Sadet Berkyürek/İskenderun
Albüm, konser, davet, sahne, festival… sanat, ticari anlamda bir çok dinamiğin dışında değil; tanınırlılık, sosyal medyayı etkin kullanabilme, dijital platformlarda varlık gösterebilme, dinleyici kitlesinin büyüklüğü ile birbirini besleyen bir alanda aynı zamanda. Çalışmalarını bağımsız sürdürme kararlılığının arkasında ailenin desteği ve anlayışı yanında bunu bir tercih olarak da gösteren şarkıcı Selin Sümbültepe, tüketim çağının içerik bombardımanı karşısında beklenmedik bir talebi de dile getiriyor; ‘kulaktan kulağa paylaşın´ diyerek. Selin Sümbültepe eğitim hayatında müziğe yönelişini, ilk albümünün öyküsünü ve beklentilerini, müzik dünyasında ana akımın dışında kalmanın zorlukları ve kazanımlarını İskenderun´da, ‘evin´de aile çevresiyle, anne ve babasının dostlarıyla paylaştı.
İlk ve ortaokulu İskenderun´da tamamlayan Selin Sümbültepe, Ayna İskenderun Kültür Sanat ile Evimiz İskenderun Süpürge derneklerinin geleneksel Çarşamba Sohbetleri´nde lise bölümüne Mersin Konservatuarında başlama gerekçesini “Çünkü Hatay´a en yakın şehirlerden biriydi” diye hatırlattı. Lisans dönemini hem yaratım hem kendini keşfetme süreci olarak tanımlayan Sümbültepe, o dönemi şöyle özetledi: “Mersin bir şekilde yetmedi. İstanbul´a gitmem gerekti; sahne ve müzikal açıdan daha fazla alternatifle tanışmak istediğim için. İstanbul bu anlamda hem eğitici hem yorucu bir sürü dersle buluşturdu elbette. Lisans hayatı bu anlamda hem yaratım süreciyle hem kendini keşfetmeyle hem de mezun olmaya çalışarak geçti. Haliyle biraz uzun sürdü.”
Şu anda yaptığı işin, bütün okul hayatıyla, müzikal olarak aldığı eğitimle stil olarak çok fazla bağlantısı olmadığını da sözlerine ekleyen Sümbültepe, kendini mezuniyetle beraber üretmeye ve besteye bırakmış durumda. Selin Sümbültepe, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çünkü şarkıcı bir kimlik edindim epeydir. Flütü halen sahnemde kullanıyorum. Albümde de dinlemiş olanlar kulak kabartmışsa eğer bir şarkıda var. Ancak kendimi mezuniyetten itibaren yazmaya, okumaya, üretmeye, müzikal olarak besteye verdim. Flütü bırakmış değilim. Ama okul dönemindeki gibi o kadar direkt hayatımda değil. Çünkü okulda mezuniyetle birlikte saatlerimi vermem gerekiyordu ki, layığıyla bitirebileyim. Şu anda mümkün değil o kadar aktif şekilde devam etmek. Ama enstrümanla birlikte olmak her zaman iyi. Herkesin elinde bir enstrümanın olması, kendini ifade etme aracı olarak çok yararlı.”
Başka bir enstrüman çalabiliyor mu? Yan flüt yetkinliğinde olmayınca yanıt hemen ‘hayır´ oldu. Ancak devamında cevabı bizi piyano ve gitara da ulaştırdı: “Hayır. Çünkü, okul zamanında başka bir enstrümana verecek emek için zaman yoktu. Tek bir enstrümandan mezun olmaya çalışmak zaten yeterince vakit alıyordu. Günde 7 saat çalışmak durumundaydım. O yüzden okul döneminde başka bir enstrümana maalesef emek veremedim. Şimdi ufak ufak gitar, piyano gibi enstrümanlara daha fazla vakit ayırabiliyorum, bestelerimi o sayede yapıyorum.”
Soru-yanıtlarla ilerleyen sohbette ilham aldığı şeyler, yaşadığımız ülke koşullarının sanata yansıması, sanatın da yıpranan yönüne dikkat çeken Sümbültepe, “Çünkü sanatçının en büyük destekçisi motivasyondur. Dolayısıyla motivasyonu her anlamda kendi içimizde büyütmeye ve kendimizi beslemeye çalışıyoruz. Hayatta beslenecek bir çok şey var elbette. Ancak koşullar zor olunca üretmek de, bu üretimi paylaşmak da çok zor oluyor. Hepsi birbirini destekliyor çünkü” diye aktardı.
Geçmişten bugüne gelen kadim tartışma ‘sanat sanat için mi, sanat toplum için mi?´ ‘test´ sorusunu ise Sümbültepe, ülke profili ve motivasyona katkısıyla şöyle yorumladı: “Sanat sanat içindir kısmından başlasak bile aslında oldukça karmaşık ve birbirini besleyen bir sürü dinamik var. Sanatçı, sanatını tatbikî önce kendi için yapıyor ama, sanatçı toplum için kısmı sanki daha gerçekmiş gibi geliyor bana. Çünkü motivasyonu karşıdan, paylaştığınız izleyiciden, dinleyiciden –bu sanatın dalı ne olursa olsun oradan beslenerek içinizde yaratım sürecini büyütüyorsunuz aslında. Aslında diliyorum ki önümüzdeki yıllarda yaşadığımız ülke profili de dahil her anlamda her şey biraz daha iyileşir ki, bize de biraz motivasyon olur.”
Ana akımın dışında kalan ‘küçük balıklar´
Çalışmalarını bağımsız sürdürme kararlılığının arkasında ailenin desteği ve anlayışı yanında bunu bir tercih olarak gösteren Selin Sümbültepe, tüketim çağının içerik bombardımanı beklenmedik bir talebi dile getiriyor; ‘kulaktan kulağa paylaşın´ diyerek. Sümbültepe´ye göre zorlukları da yok değil: “Benim gibi milyonlarca müzisyen var bu işi bileğinin hakkıyla yapmaya çalışan ve bunu bağımsız olarak yapma durumunda kalan. Çünkü her işte olduğu gibi ana akım dediğimiz büyük balıklar bir sürü alanda sizi yemeye hazır. Buna direnebilen bir sürü sanat dalı var elbette. Bunlardan en önemlisi müzik. Evrensel olmakla birlikte bir insana ulaşabilen en kolay sanat dallarından biri. Dolayısıyla işimiz kolay gibi görünse de şu an yaşadığımız dönemde işte sosyal medyanın aşırı kullanımı, sürekli tüketim çağı olduğu için insanların, tüketicilerin doyumsuzluğu, bir şeye odaklanmak yerine hep daha fazlasını görme isteği yüzünden bizim dönemimizde bu daha zor oluyor. Sosyal medya hem daha hızlı ulaşabilmek adına iyi oldu, hem de ortalığı biraz da çöplüğe döndürdü. Çok fazla girdi, içerik var. Dinleyici, izleyici ya da üreten, bekleyen herkes bir karmaşanın, kocaman bir denizin içinde nefes almak için dışarı çıkmaya çalışıyor. Bu oran az. Elimizden geleni yapıyoruz. O yüzden destekleriniz bağımsız olarak bu işi yapan her sanat dalı için çok önemli. En güzel reklam kulaktan kulağa yapılan reklam. Kulaktan kulağa beğendiğiniz, sevdiğiniz, dinlediğiniz, takip ettiğiniz bütün sanat dallarını paylaşmanızda yarar var. Biz küçük balık olarak denizde kaybolmamaya çalışıyoruz.”
“Cızgan tek bir tarza hitap etmiyor”
İkinci albüm hazırlığıyla ilgili soruları ise Sümbültepe, ilk albümü Cızgan´ın iziyle şöyle açıkladı: “2011´de mezun oldum. O dönemlerde denemelerim vardı, ama çok gurur duyduğum denemeler değildi. İnsan her anlamda kendini geliştiriyor. Albüm 2017 Aralık ayında çıktı. Yani hala yeni sayılır. Klasik müzik temelinin üstüne yerleştirdiğim, İstanbul sahnelerinde gördüğüm bir sürü müzik türüne şahitlik yaptım. Caz olsun, türküler olsun… zaten İstanbul´a gitme amacım da sahneleri keşfetmek, ‘kim ne yapıyor´u anlamaktı… dolayısıyla ilk albümdeki şarkıların grafiği biraz dağınık, tek bir tarza hitap etmiyor. Bu yıllar içerisinde kulağıma ne yerleşmişse herşeyden birazcık var. Cızgan şarkısının içeriğindeki oryantal tını bile benim Anadolu topraklarında doğduğumun bir kanıtı.”
Çıkışı Arapça/Türçe şarkılar mı sürecek?
İkinci albümle ilgili henüz kesinleşmiş bir fikri olmamasına karşın Selin Sümbültepe´nin emin olduğu köklerine ilişkin bir yansıma: “Arapça konuşamıyor olmama karşın, ikinci albümde Arapça-Türkçe çalışmalarım yer alacak. Çünkü dili çok seviyorum, müzikal olarak şarkıya çok yakıştığını düşünüyorum bu dilin ve içimizden bir yerde yani. Arapçayla büyüdüm. Kökümle ilgili bir şeyleri de müzikal hayatıma yansıtmak istiyorum. Dolayısıyla gelecek için heyecanlıyım.”
Caz şarkıcısı mı değil mi?
Caz şarkıcısı olarak anılmayı Sümbültepe şöyle açıkladı: “Caz, benim için bir keşif sürecinde anlamak bilmek adına bir stildi. Yoksa hiçbir zaman caz şarkıcısı olmadım. Bazı yerlerde öyle anılıyorum ama, düzeltmekte yarar var. Sahnede deneyimlerim oldu, eşliklerim, back vokal oldu caz sahnelerinde ama, bir caz şarkıcısı eğitimim, bir caz şarkıcısının hakkaniyetli bir sahnesiyle alakalalı bir şey yaşamadığım için bir caz şarkıcısı diyemem kendime.”
Başarı takipçiyle ölçülür oldu
‘Altın plaklar´ döneminin tanıklığıyla başarıya ilişkin yöneltilen soruları Sümbültepe şöyle yanıtladı: “Günümüzde kendini göstermek hem kolay hem zor oldu. Yaptığınız işin iyiliğiyle, çok kaliteli oluşuyla anılmıyorsunuz maalesef. Geldiğimiz dönemde maalesef daha çok ‘kaç takipçiniz var´la başarılı oluşunuz anılıyor. Hiçbir zaman izlenme oranları ya da takipçiyle karıştıramayız elbette başarıyı, ama geldiğimiz dönem böyle. Yavaş yavaş keşfedilmeyi bekleyen bir sürü bağımsız şair, müzisyen… herkes var.”
Ana akımda sanattan çıkıyor, ticarete dönüyor
Bağımsız sürdürmenin zorluklarına karşın ana akım yapıda yer almanın ‘başka´ zorluklarını hatırlatan, bağımsız kalmayı biraz kişisel tercih, en çok da ailenin destek ve anlayışıyla yeniden vurgulayan Sümbültepe, şöyle konuştu: “Bu işi bağımsız yapmak hiç kolay değil. Ana akım şirketleriyle çalışmak bizim de işimize gelir tabiki. Çünkü onların piar ve marketing desteği maddi açıdan sizi bilinirliliğe, bir sürü insanın-gencin önüne atıyor. Bunu kendi çabanızla yaptığınız zaman onların yaptığı yüz ise sizin yaptığınız bir kalıyor. Dolayısıyla hep bir adım geriden gelmek durumunda kalıyorsunuz. Benim açımdan bu bir tercih gibi. Aslında ‘ne yapalım´ gibi bir şey. O şirketlerde, ana akımda bu iş sanattan çıkıyor, ticarete dönüyor. Kral pop´ta dönen müzikleri destekliyorlar, çünkü halkın yüzde 80´i bu tür müzik dinlemekten zevk alıyor maalesef. O yüzden büyük balık küçük balığı yiyor. Bir albümü ana akım şirketten çıkartmak isteseniz, klip için bütçe ayarlanıyor, ama bundan dolayı da o klipte sözü oluyor. Müziğine bile karışıyor, bağımsız olamamış oluyorsun. Dolayısıyla kendi çabanla görünür olmaya çabalarsan bir yerden sonra o şirket bana geldiği zaman ben bağımsız halimle birlikte çalışabileceğim.”
9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01