanıma ilişip hüzünlüce sarılsa, haykıra haykıra ağlamak geliyordu içimden. Yoktu öyle biri… Yutkundum, sustum içime baktım. Yorulduğumun, koşuştururken sallandığımın, susadığımın, farkında olmadan acayip düşünceler içimden gelip geçiyor, saatler su misali gibi akıp gidiyordu. Deprem anından beri hiçbir vaktim faydasız geçmedi. Benliğimle her yere yetişmeye, gönüllüce ve insanlığımla gurur duyarak elimden geleni yapmaya çalıştım” ifadesine yer veriyor yazar Çağatay Kılıç, “Bahur” adlı kitabında… 160 sayfalık kitap 6 Şubat 2024 tarihinde, yani 6 Şubat depremlerinin birinci yılında Ankara’daki Kuytu Yayınlardan çıktı.
“… Yaşayan insanların belki de nadiren şahit oldukları soğuk ve aşırı yağışlı havaların ardından ‘asrın felaketi’ olarak adlandırılan merkez üssü Kahramanmaraş olan, en az Kahramanmaraş kadar gerekse sarsıntısı ile gerekse de yıkılan binaları ile bir o kadar da aslında Hatay da merkez üstü olarak bence söylenebilir…” ifadesinin yer aldığı kitabın ön sözünde, Şubat 2023 depremini, birinci ağızdan aktarmak istediğini ifade eden yazar Çağatay Kılıç, şu düşüncelerine yer veriyor: “… Bu eser oluşurken korku ve bozulmuş olan ruhumuzdaki deprem psikolojisi ile evlerimizde uzunca bir müddet kadar (neredeyse sekiz aydan fazla) kalamadık. İş yerimde geçirdiğim perişana yakın günlerimin ardından, başımı sokabildiğim güvenli bir yaşam alanının olmasını şansı buldum. Yaşadığıma şükür ettim. Kimi zamanlarda da küçük çapta depremlere yakalanıp, korku dolu anları tekrar hatırlamış olmamla beraber, eserimi oluştururken sıklıkla kesilen elektriğin ardından, soğuk evimde üşürken, yazdıklarımın komple silinmesi ihtimalinde, gök gürültülerinin deprem oluyormuşçasına hissi vermesiyle, ilmek ilmek işledim. Neredeyse, tamamına yakınını gece saatlerinde, her gecem de olduğu gibi, 04.17saat dilimini, kolumdaki saatten görüp; ‘oh bugünü de sağ salim atlattık’, diyerekten kaleme almaya başardım…”
Yazar Kılıç kitabının ilk sayfalarında, “Hamza ağabeyin sallanıyoruz, deyişi halen zihnimde ve uzun sürede kalacak… hayatım boyunca gerek babamın işi sebebiyle gerekse de kendimin baba mesleğini seçmem nedeniyle parti illerde yaşadım 99 depremi peşine Düzce depremi ve parti illerde yaşadım küçük çaplı sarkıtlardan bildiğim üzere önce nefes almadan şiddetini hissetmeye başladım ve sarsıntı şiddetlendi bir anda Selçuk E... diyemeden ‘kaç deprem’ diye bağırdım. Evim zemin üstü ve giriş katı olduğundan beş-on saniyede kaç abilecek düzeydeydi. On ayağımda ev terliği eşofmanım ve annemin ördüğü hırkam vardı üzerimde… korku ve panikle evin içinden kaçarken buldum kendimi. Akabinde apartmanın girişinde şiddetlice sallanırken bir yandan da Selçuk E…’ye ‘hadi çıkın’ diyordum… polis Hasan’ın uyuduğu aklından çıkıvermişti. Üst komşuların Samet ve Mert benden önce uykularından uyanıp, üst kattan, ayrı ayrı dairelerden koşturarak, apartmanın dışına kendilerini atmışlardı. Korku dolu, panikle; hiç olmadığı kadar yağmur yağışıyla, garip bir havada sallantı devam ediyor, sarsıntı şiddetlendikçe şiddetleniyordu. Apartman dışına doğru koşarken, yuvarlanıp kolumu bacağımı vurduğum yerin oynadığını hissediyordum. Komşularımla göz göze gelişim ve Selçuk E…’ye bağışlarım… ‘Çıkın artık, çıkın artık!’ Sanki kıyamet koparcası 1999 Marmara depreminden daha şiddetli sallanıyordu. Durmak bilmedi, saat kaçtı farkında değildim…” ifadelere yer verdi.
Kılıç, 160 sayfalık kitabının son bölümünde ise şu değerlendirmeleri ifade etti: “Evet, deprem sonrası günlerde birçok çalışan memurlar gibi bizlerin de başka illere tayin olabileceğimiz fikri yayılmaya başlamıştı. Hemen hemen hayatımızın her konusunda psikolojilerimiz bozulmuştu, ev hayatına hasret kalmıştık, ayaklarımız halıya basmak istiyordu. Yeniden yeniden aşık olmak istiyorduk, yeniden hayatımıza kaldığımız yerden güvenli bir şekilde devam etmek istiyorduk. 2024 yılına girmek üzereyken bile, hafif şekilde sallantılar devam ediyor, 300’lü günlerin ardından kalkan enkaz temellerinden çıkan cesetler morallerimizi tekrar bozuyordu. Bazılarımız tayinlerinin çoktan istemişti. Bazılarımız da tıpkı Samandağlı kadınlarımız gibi buna ben de dahil olmak üzere gitmek istemedik bu hislerimin tercümanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü. Onun son gözdesi ve şahsi meselesi olan, Hatay'ımızın, neredeyse yok olma noktasına gelen günlerinde arkamı dönüp de gitmek ne vicdanımı ne de şahsiyetime yakışacaktı. Medeniyetler şehri Hatay’ın tekrar toparlanıp eski günlerine kavuşmasını, memleketim olmamasına rağmen, içtenlikle bekleyip yeniden var oluşunu görmek istemiştim. Gitmemiştik, gidememiştik, buradaydık…”
10575,86%1,32
36,61% 0,07
39,97% 0,02
3430,99% 0,01
5556,87% -0,14