Tarih: 07.08.2023 08:50

Deprem sergisi Ankara’da açılacak

Facebook Twitter Linked-in

“Öyle bir yere geldik ki… hiçbir sokağın adı yok” isimli sergi, Gölcük depreminin yıl dönümü olan 17 Ağustos'ta Ankara Konur Sokak’taki TMMOB Mimarlar Odası Ankara şubesinde açılacak. Sergi 28 Ağustos’a kadar açık kalacak.

Unutmaya/unutturulmaya karşı bir tavır olarak algılanmasının yanında kayıtların kollektif bir hafıza oluşturmasının da hedeflendiği sergiyle ilgili Antakya Sanat Kolektifi adına yapılan yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Orada kimse var mı’ çığlıkları hâlâ karabasanlarımızda yankılanıyor... Yaralarımız henüz kabuk bağlamadı...  Biz de ‘sanat sağaltır’ diyerek deprem temalı, Cemal Süreya'dan ödünç aldığımız iki dizeyi de başlık yaparak bir sergi hazırlamaya giriştik. Ama özellikle belirtmeliyiz ki Antakya Sanat Kolektifi olarak bu çalışmada ereğimiz sadece bireysel sağalma/rehabilitasyon değildir. Tek tek bölük pörçük kayıtların yani kişisel hafızanın, kolektif hafızaya dönüşmesine katkı sunmak amaçlarımız arasındadır. Zira biliyoruz ki ‘Türkiye’nin güçlü, köklü deprem hafıza mekânlarına ihtiyacı var.  Yalova’da inşa edilen Deprem Anıtı ve Adapazarı Deprem Müzesi dışında ciddi hafıza mekânları yok.’ İşte bu çalışmalar da gerçek tarih yazılımına ve hafıza mekânlarının oluşumuna katkı sunacaktır. Sanat – edebiyat yine toplumsal alt üst oluş dönemlerinde ‘kamunun vicdanı’ olacaktır.”

Depremin felakete dönüşmesini sağlayan faktörlerin, sistemlerin politika ve uygulamalarında aramak gerektiği vurgulanan aynı açıklamada, şu değerlendirmeye yer verildi: “Şehirleşme ve inşaat süreci deprem olgusu dikkate alınarak yapıldığında deprem, pekâlâ bir felakete yol açmadan, bir doğa olayı olarak kalır. (…) Depremin ilk gününden beri binlerce aile enkazların başında çaresizce bir kurtarıcı ekip bekledi. Binlerce insan yıkıntılara zamanında müdahale edilemediği için öldü. On binlerce insan özellikle 3-4 gün sıcak çorba bulamadı, tuvalet bulamadı, su, ekmek bulamadı. AFAD başta olmak üzere ilgili resmi tüm kurumlar ya işlevsiz ya da çok geç kaldılar. Değim uygunsa resmi kurumların büyük bir bölümü de âdeta enkaz altında kaldılar. ”(1)

İşte bu nedenle sergimize katkı sunan şairin biri “Bağıra bağıra  / Acı çeke çeke / Donarak, çürüyerek öldük / Enkazın altında! Kalanlarımız yaralarıyla baş başa şimdi.” (2) diye yazdı?  
Bir fotoğrafçı “Devlet nerede” haykırışını çok duyar olduk deprem döneminde. Devlet, işte tam da orda, yanı başında yıkılan binanın duvarında, çığlıklarımızda, ölülerimizin bedeninde, binayı çürük yapan müteahhidin cebinde, görevini tam yapmayan mimarın mühendisin eğitiminde... Duygusuz hissiz katran karası yüreğiyle...” diye not düştü çektiği bir fotoğrafın altına. (3)

Sorular ve yanıtlar çoğaltılabilir: 
Örneğin: Neden enkaz altından sağ çıkabilecek binlerce insan, nafile yardım bekleyerek, imdat çığlıkları atarak kan kaybından ya da soğuktan enkaz altında can verdi. “Kontrolsüz konutlaşmanın, daha doğrusu ranta, çıkara dayalı kontrolsüz şehirleşmenin sorumlusu kim? ‘İmar Barışları’nın, yapı denetimsizliğinin, aile kurumu hâline dönüşmüş, şirketleştirilmiş Kızılay’ın, AFAD’ın mimarı kimler?” Yüzleşme, hesap sorma ile birlikte gerçekleşmezse yaralar hep açık kalmaz mı?

İşte bu sorular makro ve mikro iktidarlar tarafından yanıtlanmayı bekliyor.” 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —