Amanos Dağı eteklerindeki taş ocağı konusu araştırma önergesiyle TBMM gündemine taşındı. Amanos eteklerindeki taş ocakları daha çok İskenderun-Dörtyol arasındaki bölgede bulunuyor. Hatay Milletvekili Suzan Şahin, Hatay´daki taş ocaklarının denetlenmesi ve gerek çevreye gerekse tarihi dokuya verdiği zararların en aza indirilmesi yönünde çalışma başlatılması için konuyu TBMM Başkanlığına Meclis Araştırma istedi ve bunun için önerge verdi. Anayasanın 56. maddesinde 'Çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ödevidir' ifadesinin bulunduğunu anımsatan Şahin, önergesinde, tarihi ve doğal zenginlikleri yok eden, tüm canlıların (olumsuz etkilenmesine neden olan taş ve kum ocaklarının doğaya ve yaşam alanlarına verdiği zararların araştırılarak tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesini istedi. Milletvekili Şahin, taş ve kum ocağı işletmelerinin, yeryüzünün genel yapısında, bitki örtüsünde, bölgesel havasında, yeraltı ve yerüstü sularında ve yüzey yapılarında ölçülebilir, olumsuz yönde etkileri ortaya çıktığını belirterek, tarihi ve doğal zenginlikleri yok edip, tüm canlıların olumsuz etkilenmesine neden olan taş ve kum ocaklarının doğaya ve yaşam alanlarına verdiği zararların araştırılarak tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla konuyu TBMM Meclis araştırma önergesi verdi.
'Ocaklar, özellikle dağın batı yamaçlarında bulunuyor'
'Taş ve kum ocağı işletmeciliği, milyonlarca yıl boyunca oluşan (günümüzde özellikle kentsel yaşamın ortaya çıkmasıyla gelişen yapılarda ve farklı endüstrilerde, işlenerek ve doğrudan kullanılan) yapı malzemelerinin, yerüstü ve yeraltından çıkarılması şeklinde yapılan işletmeciliktir. Bu işletmecilikte ocaktan çıkarılan malzemenin yapısına göre, zaman zaman patlayıcılarda kullanıdı. Taş ve kum ocaklarında delici, kazıcı ve kırıcı ağır iş makinelerinin çalışıyor olmasının, ocaklarda kullanılan patlayıcılarla birlikte ciddi gürültü kirliliğine neden olan, özellikle taşocağı işletmelerine yakın yerleşim birimleri bu gürültüden olumsuz etkilendi' görüşünü belirten milletvekili Şahin, şunları belirtti: 'Hem ocakların açılması ve işletilmesinde hem de bunların ulaşım hatlarının inşasında doğal bitki örtüsü tahrip edildiği. Bu şekildeki bitki örtüsü tahribatı daha çok Amanos Dağları´nda gerçekleşmiştir. Özellikle dağın batı yamaçlarında, İskenderun-Erzin hattında ciddi tahribat söz konusu. Burası genelde kızılçam sahası olup, korunması gereken florasıyla taşocağı işletmeciliğine müsait olmayan bir yapı durumunda. Önemli bir konuda özellikle İskenderun ilçemizde bulunan taş ocaklarının Amanos Dağları´na verdiği zararlar. Buradaki taş ocaklarının yıllardır faaliyette olması nedeniyle Amanos Dağları deyim yerindeyse küçültülmüş haldedir. İşin daha da acı bir boyutu da buradan alınan kayalarla denizin doldurulması ve iskele yapılarak adeta denizimizin küçültülmesidir. Bu alanda devletin en büyük alıcı olması dürümü daha da acıklı kılmaktadır. Diğer bir husus ise, taş ocaklarında yapılan patlatmalara bağlı sarsıntıların verdiği zararlardır. Özellikle galeri patlatmalarında ortaya çıkan ani şok dalgası ve sarsıntı, yakın çevredeki konutların temel direncini azaltmakta, taş sıçraması veya kaya düşmelerine, heyelanlara, tarihi dokunun zarar görmesine ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. İskenderun´daki taş ocaklarının şehirle iç içe olması özellikle kentin bir çok mahallesini oturulamaz hale getirmiştir. Habibineccar Dağı, yakın çevresi ve Kırıkhan´daki taşocakları antik döneme ait tarihi dokuyu ciddi anlamda tehdit etmektedir. Bu olumsuz etkilerin en iyi görüneni de faaliyetler sonucunda arazide oluşan topoğrafik değişimdir. Yani faaliyet sonrası ortaya çıkan yığma tepeler ve malzeme alımı sonrası oluşan derin ve geniş çukurluklardır.'
Taş ocakları, Hatay´ın tarihi dokusuna da zarar veriyor
Taş ve kum ocaklarının yarattığı sorunların gürültü kirliliği, bitki örtüsü ve tarihi dokunun tahribi, tozlanma, tarımsal ürün kaybı ve iş makinalarının trafikteki yoğunluğunun yarattığı etkiler ve en önemlisi su kaynaklarının kaybı şeklinde sıralayan milletvekili Şahin, araştırma önergesinde 'Taş ve kum ocaklarının terk edilişi sonrasında yapılması gereken tesviyenin yapılmaması, önceden ayrılmış üst örtü toprağının yüzeye yeniden yayılmaması ve ağaçlandırma işlemlerinin büyük oranda denetim eksikliğine bağlı olarak göz ardı edilmesi sonucu, sadece ocağın kendisi değil yakın çevresinin de bozulmasına yol açmaktadır' görüşünü kaydetti. Önergesinde, taş ve kum ocaklarının binlerce yıllık Hatay´ın tarihi dokusuna da zarar verdiğini anlatan milletvekili Şahin, araştırma önergesinde şunlara yer verdi: 'Ocakların denetimsiz faaliyetleri sonucu jeolojik yapı değişmiş ve doğal denge bozulmuş, normal akan dereler, çaylar zaman içinde sellere neden olmuş, aşırı yağışlar sonrası Antakya´da yaşam zorlaşmış ve zaman zaman da batısında bulunan St.Pierre Kilisesi üzerinden kayalar düşmüştür. Hacı Kürüş Deresi kenarındaki Roma İmparatorluğu dönemi öncesi kalıntılar, taş ocağındaki patlamalar sonucu oluşan toprak kayması ile toprak altında kalmıştır. Aynı bölgede, Roma İmparatorluğu döneminde Antakya´nın 5 kapısından günümüze kalan tek kapısı Demir Kapı ya da diğer adıyla Bab-ı Hadid taş ocağına yakın bir mesafede olup risk altındadır.'
Tarımsal faaliyetler ve halk sağlığını da tehdit eden patlatmalar sonucu taş ocaklarının çevreye verdiği en büyük zararlardan birinin de ocaktan çıkan toz ve dumandır olduğunu, çıkan bu tozların çevredeki bitki örtüsünün üzerini beyaz bir tabaka şeklinde örttüğünü, taş ocaklarının bulunduğu yere yakın olan tarım alanlarının da çıkan kireç tozundan dolayı kireçlenip, kirecin de toprağın asit-baz dengesini bozduğundan toprağı olumsuz etkilediğini, bunun sonucu olarak da 2013´dan günümüze zeytinlerde rekolte düşmesi, tozlu ve lekeli zeytin üretimi gerçekleştiğini beliten Suzan Şahin, Meclis araştırması önergesinde şu ifadelee yer verdi: 'Taş ve kum ocakları inşaatlar ve yollar için gereklidir. Ancak Hatay´daki taş ve kum ocakları işletmeciliğinde öncelik; litolojik çeşitlilik, eğim, bitki örtüsü, tarım alanları, yerleşme, nüfus, ekonomik gelişmişlik düzeyi gibi gerekçeler göz önünde bulundurularak uygun alanlara verilmelidir. Bundan sonra açılacak her taş ve kum ocağı için gerçekçi bir ÇED raporunun hazırlanması ve buna göre işletmeye izin verilmesi zorunlu hale getirilmelidir. ÇED raporlarında verilen taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği de sık sık denetlenmeli ve gereken yaptırımlar mutlaka uygulanmalıdır. Yıkılan inşaatların molozları değerlendirilmeli, ağır beton yapılar yerine çelik yapılar da tercih edilmelidir. Hatay´da İskenderun, Erzin, Altınözü, Yayladağı (Yukarıokçular-Bozlu), Kırıkhan gibi ilçelerimizde zeytinciliğimizi, tarımımızı bulundukları bölgelerde tarihi eserlere yakınlıkları dolayısıyla tarihi eserlerimizi, su kaynaklarımızı bu ocaklar olumsuz yönde etkilediğinden her işletmenin tozlanmayı en aza indirecek tedbirleri alması zorunlu hale getirilmeli ve bu durum sık sık denetlenmelidir.Terk edilen taş ve kum ocaklarında, tesviye çalışmalarından sonra doğal peyzaja uygun düzenlemenin yapılıp yapılmadığı mutlaka denetlenmelidir. Tarihi sit alanı ve bu alana yakın yerlerde yeni taş ve kum ocaklarının açılmasına izin verilmeyerek var olanlar da kapatılmalıdır. Taş ve kum ocaklarının faaliyetlerinde yapılan patlamalarda mutlaka yeraltı su durumu göz önünde bulundurularak, patlatma ve malzeme alımı derinliği buna göre belirlenmelidir.'