Birlikte yaşamasını öğrenmek zorundayız

İGAM danışmanı Prof. Dr. Ülkü Doğanay, ülkemizde bulunan Suriyelilere yönelik medyada kullanılan dil ve söylemin, kentlerde iki toplum arasında gerginliğe yol açabileceğini belirterek, gazetecilerin sadece sığınmacılara ilişkin değil,

9.11.2017 10:12:11 0
Birlikte yaşamasını öğrenmek zorundayız

Akın Bodur

İskenderun´da gazeteciler ve sivil toplum örgütü temsilcilerine yönelik, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) ve Ankara Gazeteciler Cemiyeti işbirliğiyle düzenlenen ´Mülteci Hakları için Medya ve Sivil Toplum İşbirliği Projesi´ adlı seminerde ´medyada nefret söylemi ve hak odaklı habercilik´ üzerine konuşan Prof. Dr. Ülkü Doğanay, 'Suriyeliler büyük ihtimalle gitmeyecek ve bizimle birlikte yaşayacaklar. Ve bizler, iki toplum birlikte yaşamasını öğrenmek zorundayız. Bunun başka yolu yok. Bazılarının ´orada (Suriye´de) barış olacak ve ülkelerine geri dönecekler´ yaklaşımı çok iyimser bir bakış. Elbette ülkesine geri dönen olacaktır ancak bu beklenen, istenilen oranda olmayacak gibi. İsteyen ülkesine geri dönebilir ama istemeyenleri de zorla görmermek pek mülkün değil gibi' diye konuştu.

´Ayrımcılğı nerede görüşorsanız, yanında cinsiyetçiliği de görürsünüz´
Suriye´deki savaşın kayıp bir kuşağı yaratacağını anlatan İGAM danışmanı Prof. Dr. Ülkü Doğanay, 'Bir kayıp kuşak olacak orası kesin. Ancak sonraki kuşaklarda durum farklılaşacak. Bu farklılıkta gazeteciler, sivil toplum kuruluşlarına önemli rol düşüyor' dedi. Ayrımcılığın bir mantığınını, bunu isteme yapısının olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Doğanay, ayrımcılığın ve ırkçılığın hum ülkemiz hukukuna göre hem de uluslararası sözleşmelere göre suç olduğunu anımsattı. İki toplumda yaşayanların birbirini tanıması ve anlaması, nasıl birileri olduğunu öğrenmesi gerektiğini belirten Ülkü Doğanay, şunları ifade etti: 'Birçok zaman, ´öteki´ gerektiği için ötekileştiriyoruz. Her dönemde birileri için öteki gerekebiliyor. Geçmişte bunun adı farklı oldu, Bunlar içinde en yenisi, en sıcağı, günümüzdeki adı ise mülteciler. Tarihe bakın, ırkçılığı, ayrımcılğı nerede görüşorsanız, onun yanında cinsiyetçiliği de görürsünüz. Nefretir söylemsel boyutu da var. Aslında nefret suçuna giden yol da söylemden geçiyor. Söylemlerle yeni ırkçılık, ayrımcılık yapılıyor. Farklılığı kabl etmek yerine, yerine ´bana benzeyeceksin´ yaklaşımı kullanılmak isteniyor. Söylem, ırkçılıkla ayrımcılğın ara yüzüdür. Söylem, aslında direk ifade etmediğimiz ama satır aralarında söylediklerimizdir.'
Mülteciliğin uluslararası hukuk tarafından haklarla tanımlandığını anımsatan Prof. Dr. Doğanay, ´misafir´in ise haklara sahip olmadığını belirtti. Medyanın iyi şeyleri görmediğini, Suriyelileri ´Suriyeli, kaçak göçmen, misafir, sığınmacı, mülteci´ gibi adlarla tanımladığını söyleyen Prof. Dr. Ülkü Doğanay, olayın sayılara indirgenmeye çalışılıdğını ve hak odaklı bakış açısının bulunmadığını belirtti.

´Gazeteci etik haber yazmak zorundadır´
Nefret söyleminin günümüzün en ciddi hastalıkları arasında olduğunu ifade eden Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı da, yapılan ya da yapılmak isteniyen ırkçılık ve ayrımcılık anlamındaki seçiciliğin ciddi bir suç olduğunu kaydetti. Kanlı, 3Sadece kendimizi değil, karşıyı da anlamamız lazım. Ve gazetecilik de sadece haber yazmak değil. Gazeteci etik haber yazmak zorundadır ve okuyucuya karşı sorumludur. Gazeteci, haber neyse onu yazmalıdır. Haberi şekillendirmemeli ve yorum katmamalı, konuyu-olayı eğip bükmemelidir. Gazetecinin de yandaşı, yandaş olmayanı olmaz, olmamalıdır. Gazetecinin etnik, kültürel, dinsel, sosyal kimliği de sadece kendisini (gazeteciyi) bağlar. Gazeteci sadece habercidir ve öyle de olmalıdır' değerlendirmesini yaptı. Günümüzde, gazeteciliğin özel koşullar yaşadığını, Türk basınının içinde bulunduğu dönemsel baskı ortamını izah etmeye kelimelerin yetmeyeceğini anlatan Kanlı, gazetecilerin bu dönemde de toplumu bilgilendirmesi ve kamu adına denetim aracını kullanması gerektiğini söyledi.

´Gazeteciler gerçek haber yazsın´
Suriyeli sığınmacılar konusunda Avrupa ile kıyaslandığında Türkiye´de halkın çok sağduyulu davrandığını belirten TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Direktör Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Başak Yavçan ise, 'Bunu sağlayan, insanların diyalog ve iletişim içinde olabilmesiydi' değerlendirmesininde bulundu. Türkiye´de bbulunan Suriyeli sığınmacılara yönelik bakış açılarıyla ilgili konuşan Yrd. Doç. Dr. Başak Yavçan, ´törerans´ın bu noktada önem taşıdığını ve bir toplumun diğer toplumu ne kadar kendine yakın görürse, o kadar daha az önyargılı olduğunun yapılan araştırmalarda görüldüğünü belirterek, insanların birbirlerine temkinli yaklaşımının daha kötüye taşınmaması için medyaya büyük bir sorumluluk düştüğünü ifade etti. Yavçan, 'Törerans, yaşam tarzına gıcık olunan, hiçbir şekilde uyuşulmayan kişilerle birlikte yaşamaktır' dedi.
Yrd. Doç. Dr. Yavçan, 'Biz biliyoruz ki bütün dünyada bu böyle. Negatif ve olumsuz haberler insanları çok daha kolay etkiliyor. Suriyeli sığınmacılar özellikle bir tehdit algısı yaşadıklarında ikna olmakta zorlanıyorlar' dedi. Yavçan, tehdit algısını ve korkuyu körüklemeyecek, birbirini daha iyi tanıma hissini uyandıracak, daha çok insan temelli haberlere odaklanılması gerektiğini, Türk halkının da olaya kendi kafasında artıları ve eksileri dengeleyerek bakmasını sağlanması gerektiğini kaydetti. Yavçan, 'Avrupa ile kıyaslandığında Türkiye halkı çok sağduyulu davrandı. Bunu sağlayan, insanların diyalog ve iletişim içinde olabilmesiydi. Avrupa´ya baktığımızda olay daha çok tehdit ve korku salan bir olaymış gibi lanse edilmişti. Bundan ders almayız ve kendi başlattığımız doğru uygulamayı devam ettirmeliyiz. Burada bütün mesele dengeli haber yapabilmek ve kaynakları artırmak. Mesele bizim neye inanıp inanmadığımız değil ama diğer tarafın da görüşünü haberimize katmalıyız. Suriyeliler doğrusuyla yanlışıyla her zaman bu toplumda azınlıkta olan bir grup. Bu yüzden haber yaparken onların da görüşlerini almak lazım' diye konuştu.
Siyasilerin bazı olayları ´güvensizleştirmeye´ çalıştığını ve bunun nedeninin o konuyu istediği zaman güvenlik sorunu nedeniyle kullanılmasına izin verilmesinden kaynaklandığını anlatan Yrd. Doç. Dr. Yavçan, gazetecilerin gerçekleri yapmasını ve hiçbir kesim tarafından kullanılmamasını istedi.

´Gazeteciliğin sorumluluğunun gerçeği yazmak´
İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar ise, mültecilik konusunun çok yönlü olduğunu ve pekçok yaklaşımla haber yazılabilineceğini belirtti. Tüm haberlerde olduğu gibi mülteci konusundaki haberlerin de insani, sosyolojik, siyasi, ekonomik boyutlarının bulunduğunu anımsatan Yrd. Doç. Dr. Bayraktar, olaylara yaklaşılırken empati yapılmasını önerdi. Yrd. Doç. Dr. Bayraktar, 'Suriyelilerin geri döneceğine ilişkin bekleti var. Bir bölümü dönebilir. Ancak geri dönemeyeenler de olacak. Suriye´ye bakarsanız kentlerin yıkıldığını göreceksiniz. Dümdüz olmuş şehirler var. Alt-üst yapı çökmüş durumda. Elektrik, su, hastane, okul var mı? Yok. Bir insanın yaşaması için minimum koşullar var mı? O da yok. Oralalarda yaşayanlar nasıl geri dönecek? Onların gidecek yolları kalmadı gibi' dedi.
Gazeteciliğin sorumluluğunun gerçeği yazmak, yansıtmak olduğunu anlatan Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar, habercilerin gerçeği yazarken, korku ve endişeyi beslememesini, sığınmacıların haklarını ihlal etmemesini, ama kendisini koruyup, haber yazarken tehlikeye atmamasının da önemli olduğunu söyledi.


İskenderun'da filtre operasyonu

Dr. Kanatlı'dan ürküten tablo

Aile hekimleri iş bıraktı

Meclis'te 'fotoğraf tartışması'

Rezerv alan kararına 'dava'

Binalara 8 kat sınırı

CHP’den Lütfü Savaş'a 'kesin ihraç' istemi

AFAD'da dönüşüm değerlendirme toplantısı

Belediye meclisinde kayyum eleştirisi

65 yaş üstüne çay-kahve ücretsiz

Feyezan Kanalının duvarı yükseliyor

Usta öğretici belgeli tek kadın klimacı

İskenderun DEM Parti'den kayyum eleştirisi

AKP'de tek listeli seçim

AKP: Uygulamalar devam edecek

  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,47% 0,05
  • EURO

    36,42% 0,21
  • GRAM ALTIN

    2956,00% 0,72
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,55