Tarih: 04.09.2019 11:01

Berfin davası sürüyor

Facebook Twitter Linked-in

Nesrin Geyik/İskenderun

İskenderun´da geçtiğimiz aylarda yüzüne asit dökülmesi sonrası bir gözünü kaybeden ve yüzünün bir bölümü yanan Berfin Özek´e (19) yapılan saldırıya ilişkin açılan dava dün İskenderun Adliyesinde görüşülmeye başlandı. İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına, tutuklu sanık O.Ç´nin annesi Y.Ç, mağdur Özek´in annesi Zeynep Özek ve ağabeyi Barış Özek ile avukatları, Hatay Milletvekili Suzan Şahin, eski milletvekili Şafak Pavey´in annesi yazar Ayşe Önal, İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin´in eşi Nihal Tekin ile bazı kadın platformu temsilcileri de katıldı. Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatının da hazır bulunduğu duruşmada, tutuklu sanık O.Ç. , savunmasını Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla yaptı ve suçsuz olduğunu ifade ederek, tahliyesini talep etti. Berfin Özek´in avukatı Mehtap Sert ise adli tıptan gelen ´hayati tehlikesi yoktur´ raporuna itiraz ederek raporun tekrar alınmasını isteyerek, müvekkilinin geçirdiği yoğun ameliyatlar nedeniyle duruşmaya katılamadığını ifade etti. Mahkeme heyeti de sanığın tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı 26 Kasım tarihine erteledi. Özek´in avukatı Sert, adliye önünde yaptığı açıklamada, Berfin´in bir sonraki duruşmada teknik donanımlar hazırlanarak dinleneceğini belirterek, 'Önümüzdeki celse mütalaa verilmesini bekliyoruz' değerlendirmesinde bulundu. İskenderun ilçesinde yaşayan Berfin Özek, 15 Ocak günü Buluttepe Mahallesi´ndeki evine giderken asitli saldırıya uğramış, dökülen asidin etkisiyle sağ gözünü kaybetmiş, diğer gözünde ise görme kaybı yaşanmış, yüzünün bir bölümü de yanmıştı. Özek´in tedavi masrafları Sağlık Bakanlığının girişimleriyle Bodrum´daki bir özel hastane tarafından üstlenilmişti. Saldırıyla ilgili O.Ç. de tutuklanmıştı.
Mor Dayanışma da sosyal medya hesabından yaptığı fotoğraflı paylaşımda, 'Kendisini reddettiği için Berfin Özek´in yüzüne asit atan O.Ç.´in ´öldürmeye teşebbüs´ten yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün görüldü. Sağlık durumu iyi olmadığı için Berfin duruşmaya katılamadı' ifadesine yer verdi.

İskenderun TMMOB: Failler yalnızca öldürenler değil
TMMOB İskenderun İlçe Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu da, kadına yönelik şiddeti kente astığı 'Kadın cinayetlerine son; Yaşamak istiyoruz, ölmek istemiyoruz' yazılı dövizle protesto etti. Geçen ay 31 günde 31 kadının öldürüldüğünü, Kırıkkale´de 10 yaşındaki çocuğunun önünde eski eşi tarafından katledilen Emine Bulut ve Konya´da 3 çocuğunun önünde 20 kez bıçaklanarak katledilen Tuba Erkol adlı kadınların cinayetlerin ilk kurbanları olmadığını ifade eden TMMOB İskenderun İlçe Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu, 'Öldürülen binlerce kadının hepsinin feryadı aynıydı. Hiç biri ölmek istemedi. Biliyoruz ki durmak bilmeyen bu cinayetler ve şiddetlerin sorumluları karısını öldüren erkeğe ´kravat taktı´ , ´tahrik edildiler´ diye iyi hal indirimi verenlerdir. Boşanmaları engellemek isteyenler, boşanan kadınları ´ahlaksız hayatlar yaşamakla´ suçlayanlardır. Kadınların kahkahalarını ve seslerini kısmak isteyenlerdir. O saatte orada ne işi vardı, böyle giyinmeseymiş gibi söylemlerle savunma yapan ve bunları meşrulaştıranlardır suçlular. Biz biliyoruz ki sorumlular, kadın yerine erkeği koruyanlardır.
Suçlular, toplumsal cinsiyet eşitliği derslerini üniversite ve okullarda tehdit unsuru olarak görenler, geleneklerimize ‘mütenasıp´ bulmayanlardır. Özel alanlarımızdan kamusal alanlara dek kadını her daim ikincilleştiren gerici politikalar uygulayanlardır suçlular. Biliyoruz ki asıl sorumlular; kadınların yıllarca mücadele ederek kazandığı hakları gasp etmeye çalışan, İstanbul Sözleşmesini kasti olarak uygulamayan, hayat güvencemiz olan 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasasının önünü kesmeye çalışan, kadınları evliliğe mahkum etmek için nafaka hakkını kısıtlayan kanun metinleri yazanlardır! İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı kanunu önüne hedef koyup yayın yapanlardır. Failler yalnızca öldürenler değil, buna ortaklık eden karanlığı zihniyetinde barındıranlardır. Erkeği koruyan iyi hal indirimi gibi insanlık dışı uygulamaların son bulması ve hayatımızı elimizden alanlara karşı ‘erkek´ adaletin değil; ‘gerçek´ adaletin uygulanması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Hakkımız olan ve her türlü cinsiyete dayalı şiddet için güvence veren İstanbul Sözleşmesi´nden ve 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasasından taviz vermeyeceğiz. İskenderun TMMOB İlçe Koordinasyon Kurulu Kadınları olarak diyoruz ki; Kadın katillerine, hayatımızı, geleceğimizi bizden çalanları koruyan erkek adalete, İstanbul Sözleşmesi feshedilebilir diyenlere karşı kadınlar olarak bir arada omuz omuza isyandayız! Kadına yönelik her türlü şiddet son bulana dek, bir kişi eksilmeyene dek mücadelemize devam edeceğiz' açıklamasını yaptı.

Kadın cinayetleri önceki yıla göre yüzde 4 arttı
İnsan Hakları Derneği (İHD) Hatay Şubesi Kadın Komisyonu, kadına yönelik şiddetin, ayrımcılık politikalarının sonucu olduğunu savurdu. Kadın cinayetlerinin her geçen gün artarak devam ettiğini ifade eden İHD Hatay Şubesi Kadın Komisyonu, dernek binasında yapılan açıklamada şu değerlendirmede bulundu: 'TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi CHP Milletvekili Necati Tığlı tarafından hazırlanan ´Türkiye´de Kadın Cinayetleri ve Çocuk İstismarı´ Raporuna göre, 1 Ocak 2019 ile 30 Haziran 2019 tarihleri arasında 214 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 99 kadın cinsel saldırıya uğradı. Kadın cinayetleri bir önceki yıla göre yüzde 4 oranında artmış durumdadır. Kadına karşı şiddet, kurumlar ve toplum tarafından sürekli olarak yeniden üretiliyor. Görsel ve işitsel medya tarafından haberlerin veriliş şekli, bir neden üzerine kuruluyor ve neredeyse meşru kılınıyor. Sosyal medyada da aynı şekilde kadına yönelik şiddet körükleniyor, ayrımcılığı ve şiddeti öven paylaşımlarla ilgili hiçbir tedbir alınmıyor. Televizyon kanallarındaki çeşitli program ve dizilerde şiddet normalleştiriliyor.'
Kadınlara karşı şiddetin en yakınları tarafından uygulandığını belirten komisyon, açıklamasını şöyle sürdürdü: 'Koruma ve uzaklaştırma kararı aldırabilmiş az sayıdaki kadınlar dahi korunamadıkları için öldürülüyor. Toplumsal muhalefetin en hafifine dahi güvenlik güçlerini seferber eden devlet, konu kadınların korunmasına gelince gerekli önlemleri almayarak kadını failleri ile baş başa bırakıyor. Kadını, ev içine hapseden, çalışma hayatından uzak tutan, eşine tabi kılan, toplumsal hayatın içinde etkin ve yetkin yer almasını istemeyen devletin, söylem ve politikaları hem toplumda hem de ailede karşılık buluyor ve şiddeti süreklileştiriyor. Kadına yönelik şiddet ve istismarın failleri aile içinde ise şikâyet olmuyor ve aile içinde kapatılmaya çalışılıyor; kadın ve çocuklar bu şiddet ortamında yaşamaya devam etmek zorunda bırakılıyor. Sığınma evlerinin sayıları azaltılarak ve kalma süreleri belli zamanda tutularak kadınların korunmasız bırakılması sağlanıyor. Kadınların uğramış olduğu şiddete kaşı gerek kolluk gerek yargı kurumlarında kadını değil şiddet içerse dahi aile bütünlüğünü koruma adı altında şiddet gören ile şiddet uygulayanı uzlaştırma yoluna giderek, kadını şiddet ortamına geri gönderiyor. Diyanet İşleri başkanlığının kadın karşı şiddet nedeniyle verdiği beyan; şiddetin temelini oluşturan anlayışın beyanıdır. Diyanet İşleri başkanı ´Dinimizde kadının canı, onuru ve hakları dokunulmazdır ve emanettir´ diyerek kadının tüm haklarını erkeğe emanet olduğunu belirterek kadını nesnelleştiriyor. Oysa kadınlar olarak erkeğe ve onun toplamı olan erkek iktidara emanet değiliz. Kadınları erkek şiddetinden korumak, devlet politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliğini ön plana alan uygulamalara geçmesi ile mümkün hale gelecektir. Mevcut olan yasaların uygulanması konusunda ilgili kurumların isteksizliği hatta engellemesi sonucunda bu kadar kadın şiddet mağduru haline geliyor. Türkiye´nin 1985 yılında onayladığı ve yürürlüğe koyduğu Birleşmiş Milletler CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi´ndeki maddeleri uygulamıyor. Bu komite tarafından kabul edilen 35 Nolu Genel tavsiye kararının 16. Paragrafında ´Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet dayalı şiddet, (tecavüz, aile içi şiddet veya zararlı uygulamalar da dâhil) belli durumlarda işkence, zalim, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile eşdeğerdir´ denilmektedir. İstanbul Sözleşmesi Türkiye tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanmış ve 14 Mart 2012 tarihinde onaylanmıştır. Sözleşme´nin amacı, kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirme yolu da dâhil olmak üzere kadınlarla erkekler arasında maddi (fiili) eşitliği sağlamak; ev içi şiddetin tüm mağdurlarının ve kadına yönelik şiddet mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı çerçeve, politika ve önlemler geliştirmek; kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamaktır. Ancak yaşananlar bu sözleşme maddelerinin nasıl uygulanmadığını, maddelerine riayet edilmediği, kurumsallaştırılmadığını ortaya koymaktadır. Anayasanın, 6284 sayılı kanunun yeterince uygulanması sağlansa dahi şiddeti önleyecektir. İktidar kaçındığı ve uygulamaktan imtina ettiği ve üstelik anti propagandasını yapmış olduğu yasa ve sözleşmelere uymalı.'




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —