“Bir ülkede gerçekten eğitimi ele geçirirseniz, kendi kadrolarınızı yetiştirirseniz ve bu kadrolar sizin siyasi arka bahçeleriniz olursa istediğimiz her şeyi yapabilirsiniz.” Bu sözler eğitimci Tünay Devrim´e ait. Eğitimci-yazar Müsl?
Sadet Berkyürek/İskenderun
Evimiz İskenderun Süpürge Derneği ile Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği´nin Yazar ve eğitimci Recep Yıldırım´ın yönetiminde gerçekleşen geleneksel Çarşamba Sohbetleri etkinliğinde eğitim sistemi ve öneriler ele alındı. Yoğun katılımla gerçekleşen toplantıda eğitimci Tunay Devrim, “2015´te yaşanan darbe girişimi ve çoğumuzun daha öncelerden gördüğü, bildiği FETÖ yapılanması dediğimiz şeyin aslında tam da 2006 yılından bizlerin uyarıldığını görüyoruz. Bir ülkede gerçekten eğitimi ele geçirirseniz, kendi kadrolarınızı yetiştirirseniz ve bu kadrolar sizin siyasi arka bahçeleriniz olursa ondan sonra istediğimiz her şeyi yapabilirsiniz. Peki bizim eğitim sistemimiz bu doğrultuda mı gelişti son 15 yılda?” diye konuştu.
Eğitimin yapılanmasında alternatifin ‘toplumcu, laik ve bilimsel eğitim´ olduğunu vurgulayan Devrim, eğitim sorunlarını ‘karanlığı hedefleyen hedefsizlik, siyasetin arka bahçesi okullar, eğitimde eşitsizlik, yap boz tahtasına dönen sınav uygulamalar´ başlıkları altında tartışmaya açtı. Türkiye´de planlar ve değiştirilen müfredatlarla bir eğitim kaosunun yaşandığını ve bununla ‘ne kadar düşünmeyen, sorgulamayan öğrenci yetiştirirseniz o kadar işimize gelir´ anlayışının sürdürüldüğünü de sözlerine ekleyen Tünay Devrim, “Çünkü sorgulamayan, okumayan bir nesil yetiştirmek onların işine geliyor. Günümüzün en büyük sorunların biri de budur. Her sene değiştirilen plan ve müfredatla gözümüzü boyayarak ‘yepyeni, bizi geleceğe taşıyacak, uzak çağına çıkaracak Türkiye diye lanse ediyorlar, ancak içinin boş olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Köy Enstitüleri döneminin üretime ve ülke kalkınmasına dönük uygulamaları ile günümüz pratiklerini de karşılaştırarak ve görsellerle de destekleyerek anlatan Tunay Devrim, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yanlış anlaşılmasın bir ülkede eğer gerçekten imam ihtiyacı varsa, ya da gerçekten imam hatibe gitmek isteyen öğrenciler varsa, kimse engelleyemez, gidebilirler. Ancak bu ana hedef haline getirilir ve bir ülkenin geleceğini ‘kindar bir nesil yetiştirmek´ için, ‘Erdoğan´ın nesli´ üzerinden hareket ederseniz, o zaman zaten o ülke karanlığa gömülmeye mahkum kalacak.”
Eğitimde eşitsizliğin önemli sorunlardan birini oluşturduğunu belirten, öğrencilerin yönlendirilmelerindeki eksiklere işaret eden Devrim, şunları kaydetti: “Eğitimde eşitlik diyorsak her çocuğa aynı imkanları sunmamız gerekiyor. Fiziki koşulları eşitlemedikten, denkleştirmedikten sonra eğitimde eşitlikten zaten söz edemiyoruz. Gençlerin geleceği konusunda ciddi bir rekabet sıkıntısı yaşatıyor. Bir sistem her sene değişir mi? Bu yıl müfredatı değiştiriyorlar. Ciddi ciddi, gelecek nesilleri şekillendirmek üzere değiştiriyorlar. Atatürkçülük, laiklik azaldı, evrim kuramı yok, cihat ve dinselleştirme var. İman hatip okulları sayısı arttı. 455 olan bin 452´ye çıktı. İmam hatipte öğrenci sayısı 70 bindi, bugün bir milyon 300 bin. Belki dua anlamında katkısı olabilir ama bilimsel anlamda, kalkınma da ne kadar faydalı olur, soru işareti taşıyor. Okul terkinde Avrupa birincisiyiz. Alternatifimiz toplumcu, laik ve bilimsel eğitim.”
………………………....
Google´dan sorup öğrenebilir miyiz?
Günümüzde eğitim ve öğrenmede ‘dokunma´ya dayalı pratiğe dikkat çeken, öğrencilerinin “Google´dan sorup öğreniyoruz, neden sınıftayız” yaklaşımlarıyla sıkça karşılaştıklarını belirten Yazar-Eğitimci Müslüm Kabadayı, Sanayi Devrimi 4.0 diye gerçekliğine dikkat çekti, yapay zekanın tehlikelerine karşı BM´nin aldığı kararı hatırlatarak, yapay zeka alanında çalışma ve yatırım yapan tekellerin bunu hangi amaçla kullanacağına dair denetimi kimin sağlaması gerektiğini sordu.
Süpürge ve Ayna derneklerinin sohbet konuklarından Müslüm Kabadayı, günümüzde ‘dokunma´ya dayalı öğrenme eğilimlerinin ağırlık kazanmaya başladığını söyledi. Öğrenmede dokunma yönteminin yüzde 20´lik oranına dikkat çeken Kabadayı, “Bugün okullarda, günlük hayatta herkes dokunmatik olmaya başladı. Artık yaşlıların da bilgisayar, akıllı telefon kullanıyor. Dokunarak geçtiğimiz şeylerin insan belleğinde öğrenmeye dönüşmesi yüzde 20 civarındadır. Ama bizzat yüz yüze ilişkiyle, öğrenmen-öğrenci diyaloğuyla, laboratuvar ortamında ve derslikte öğrencilerin bir arada öğrendiği ortamda bu oran en az yüzde 60´lara çıkıyor. İyi bir eğitim sistemi ve iyi bir öğretmen modeliyle bu oran yüzde 80´lere kadar çıkıyor. Dokunmatik ya da sürekli akan bilgilerin öğrenme oranının ne kadar düşük olduğunu görüyoruz” ifadesini kullandı.
Yapay zeka denetimi ve bilimsel, laik, eşit eğitim
Sendikalar, eğitimle ilgili dernekler ve kurumların eğitim sistemiyle ilgili palyatif çözümler üzerinde yoğunlaşırken öğrencileri yakından ilgilendiren Sanayi Devrimi 4.0 gerçekliğinin ve dokunmatik sanayi ve yapay zeka konusundaki sorunlara da işaret eden Kabadayı, şu değerlendirmeyi yaptı: “Dokunmatik sanayiden tutun da yapay zeka konusuna kadar çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Artık dünyayı, ülkemizi robotlar yönetecek, dolayısıyla BM bile bu tehlike karşısında önlem olarak bir karar aldı; yapay zekanın robotlar başta olmak üzere bilimde ve eğitimde kullanılması öyle bir noktaya gelecek ki, bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz gerçekliğin kimi işkollarında hayatımıza girdiğini farkediyoruz, artık o robotlar insan beynini ele geçirecekler, ülkeleri ve toplumları savaş başta olmak üzere çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya bırakacak bir süreç yaşanıyor. BM, yapay zekayla çalışan robotlar başta olmak üzere bilgisayar ve diğer teknolojik aletlerin insan beynini ve toplum yaşamını ele geçirmemesi için her ülkenin önlem almasını karara bağladı. Bir taraftan bu konuda çalışma yapan silah sanayi, başta bilgisayar olmak üzere internet ortamını ayarlayan tekellerin yapay zekayı hangi amaçla kullanacağına dair denetimi kim sağlayacak? Bu soruya karşı bizim üretmemiz gereken en önemli yanıt da gerçekten yapay zeka yerine insan zekasının ve aklının bilimsel, laik, parasız ve eşit bir eğitim sisteminde nasıl organize edileceğine dair ciddi kafa yormamız gerektiğini ortaya koyuyor.”
Köy Enstitüleri giddi, elemeci sistem geldi
Kendisi de Köy Enstitülerin devamı Düziçi Öğretmen Okulu mezunu olan Müslüm Kabadayı, bu modelin bir çok ülke tarafından geliştirilerek uygulamaya konduğunu aktardı. Kabadayı, Türkiye´de köy enstitüleri modelinin bu okulların 1954´te kapatılarak sınav sistemine dayalı ve elemeci anlayışın getirilerek deforme edildiğini kaydetti.
Gülen hareketi eğitime emperyalist bir müdahaleydi
Okullar arasında sınıfsal ayırım olduğunu, özel eğitimin teşvik edildiği 1990´lı yıllardan bu yana eğitimin paralı hale getirildiğini kaydeden Kabadayı, Özel Samanyolu Fen Lisesi´nin en yüksek puanla öğrenci aldığı döneme de dikkat çekerek, bunun devletin koruması altında gelişen Fethullah Gülen hareketinin ‘emperyalist proje olarak eğitime müdahale´ örneği oluşturduğunu söyledi. Kabadayı, şöyle konuştu: “İktidarın uzun yıllar koruması altında gelişen Fethullah Gülen hareketinin bir emperyalist proje olarak eğitime müdahale ettiğinin en açık örneğini sınavlarda birinci hale getirilen okullarıyla görüyoruz. Sınav sorularının nasıl çalındığını, kendi hocaların tarından nasıl hazırlandığını anlatmama gerek yok. Ankara örneğinde olduğu gibi Ankara Fen Lisesi sınavlarda birinciyken artık Samanyolu liseleri birinci hale getiriliyordu. Günümüze doğru geldiğimizde artık eğitim, tam bir yap boz tahtasına çevriliyor. Yönetmeliklerin hatta yasaların sıkça değiştirildiği br ülke haline geliyoruz. Sınavkolik bir sistemin örnekleri şu gerçekle karşımıza çıkıyor; o okulların hem okul bazında tek tek bölgeler olarak ve tür olarak da ayırıma tabi tutulduğunu görüyoruz.”
Eğitim piyasanın görünmez eline terkedilemez
Günümüz eğitim sistemini Küba uygulamasıyla karşılaştırmalı olarak da anlatan Kabadayı, Küba modelinin eğitimde eşitlikçi, özgürlükçü ve adil politika ve uygulamaların ancak kamusal bir bakış açısıyla kamu mülkiyetindeki kurumlar tarafından ve kamu otoritesiyle gerçekleştirilebileceğini gösterdiğini savundu. Kabadayı, yine Küba örneğinin eğitim alanındaki düzenlemelerin piyasanın görünmez eline terkedilemeyeceğini, bu düzenlemelerine ülkenin öncelikleri ve gereksinimlerine göre planlı ve kamusal bir biçimde gerçekleştirilmesinin zorunluluğunu ortaya koyduğunu kaydetti.
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55