“Aladağ yangını devam ediyor”

Adana´nın Aladağ ilçesinde 11´i çocuk 12 kişinin öldüğü yurt yangını faciasının yaşandığı günün ardından başlayan sürecin tanıklarından, bölgedeki çocukların eğitim ve barınma ihtiyaçlarına yönelik alan çalışmasını s

GÜNCEL 11.05.2018 12:04:40 0
“Aladağ yangını devam ediyor”

Sadet Berkyürek/İskenderun

SHD Bölge Temsilcisi Mübarek Berkyürek, Süleymancılar´a ait Aladağ Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği´ne bağlı kız yurdunda 29 Kasım 2016 günü çıkan, yurtlarla ilgili tartışmayı Türkiye´nin gündemine acılarıyla taşıyan yangın sonrasında Sosyal Haklar Derneği olarak bölgede yürüttükleri çalışmalara ve tanıklıklarına ilişkin gözlemlerini paylaştı. Berkyürek, “Aladağ Yurt Yangını Davası, bizim açımızdan aslında Türkiye´nin bir fotoğrafını çekiyor. Bu fotoğrafta din, eğitim, devlet ve tarikatlar var ve bunların içiçe geçmiş ilişkileri var” ded. Türkiye´deki siyasete biraz yakından bakan, yakından takip eden ortalama bir vatandaşın, tarikatların eğitim alanındaki faaliyetlerinin, Türkiye´de bu tarz ilişkilerin hangi boyutta olduğunu aşağı yukarı bildiğini söyleyen Berkyürek, “Dinin bu konuda ne kadar önemli olduğunu ve devletin bu tarz oluşumlara nasıl yaklaştığını biliyoruz. Ama ben bunu genel bir bilgi olarak uzaktan bilmemize rağmen, ilk defa Aladağ davası ile bu işin mekanizmasının nasıl işlediğini, yoksulluğun bu kadar nasıl istismar edildiğini, aslında kendi halinde köylülerin, yoksul insanların nasıl olup da bu tarz oluşumların, cemaat ve tarikatların eline düştüğünü ilk kez bu kadar net ve maddi bir gerçeklik olarak görüyoruz” diye konuştu.

Adana´nın bir Aladağ ilçesi olduğunu bir çok insanın 10´u öğrenci, 1´i yurt müdürünün kızı, 1´i belletmen 12 kişinin yaşamını yitirdiği ve 24 çocuğun yaralandığı faciayla öğrendiğini, yangının söndürüldüğü saatlerde vardıkları Aladağ´da sessizliğin hakim olduğunu aktaran Berkyürek, köylerde yaşayan ailelerin henüz çocuklarına ulaşamadıkları saatlerden bu güne süreci ailelerle birlikte takip ettiklerini söyledi. Berkyürek, tanıklıklarını Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği ile Evimiz İskenderun Süpürge Derneği´nin geleneksel ortak Çarşamba sohbetlerinde de paylaştı. “Gün ışıdığında medya ordusu, Adana´daki, Adana´ya yakın sendikalar, sivil toplum örgütleri, barolar, devlet görevlileri… mahşer yerine dönmüştü orası. Türkiye oraya kitlenmişti” diyen Berkyürek, ölen 10 çocuğun ulaşım ve eğitim olanaklarından yoksun, yoksul, çaresiz kız çocuklarının Köprücük, Mengez, Kışlak ve Karahan köylerinden getirildiklerini ve tarikat yurdunda barındırıldıklarını hatırlattı.

Ailelerle hastane ziyaretlerinde başlayan tanışıklığın daha sonra ahbaplığa dönüştüğünü, köylere ziyaretlerle pekiştiğini anlatan Berkyürek, ailelerin taşımalı eğitimin sağlanmadığı köylerinden Aladağ´a devlet yurdunun da 2015´te yıkılmasından sonra tarikat yurduna zorlanmaları ve yönlendirilmelerinin öfkesini de yaşadıklarını kaydetti. Çocukların eğitimin kendini de değersizleştiren, bir kadın için eğitimin gerekli olmadığını öğütleyen bir yurt yaşamının içine itildiklerini sözlerine ekleyen Berkyürek, şu gözlemlerini aktardı: “İlk zamanlarda biz de ailelerin davacı olmayacaklarını, ‘kader, fıtrat´ derler, boyunlarını büker, ertesinde aynı yurtla devam ederler diye düşünüyorduk ve bu konuda da çekimserliğimiz vardı. Fakat öyle olmadığını gördük. İlk günden dava başlayana kadarki her aşamada aileler ısrarla, ‘Biz şikayetçiyiz, kim sorumluyla hepsinden şikayetçiyiz´ diyor; özellikle de ilçe milli eğitim müdürünün adını bütün aileler veriyordu. Çünkü çocuklarının durumunu sorduklarında o yurda kendilerini o yönlendirmişti. Okul müdürü ile Kaymakamlık Vakıf müdürünün adını söylüyorlardı. Aileler çok cesurca, çekinmeden isimleri sayıp, sonuna kadar gideceklerini söylüyorlardı. Öyle de oldu.”

Diyaloglar geliştiğinde benzer yurt ve uygulamaların ülkenin her yerinde olduğu gerçeğiyle ailelerin tanıştığını, her an Türkiye´nin herhangi bir yerinde yeni bir vakanın yaşanabileceği gerçeğine tanıklık ettiklerini sözlerine ekleyen Mübarek Berkyürek, davanın ‘başka Aladağlar yaşanmasın´ diye avukatlara vekalet verilerek dava sürecinin 30 Mayıs 2017´de ilk duruşmayla başladığını hatırlattı. Berkyürek, savcılık soruşturma sürecinde de önce yurt yöneticileriyle yurdun bağlı olduğu dernek yöneticilerinden toplam 7 kişinin tutuklandığını, belletmenlerin ifadelerine başvurulduğunu kaydetti, 4 ay sonra serbest bırakılan yurt yöneticilerden 4´ünün itiraz üzerine yeniden tutuklandığını, 30 Mayıs 2017 tarihindeki duruşmaya 7 tutukluyla gelindiğini ifade etti.

Aladağ yangının bölgedeki köylerde ‘hak talebinde adım atma bilincini oluşturduğunu, sorunlara yönelik ortak hareket edilmeye başlandığına dikkat çeken Berkyürek, yatılı okula yerleştirilen çocukların ulaşım sorunlarının nasıl çözüldüğünü şöyle aktardı: “Yurt yangınının ardından çocukların Kozan Yatılı Bölge Okulu´na yerleştirildi, ama servis sağlanmadı. Çocuklar okula geldikten sonra 20-30 gün aileleriyle görüşemedi. Dilekçe verip, sağladığımız bir servisle çocukların taşınmasını sağladık. Bizim girişimimizin ardından, 2 hafta sonra kaymakamlık bir dolmuş tahsis etti. Problemin bizim tarafımızdan çözülmesinden rahatsız olup kendileri müdahil oldu. Sonuçta bu sorun çözülmüş oldu. Aileler artık şöyle bir şeye de başladı… Yolları mı yok, ailelerle birlikte Büyükşehir Belediyesi´ne gidip dilekçe veriyoruz, servis mi yok? İl ve ilçe milli eğitim müdürüne gidip, dilekçe veriliyor. Zaman içinde hak bilincinin de yavaş yavaş başladığını görüyoruz.”

Raporlara göre 2010 yılında resmi olarak kız yurdu olarak açılmış bu yurdun yangın olayına kadar 12-13 kez denetlendiğini, 2015 yılındaki denetim raporu dışında tüm raporlarda yurtta hiçbir sorunun görülmediğine dikkat çeken Mübarek Berkyürek, konuşmasını söyle sürdürdü: “Raporlara göre yurt mevzuata uygun, yangın tatbikatı yapılıyor. Dolayısıyla hiçbir sorun yok. Fakat 2015 yılındaki Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü Maarif müfettişlerinin ve daha sonra kaymakamlık görevlilerinin denetim raporlarında aynı eksiklikleri saymışlar. Net bir şekilde yangın eğitimi ve tatbikatının yapılmadığını, yeterli belletmen olmadığını, aşçı bulunmadığı ve yeterli hijyenin sağlanmadığı, çocuklara fiziki olarak uygun olmadığı, uygun hale getirilmesi gerektiğini anlatan, tespit eden 2 denetim raporu var 2015 yıllında. Raporlar kaymakamlık kanalıyla İl Milli Eğitim Müdürlüğü´ne gönderiliyor ve formalite icabı cevap yazılıyor; gönderilmiştir, iletilmiştir şeklinde. Fakat şöyle ilginç bir şey var; bu denetim raporlarından sonra tespit edilen eksikliklerin yurt müdürlüğüne bildiriyor. Ancak 6 ay sonra eksikliklerin giderileceği yönünde cevap yazılıyor.”

Davadan hemen önce ailelerle başlayan diyalog ve çocuklarla bir hafta süren bir yaz okulu pratiğinin, kazanımları ve gözlemlerini ise Berkyürek, şöyle özetledi: “Çok anlamlı, bizim ve ailelerle çocuklar açısından inanılmaz zengin deneyimleri olan ve derin duygular yaratan bir yaz okuluydu. Çocuklar ilk defa herhangi bir çıkar beklemeden, öğretmenin dışında onlarla ilgilenen psikologlar ve gönüllü eğitmenlerle karşılaştılar, kızlı erkekli oynadılar. Yaz okulu hazırlıklarımıza önce inanmamışlardı. Geleceğimize ihtimal vermiyorlardı. Camiden anons yaptılar yaz okulunun başladığına dair. Ondan sonra çocuklar teker teker gelmeye başladılar. Hem koşturarak hem şaşkınlıkla geliyorlardı; bir dolmuş dolusu kişi inmiş, ellerinde poşetler, kırtasiye malzemeleri. Gerçekten gelmiş ve söyledikleri gibi yaz okulu yapacaklar… Aynı akşam tekrar dönüp dönmeyeceğimizi sordular. Ertesi gün döndüğümüzde çocuklar bisikletle bir öncü çıkartmışlar, gelip gelmeyeceğimizi kontrol ediyorlardı. Bizi görünce hızla ‘geliyorlar, geliyorlar´ diye döndü.”

Ailelerin davadan vazgeçirilmesi….
Ailelerin davadan vazgeçmesi için cemaat üyelerinin köylere birkaç gez gittiğini, eğitim ve ihtiyaçlarının karşılanması, para gibi vaatlerde bulunduklarını, davaya müdahil olanların bir süre sonra gideceklerini ancak kendilerinin kalıcı olacağı gibi üstü örtülü gözdağı da verildiğini ancak ailelerin davadan vazgeçmediğine işaret eden Berkyürek, davadan 2 gün önce, çocuğu ölen ve yangından çocukları sağ kurtulan ailelerin haberi olmadan toplam 550 bin lira yatırdığının tespit edildiğini kaydetti. Herhangi bir banka şubesinden kişi hesap numarasının verilip verilmeyeceğini soran Berkyürek, “Her nasılsa hesap numaralarını bulmuşlar ve yatırmışlar. Ve bunu da mahkemeye sundular. Dava sabahı ailelerin daha bu paranın yatırıldığından haberi yoktu. Ailelere hep kendileri varsa bizim de yanlarında olduğumuzu, bizim açımızdan davanın takibi ve sürdürülmesinin önemli olduğu söylüyorduk. Bu parayla ilgili de şöyle bir yol bulduk: İleride tazminat davaları açılacağından dava masrafı olarak hesapta tutulması kararlaştırıldı” diye konuştu.

TBMM´de oluşturulan araştırma komisyonunun çalışmaları ve raporunu değerlendiren Berkyürek, ailelerin yaklaşık 200 sayfada, nasıl yönlendirildikleri, davadan caydırılmak istendikleri, köylerden nasıl öğrenci toplandığına ilişkin tutanaklara rağmen bu boyutun ‘ailelerle konuşuldu, dertleri ve sıkıntıları dinlenildi´ sığlığında ve 5 cümlelik bir paragrafla geçiştirilmesini eleştirdi. Berkyürek, “Onun dışında dini oluşumların, tarikatların, eğitim alanında ne kadar yaygın olduğuna, bunun önüne nasıl geçileceğine, bunun nasıl bir problem olduğuna dair tek bir kelime yok. Ben kendi adıma buna şaşırmıyorum. İktidar partisi, kendini korumak amacıyla bu davayı da meclis araştırma komisyonu raporunu da üstünü örtüp kamuoyu gündeminden düşürmeye çalışacaktır. Muhtemelen de önümüzdeki günlerde tutuklu 2 sanık da yattıkları süre hesaba katılıp serbest bırakılacaktır. Geriye kalacak şey, Türkiye´nin 70 yıldır bitmeyen din-devlet-tarikat ilişkileri, bir şekilde tarikatların eğitim alanındaki faaliyetlerine dair şeyler” ifadesinde bulundu.

Aladağ sürecini bir deneyim olarak da adlandıran Berkyürek, Aladağ sürecinin nasıl bir ´sahici bir siyasetin içinde hissettirdiğin´i ise şöyle anlattı: “Sonuç itibariyle şunu söyleyebilirim; bu deneyimin kendisi… uzun yıllardan beri siyasetin içerisindeyim. İlk defa kendimi sahici bir siyasetin içinde hissettim. Köye gittiğimde buradaki kadar rahat konuşamıyorum, çünkü arada paradigma farkı var. Bambaşka bir dünya ve çok az çakışan yönler var. Dolayısıyla anlaşmakta çok zorlanıyoruz. Ama bir temas da başladı. O köylerde artık doğal karşılanıyoruz, isim isim biliyorlar. Böyle kazanımları oluyor ve bu deneyim bizim açımızdan da çok geliştirici. Artık tamamıyla ortadan kalkmış laiklik ve seküler hayatın tehlikede olduğu bir dönemde bu zihniyet ve anlayışla nasıl mücadele edilebilir, kıran kırana, alanda, yaşam tarzına sahip çıkarak, taviz vermeyerek ve bu alandaki bu faaliyetlerin kendisini teşhir ederek, dava açarak, mücadele ederek, bir şekilde kaybettiğimiz kazanımları tekrardan kazanılması ve devletin tekrardan devlet gibi olmasını talep edilmesi. aladağ davası, Laik, kamusal eğitim sisteminin çöküşünün davasıdır. Vatandaş olarak, dernek olarak bu tür faaliyetlerin kendisinin aynı zamanda çağdaş, demokratik bir ülkenin kazanılması için bir mücadele alanıdır. Bunlara sahip çıkmak lazım. Bunlar oturduğumuz yerden olmuyor. Bu sadece bir hukuki mücadele alanı değil, davanın toplumsallaşması gerektiğini de ailelere en başından söyledik. Bu dava hala konuşuluyor ve hala ana akım medyanın gündeminde. Aladağ davasının 6. duruşması 24 Mayıs´ta Kozan adliyesinde görülecek. Daha önceki duruşmalarda olduğu gibi ailelerle birlikte orada olacağız.”


İskenderun'da filtre operasyonu

Dr. Kanatlı'dan ürküten tablo

Aile hekimleri iş bıraktı

Meclis'te 'fotoğraf tartışması'

Rezerv alan kararına 'dava'

Binalara 8 kat sınırı

CHP’den Lütfü Savaş'a 'kesin ihraç' istemi

AFAD'da dönüşüm değerlendirme toplantısı

Belediye meclisinde kayyum eleştirisi

65 yaş üstüne çay-kahve ücretsiz

Feyezan Kanalının duvarı yükseliyor

Usta öğretici belgeli tek kadın klimacı

İskenderun DEM Parti'den kayyum eleştirisi

AKP'de tek listeli seçim

AKP: Uygulamalar devam edecek

  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,48% 0,07
  • EURO

    36,21% -0,34
  • GRAM ALTIN

    2960,09% 0,86
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,55