Akın Bodur
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından finanse edilen seminere Hatay, Osmaniye, Adana´dan sivil toplum kuruluşu yöneticileri ile gazeteciler katıldı.
İskenderun Aneman Oteldeki seminerin açılışında Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yardımcısı Yusuf Kanlı ve İGAM Başkanı Metin Çorabatır konuştu. Seminer hakkında bilgi veren proje koordinatörü Esra Yurt, Suriye´den gelen sığınmacılar konusunda farkındalık yaratmak, iki toplum arasında oluşan önyargıları azaltmanın amaçlandığını ifade etti. Proje süresi bir yıl olan seminerin Hatay´dan başladığını anlatan Yurt, Gaziantep, İzmir, Ankara ve İstanbul´da yapılacak etkinliklerle süreceğini söyledi.
Mülteci hukukunun Allah´ın emri olmadığını ve değişebileceğini ifade eden İGAM Başkanı Çorabatır da, günümüzde dünya tarihin en büyük mülteci krizinyle karşı karşıya olunduğunu belirtti. Yaşanan krizlerle birlikte uluslararası hakların doğduğunu anlatan Çorabatır, İnsan Hakları Beyannamesi, 1951´de mültecilere dair imzalanan uluslararası sözleşme, 1967´de kabul edilen protokol, Afrika Birliği Sözleşmesi, Cartagena Deklarasyonu ile BM ile mahkeme kararlarının da bunun belgesi olduğunu kaydetti.
'Mülteciliğin belirli koşulları olduğunu anımsatan Çorabatır, 'Sınırı geçen, sığınma başvurusunda bulunabilir. Ve bunlar 1951 tarihli uluslarakası sözleşmenin 51. maddesine göre cezalandırılamaz, geri gönderilemez. Aynı sözleşmenin 33. maddesi de mültecileri koruyor ve geri gönderilmesini önlüyor. 34. maddesi de vatandaşlık imkanını öngörüyor' değerlendirmesini yaptı.
Türkiye´nin 1951 (Cenevre) Sözleşmesine ´coğrafi kısıtlama şartı ile imza attığını anımsatan Çorabatır, mülteci hukukunun siyasi olmayan insani bir hukuk olduğunu belirtti. 1967 protokolünün coğrafi şart ve sınırı kaldırdığını ancak ülkelerin de bunu kabul etmeme hakkı bulunduğunu anımsatan Çorabatır, Cenevre Sözleşmesini coğrafi şartla uygulayan dünyadaki dört ülke arasında Türkiye, Monaco ve Kongo´nun da bulunduğunu ifade etti.
Mülteci ve sığınmacılara ilişkin son yıllarda yeni kavramlar ortaya çıktığını ve bunlar arasında ´geçici koruma, geri kabul, ikincil koruma, insani ikamet´in de bulunduğunu anlatan İGAM Başkanı Çorabatır, ülkemizin üç yıl önce çıkardığı Yabancıları Koruma Kanununun 91. maddesinin ´geçici koruma´yı öngördüğünü kaydetti.
Vatandaşlık için 5 yıl süresi Suriyeli sığınmacılar için geçerli değil
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Neva Öztürk, ülkemizdeki sığınmacılara ilişkin verdiği bilgide, 'Beş yıl Türkiye´de kalma ve diğer şartların sağlanması haliyle vatandaşlık kazanılması yönündeki kanundaki düzenleme, Suriyeliler açısından geçerli değil' dedi. Ülkedeki yasal uygulamalara ilişkin bilgi veren Dr. Öztürk, kesintisiz ikamet etme, diğer şartlarla vatandaşlığın kazanılması ve yetkili makam tarafından vatandaşlığın kazanılması halinin Türk Vatandaşlığı Kanunu´nda düzenlendiğini ifade etti. Geçici Koruma Yönetmeliği´ndeki bir hüküm nedeniyle Suriye´den gelen ve geçici koruma alanlaraçısından beş yıl ülkede bulunma halinin vatandaşlığa yol açan bir ikamet durumu olarak kabul edilmediğini anlatan Neva Öztürk, şöyle konuştu: 'Yönetmelik bize diyor ki ´bu kişilerin Türkiye´de bulundukları süre, ikamet süresi olarak sayılmaz ve vatandaşlığa erişmelerini sağlamaz´. Dolayısıyla bey yıl Türkiye´de kalma ve diğer şartların sağlanması haliyle vatandaşlık kazanılması yönündeki kanundaki düzenleme, Suriyeliler açısından geçerli değil.'
İstisnai yollarla vatandaşlık olabilir
Suriyelilerin başka yollarla vatandaşlık kazanabileceğini de belirten Dr. Öztürk, 'Bu kişilerin, Türk Vatandaşlık Kanunu´nun 12. maddesindeki istisna yoldan vatandaşlık kazanması söz konusu olabilir. Ancak vatandaşlık alacak bu kişiler içerisinde bilim, sanat, kültür ve eğitim gibi alanlarda ülkeye katkı sağlayabilecek oldukları takdir edilen bireyler ve uluslararası hukuktan kaynaklanan sebeplerle vatandaşlığa alınmaları zorunlu, uygun görülen kişilerin istisnai yoldan vatandaşlığa alınmaları söz konusu olabilir. Suriyeli bir kişinin, Türk vatandaşıyla üç yıl evli olması ve evliliğin devam etmesi durumu da kanunda sayılan şartlar arasında. Yani sadece kişinin Türkiye´deki ikametini düzenleme amacıyla veya alma niyetiyle yapılan bir evlilik olmadığının belirlenmesi gerekiyor. Kanunda bu konuda gerçek bir evlilik olması yönünde açık ve net hükümler var. Bu nedenle farklı sebeplerle yapılmış ve gerçek evlilik olmayan evliliklerin elenmesi gerekiyor. Evlat edinme yoluyla da vatandaşlık kazanması söz konusu. Bu şekilde Suriyeliler vatandaşlık kazanabilir ama beş yıl ikamet şartıyla vatandaşlık kazanmak onlar açısından söz konusu değil' diye konuştu.
´Mülteci demekle, mültecilik statüsü farklı şey´
Bir devletin ´toprak, insan ve egemenlik´ unsurundan oluşabileceğini anımsatan Dr. Öztürk, vatandaşlık bağının, devlet-insan arasında hukuki-siyasi ilişkiyi getirdiğini, korunmaması ya da korunamaması halinde bu bağın zayıflayabileceğini, o zaman bağın işlevini kaybettiğini anlattı. O tür kişilerin ´vatansız´ işlevi gördüğünü belirten Dr. Öztürk, zorunlu göçe tabi tutulanlara genel olarak ´mülteci´ demenin de yanlış olmayacağını belirtti ve 'Mülteci demek yanlış olmaz ama belirli statülerinin kazanılması da farklı şeydir' dedi.
´Şartlı mülteci´ uygulamasının sadece ülkemizde ifade edildiğini belirten Neva Öztürk, şunları ifade etti: 'Şartlı mülteci tanımı dünyada başka bir ülkede yok. Sadece bizde var. Bunun nedeni de Cenevre Sözleşmesinin coğrafi kısıtlama ile kabul edilmesidir. 1951 sözleşmesine göre mültecilik için beş neden var. Suriye olayında olduğu gibi artı nedenler de olabiliyor. Mültecilerin geri gönderilmesi de söz konusu değil. 1951 Cenevre Sözleşmesinin 33. maddesine göre geri gönderme ´yasak´tır. İnsan hakları Beyannamesinin 3. maddesi de bunu yasaklıyor. Ülkemizin 2014´te çıkardığı Yabancıları Koruma Kanununun 4. maddesine göre de bu durum yasak. Ancak 1951 sözleşmesi, ´iç güvenlik´ nedeniyle bunu istisnai olarak kabul edebiliyor. Ve geri göndermede, kötü muameleye uğramayacağı yere gönderilebilineceğine hükmediliyor.'
Türkiye ile AB arasında kabul edilen ´geri kabul anlaşması´ hakkında da bilgi veren Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öztürk, egemen devletlerin sınırlarına kimlerin girebileceğine ilişkin karar verme hakkının bulunduğunu, bu durumda geçici koruma altına alınanlara da vatandaşlık verilemeyeceğini söyledi. Öztürk, 'Ancak bu durum, onların vatandaş olamaycağı anlamana da gelmez. Çünkü, ülkemizin vatandaşlık kanununun 12. maddesine öre, istisnai yollarla vatandaşlık hakkı verilebiliniyor' değerlendirmesini yaptı. Suriyelilerin bayramlarda ülkesihne gidip-gelmesinin farklı bir uygulama olduğunu ve normal koşullarda geçici korumayı bitirmesi gerektiğini, ancak hukuken böyle bir düzenlemenin olmadığını da söyledi. Öztürk, geçici olarak koruma altına alınanların, kendilerine gösterilen illerde ikamet etmesi, kayıtlı oldukları yer dışına çıkmak istediklerinde izin almaları gerektiğini ve kanunda böyle bir kısıtlamanın bulunduğunu ancak uluslararası hukukta ´geçici koruma´ yönteminin bulunmadığını ifade etti.
9367,77%3,72
34,48% 0,07
36,21% -0,34
2960,09% 0,86
4956,37% 0,55