Akın Bodur/İskenderun
Doğu Akdeniz Bölgesi Çevre Dernekleri Platformu (DAÇE), Yumurtalık´ta kurulan EMBA Elektrik üretim A.Ş. hakkında Ankara İdare Mahkemesi tarafından verilen kararın, temyiz yoluyla incelenerek, bozulması için Danıştay´a başvurdu. Adana Barosu´nun da taraf olduğu dava dilekçesini Danıştay 13. Dairesi Başkanlığına veren ve davanın duruşmalı olarak görülmesini talep eden avukat İsmail Hakkı Atal, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu aleyhine yaptığı başvuruda, 'Ankara 7. İdare Mahkemesi Başkanlığı´nın 2017/247 E. 2018/1779 K. ve 31.10.2018 tarihli hukuka ve kanuna aykırı kararını istinaf talebimizin reddine dair Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesinin 2019/1074 E. 2019/ 2057 K. sayılı kararının temyiz yoluyla incelenerek bozulmasına karar verilmesini' talep etti.
Avukat Atal, yerel mahkeme ve istinaf mahkemesinin karar gerekçesinde yer alan hususlar haksız, hukuka ve kanuna aykırı olması nedeniyle bozulması gerektiğini ifade ettiği Danıştay´a verdiği dava dilekçesinde 'Adana Barosu Başkanlığı açısından davanın ehliyet yönünden reddi hatalıdır. Şöyle ki; Davacılardan Adana Barosu açısından ehliyet koşulunu değerlendirdiğimizde; Avukatlık Kanunun 76. maddesine göre ´Barolar; ´hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak´ zorundadır' ifadesine belirtti ve şöyle devam etti: 'Dava dosyasında mübrez bilirkişi raporunda, dava konusu projenin 1.800 metre Kuzeydoğusunda Sugözü Termik Santralinin 2002 yılından bu yana çalıştığı ve Yumurtalık ilçe ve köylerinde 2009 yılında 5 kanser vakası tespit edilmişken, yıllara sari olarak arttığı, 2014 yılında 60 kanser vakası ve 14 kanser çeşidine yükseldiği Sağlık bakanlığından gelen yazıyla sabit olup, bu husus bilirkişi raporunda da geçmiştir. Hal böyle iken termik santrallerin yarattı etki, çevre hakkı ihlalini aşarak, yaşama hakkı ihlali boyutuna ulaşmışken, insan haklarını savunma ve koruma görevi yasadan kaynaklanan baroların açtığı davalarda ehliyet yönünden davarın reddi hukuka ve kanuna aykırıdır. Termik santrallerin Doğu Akdeniz bölgesindeki kümülatif etkisi yönünden Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu İçtihatları nazar-ı itibara alınmadan red kararı verilmiştir. Yerel mahkeme gerekçesinin bir kısmında, dava dilekçesindeki iddiaların ÇED iptal davasında değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle red kararı verilmişse de bu gerekçe hukuka, kanuna ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bölgedeki termik santrallerle ilgili vermiş olduğu amir içtihatlara aykırıdır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun; Yumurtalık Ayas Enerji Kömürlü termik santrali üretim lisansı iptal davasında Danıştay 13. Dairesinin 2011/3904 E. sayılı dosyasında verilmiş olan yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararına itirazımız üzerine DİİK 2018/ 52 İtiraz no ile 28.03.2018 tarihinde 6´ya karşı 7 oy çokluğuyla vermiş olduğu termik santrallerin kümülatif etki hesabının yapılması gerekmesi nedeniyle red kararının kaldırılması; İskenderun-Sarıseki Atlas Enerji Diler Kömürlü termik santrali üretim lisansı iptal davasında Danıştay 13. Dairesinin 2011/4517 E. sayılı dosyasında verilmiş olan yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararına itirazımız üzerine DİİK 2018/ 66 itiraz no ile 28.03.2018 tarihinde 6´ya karşı 7 oy çokluğuyla vermiş olduğu termik santrallerin kümülatif etki hesabının yapılması gerekmesi nedeniyle red kararının kaldırılması; Erzin Burnaz Egemer Elektrik Üretim A.Ş. doğalgazlı termik santrali üretim lisansı iptal davasında Danıştay 13. Dairesinin 2012 /1154 E. sayılı dosyasında verilmiş olan yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararına itirazımız verilen karar kapsamında red kararının kaldırılması; Yerel mahkemenin ve istinaf mahkemesinin dava konusuna uygulamak zorunda olduğu amir içtihattır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu termik santral lisans iptal davalarında termik santrallerin çevreye olan olumsuz etkisinin kümülatif etki hesabı yapılmak suretiyle değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ancak yerel mahkeme tarafından amir DİİK içtihatları dava dosyasına uygulanmamıştır. Şu hususu da belirtmek gerekirse; Danıştay savcılığı da bu üç dosyada 16.11.2018 tarihli mütalaasıyla termik santrallerin lisansının iptalini talep etmiştir. Kaldı ki; dava dilekçemizde de yer verdiğimiz şu hususun üzerinde tekrar durmakta fayda vardır; ülkemizde ÇED süreci çevreye olan etkilerin değerlendirilmesi konusunda, etkinliği ve elverişliliği olmayan sonucu baştan belirlenmiş bürokratik bir prosedür olarak uygulanmaktadır. İdari işlemlerde kamu yararını gözetmesi gereken İdarenin; önlisans başvurularını almadan önce dahi kümülatif etki hesaplaması -havza planlaması yaptırması gerekmekte olup; bu durumda bölgede kurulmuş ve işletilmeye başlanmış termik santrallerin, rafineri, demir çelik vs. tesislerin sayısı ve coğrafi konumları itibariyle, önlisans başvurularını dahi kamu yararını gözetmek suretiyle reddetmesi ve ÇED sürecini başlatmaması gerekmektedir. Diğer yandan Çevre Bakanlığının ÇED istatistiklerine göre, ücretini şirketlerin ödediği ÇED firmalarının hazırladığı raporların neredeyse tamamının ÇED olumlu olarak çıkacağı/çıktığı görülmektedir. Bu nedenle ÇED davasında çevreye olan etkiler sağlıklı bir şekilde değerlendirilmediği gibi, DİİK kararları nedeniyle ´çevresel etkilerin lisans iptal davasında değil ÇED davasında değerlendirilmesi´ gerekçesi hukuka ve kanuna aykırıdır. Ülkemizde çevresel etki degerlendirme (ÇED) süreci, etkinliği olmayan bir süreç olarak uyulanmaktadır. 28,07.2014 tarihli gazetelerde yayımlanan haberde; soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik bakanlığı, son 6 yılda 23.000 ÇED başvurusundan sadece 3 tanesinin olumsuz çıktı şeklinde yanıt vermiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce´nin verdiği bilgilere göre, son 6 yılda sanayi, enerji, maden, atık-kimya, tarım, ulaşım ve turizm alanlarındaki projelerde çevre duyarlılığı hiçe sayıldı. Bakanlık 23.000 projenin yalnızca 191´inde ´ÇED gerekli´ kararı verirken, 21.000 projeye ise ´ÇED gerekli değil´ denilerek onay verildi. Antalya Milletvekili Gürkut Acar´ın soru önergesine yanıt veren Çevre ve Şehircilik Bakanı Güllüce, son 6 yılda ÇED başvurularına ilişkin projelerin sektörel bazda dağılımını açıkladı. Buna göre 23.000 projeyle ilgili ÇED başvurusunun 21.086 ÇED gerekli değil, 191´i ÇED gerekli, 1.777´si ÇED olumlu, 3´ü ÇED olumsuz kararlarıyla sonuçlandı. ÇED kararlarının sektörel dağılımı ise şöyle; ÇED olumlular: Sanayi 185, Enerji 533, Maden 475, Atık, kimya 196, tarım-gıda 256, ulaşım, kıyı 112, turizm- konut 20. ÇED olumsuz: 2 maden, 1 ulaşım-kıyı. ÇED gerekli değil: sanayi 3.075, enerji 181, maden 9.136, atık-kimya 1.387, tarım-gıda 3.144, ulaşım-kıyı 245, turizm konut 245. Güllüce ÇED kararlarının 187´siyle ilgili yargı sürecinin devam ettiğini, davalardan 6´sının bakanlık lehine, 5´inin bakanlık aleyhine sonuçlandığını belirterek, son dönemde 8 ´ÇED olumlu´ kararının iptal edildiğini de bildirdi (28.07.2014 tarihli Cumhuriyet Gazetesi). ÇED raporlarında kümülatif değerlendirme yapılmasını sağlayacak olan Stratejik ÇED Yönetmeliğinde de enerji sektörüne 2023 yılına kadar muafiyet tanınmış olması, açmış olduğumuz lisans iptal davasının önemini daha da arttırmaktadır.'
'Termikler, bakanlar Kurulu kararına da aykırı'
Bakanlar Kurulu kararıyla doğu Akdeniz Bölgesinde 6 büyük ovanın (Çukurova -Amik -Arsuz -Mersin -Silifke ve Erdemli ovaları) 21.01.2017 tarih ve 29955 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmasıyla koruma altına alındığını ve termik santrallerin Bakanlar Kurulu kararına da aykırı olduğunu ifade eden Atal, dilekçesinde şunlara yer verdi: 'Kömürlü termik santrallerin tarım alanlarına, deniz ekosistemine, havaya, suya ve toprağa olan zehirleyici etkisi nedeniyle insan sağlığı ve ekosistemler üzerindeki yıkıcı etkisi nedeniyle kömürlü termik santraller kesinlikle kamu yararına aykırıdır. İnsanların, canlıların, çocuklarımızın hayatının, sağlığının söz konusu olduğu bir düzlemde, enerji gereksinimi–ekonomik ihtiyaçlar gibi insanların değer yargılarının şaşırtılması, aşağıda da ayrıntılarıyla açıkladığımız üzere kapitalizmin de sonunu getirecek bir kaosa doğru yol almamıza neden olmaktadır. Tek bir kamu yararı vardır; o da insanlığın ve ülkemizin geleceği, gelecek nesillerin sağlığı, insan sağlığı, gezegendeki –ülkemizdeki insan ve canlı yaşamının sürdürülebilirliğidir. En son Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Komitesinin 1,5 C raporuna göre, gezegendeki küresel ortalama sıcaklığın 1,5 C´lik eşigin altında tutulabilmesi için son 12 yılın kaldığı vurgulanmaktadır. Bu durumda davalı idarenin ve müdahil şirketlerin üstün kamu yararı olarak adlandırdığı ekonomik menfaat de, termik santralin kurulmamasını gerektirmekte olup; bütün uyarılarımıza rağmen dava konusu kömürlü termik santral kurulduğu takdirde davalı şirketin yatırımı kendisine milyarlarca dolar kaybettirecek süreci hızlandırmaktan başka işe yaramayacaktır. İnsan sağlığı ve ekoloji odaklı gerçek kamu yararı ile şirketlerin ve davalı idarenin savunduğu ekonomik menfaati ön planda tutan şirketlerin yararı aynı noktadadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mahkemeye sunduğumuz 3.07.2017 tarihli dilekçemiz nazar-ı itibara alınmamıştır. Halk sağlığı ve ülkemizin -gezegenin geleceği olarak ifade edebileceğimiz kamu yararı açısından değerlendirildiğinde dava konusu termik santralin iptali gerekmekle birlikte; davalı İdare ve müdahil şirketin bakış açısıyla tanımlanabilecek ekonomik menfaat- ülkenin enerji ihtiyacı vs. gibi şirket yararı açısından da değerlendirildiğinde, kömürlü termik santrallerin iptali ve çalıştırılmaması gerekmektedir. Dava konusu termik santralin çalıştırılması, sözkonusu santralden üretilen elektriğin satın alınabilmesi için çalışması gereken kapitalist üretim -tüketim döngülerinin de yok olacağı en azından sekteye uğrayacağı küresel ısınma -iklim değişikliği sürecine katkıda bulunmaktadır. Bilimsel dayanaklarıyla açıkladığımız üzere, kömürlü termik santrallerin çalıştırılması büyük ekolojik krize doğru bizi yaklaştırmaktadır. 2 C´lik eşik noktasını (threshold) engelleyemediğimiz takdirde; Bazı devletlerin yıkılabileceği, insanlığın tamamının veya bir bölümünün kaos içine girebileceği, tarım alanlarının deniz suları altında kalabileceği, petrolün-fosil yakıtların öneminin kalmayacağı, insanlığın gıda ve su krizine girebileceği, tedavi ve ilaç imkanlarının olmayabileceği, küresel ve bölgesel ekonomik sistemlerin çökebileceği bir sürecin olasılığı yükselmektedir. Kurulu kapitalist sistemin nimetlerinden faydalanan şirketlerin fosil yakıt işletim sistemlerinden vazgeçmemeleri ise yukarıda da belirttiğimiz üzere bölgesel ve küresel ekonomik sistemlerin çöküşünü beraberinde getirebilecek iklim değişikliği sürecine katkı koyarak ´kendi bindikleri dalı kesmeleri´ anlamına gelmektedir. En yetkin kişilerden olan IPCC eski idari sekreteri Christina Fıgueres ve biliminsanlarının açıklamasıyla gezegende iklim değişikliğinin zararlı sonuçlarını durdurmak için 3 yıl kaldığı açıklanmıştır.'
9367,77%3,72
34,48% 0,07
36,21% -0,34
2960,09% 0,86
4956,37% 0,55