Geyik Böceği’nin imza günü TÜYAP’tan önce İskenderun’da

Geyik Böceği’nin imza günü TÜYAP’tan önce İskenderun’da

Recep Yıldırım yeni kitabı Geyik Böceği’nin ilk imza ve söyleşi etkinliğini İskenderun’da gerçekleştirdi.

Yönetim Kurulu başkanlığını da yaptığı Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği ve Evimiz İskenderun Süpürge derneklerinin dernekevinde gerçekleştirilen geleneksel sohbet toplantılarında kitabının yayın sürecini ve öykü sorunsalını ele aldı, okurlarının kitaplarını imzaladı.

Pandemi sürecinde yayın kararı alınan Geyik Böceği kitabının yayınının deprem sonrasına denk geldiğini belirten Yıldırım, kitabın adının Sarımazı’da piknikte üzerine düşen, nesli bile tükenmek üzere olan bir tür olduğunu öğrendiği böcekten, öyküsünün ise Kırıkhan’dan Kore’ye gönderilen askerlerle ilgili dinlediği bir gerçekliğe dayandığını anlattı.

ÖYKÜLERİNİN KAYNAĞI KUMBARASINDA BİRİKTİRDİKLERİ Mİ?

İmza öncesi gerçekleştirdiği söyleşide ilk kitabı Tammura’nın 4. baskı hazırlığında olduğunu ve ilgili ile karşılanmasının arkasında yatan etmenleri, ardından yayımlanan Geyik Böceği kitabındaki öykülerin ve mesaj süreçlerini ele alan Yıldırım, “Meddahlık geleneğinden gelen sözlü kültür çok da yazıya aktarılmamış. Tam yazıya aktarılacak dönemde; yani insanların okuma yazma, okullaşma oranının yükseldiği bir dönemde geçirmemiz gereken evrimi biz koşmuşuz. Birdenbire modernizm denilen, ya da postmodernizm denilen anlatı türleriyle karşılaştık” dedi.

YURTDIŞI TANINIRLILIĞI 3. BASKIYI GETİRDİ

Yıldırım’ın söyleşinden satır başları şöyle:

“İlk basılı eserim Tammura-Zeybek Sokağı hikayeleri. Burayı bilenler bilir, Zeybek sokağı buranın bir arka sokağı. Çocukluk insanın kumbarasıdır. ‘Orada ne biriktirdiysen hayat boyu onu harcarsın’. Ben de böyle başlamaya karar verdim. Yani çocukluğumda kumbaramda birikenlerle -ki, tammura kumbara, çömlek kumbara demektir- başladım. Gerçekten ilgi gördü. Belge Yayınları değişik kitaplar, bilimsel kitaplar basıyor. Yani sanat-edebiyat ürünü daha az. Ama biraz da Belge Yayınlarına da verdiğim bir söz vardı; buradaki çok kültürlü, çok dilli hayatı yazacağım sözüm vardı. Tammura’nın 3. baskısı bitti. 4.baskıya girecek. Yurtdışı satışı iyi gidiyor. İsveç, Fransa, Yeni Zellanda, Avustralya’ya satılıyor. Yurtdışı tanınırlılığı hayli yüksek bir kitap oldu. Zeybek Sokak burada; ama, çok içiçe, birlikte yaşanan Zeybek Sokak’tan çıkanlar dünyanın dört bir tarafında. Mesela, beni ilk konuşmacı olarak davet eden Ortodoks Kilisesi oldu. Ardından da dünyanın bir çok yerinden imzalı kitab talep edildi.

İNSAN ÖYKÜLERİNDEN POLİTİK ÖYKÜLERE:
TAMMURA’DAN GEYİK BÖCEĞİ’NE

Tammura ile insanların değişik öykülerini anlattım. Sonrası ne olmalı diye sordum. Kalemim politik öykülere daha yatkın. Bundan kastım bağıran, çağıran, slogan atan, insanları illaki belli bir yola götürmeye çalışan öyküler değil. Bu da öykünün ruhuna da aykırı zaten. Ama yazdıklarımın başka da bir adı yok. Çünkü, kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı bir modu yakalamak isterim. Yazdığım öykülerde ağırlıkla bu nitelikte insanlar var. Bundan dolayı da adı Geyik Böceği. Sarımazı’da piknikten üzerine düştüğünde tanıdığım, üzerinden ağır araç da geçse kendini kabuğuyla koruyabilen Geyik böceği, imge olarak yerleşti. Zırhın amacı içindekini korumak. Kim korunmalı, kimin içi güzel ve korunmalı? Bunun üzerine bir metafor gerçekleştirdim. Bir de baktım ki, gerçekten güzel insanlar var ve bu insanların dışarıdaki dünyadan, kötülüklerden kendilerini korumaları gerekiyor. Geyik böceği metaforu böyle ortaya çıktı. Okuduğunuzda farkedersiniz, hepsi iyi olmayı sürdürmek isteyen insanlar.

Tammura’da hepimiz çocuktuk. Biliyoruz oradaki çocuklardan kimi cezaevine girdi, başka şeyler yaptı. Ama çok sayıda da iyi insan, iyiliği sürdürmek isteyen insan kaldı. Bunların da bir biçimiyle anlatılması gerekiyordu. Oradaki bütün yaşanmışlıkları biraraya getiren, yaşanmışlıkları bir biçimiyle başkasına aktarmaya çalışan, ve bunu ‘evet, dünyada iyilik var’ düşüncesiyle yapmaya çalışan çor insan var ve ben bu insanları bir biçimiyle öyküsel anlamda biraraya getirmeye çalıştım.

POLİTİK ÖYKÜDEN NEYİ ANLAMAMIZ GEREKİYOR?

Politik öyküden, dışarıya bakan insanı anlamamız gerekir. Dönemsel olarak türkiye birtakım bunalımlar, depresyonlar yaşandı. Kime sorsan mutsuz, yalnız, depresif, sıkıntılı. İçine bakan insan kimliği ön plana çıkıyor. Herkes içine baktığında kimse öbürünün derdini anlamıyor aslında. ‘Yahu şu sussun da, ben anlatmaya başlayayım’ da… burada öykü çok değerli bir tür. Bir başkasına, başkasının içine bakabilmek, dinleyebilmek ve bir başkasıyla empati kurabilmek açısından değerli bir tür. Bunu şiirle yapamazsınız. Şiirin doğasına aykırı, yaparsanız da şiirden çok manzumeye dönüşür. Romanda yapabilirsiniz. Dovstoyevski, psikolojik romanın dünyadaki dehası. Lisedeyken Suç ve Ceza’yı okudum, Raskalnikov’da kendimi gördüm. Bir arkadaşım kendini oradaki ceza hakiminde, komiserde, tefecide kendini gördü. Dostoyevski aslında bir başkasının içine bakmış, başarısı da buradan gelir. Öykü bir başkasının içine bakabilmek, dünyasına girebilmek, penceresinden görmek için ideal türlerden biri.

“ÖYKÜ ÜZERİNE BİRAZ DAHA İYİ YOLDAYIZ”

Meddahlık geleneğinden gelen sözlü kültür çok da yazıya aktarılmamış. Tam yazıya aktarılacak dönemde; yani insanların okuma yazma, okullaşma oranının yükseldiği bir dönemde geçirmemiz gereken evrimi biz koşmuşuz. Birdenbire modernizm denilen, ya da postmodernizm denilen anlatı türleriyle karşılaştık. Bu doğal olarak şuna yol açmış; öykü denilen kesim entellektüel kesim, hikaye denilen kesim daha çok kahvelerde anlatılan, dedemizden, nenemizden şeyler gibi algılandı. Bu kötü bir katmanlaşma olmuş. Öykü yeniden keşfediliyor, tartışılıyor, değerlendirilmeye başlanıyor. 20 yıl öncesine kadar neredeyse öykü eleştirmeni yoktu. Çünkü romanın kısası olarak bakılmış. Şimdi bakıyorum çok değerli öykü eleştirmenleri var. Hem mesleki örgütler içinde öykü dergileri de çıkmaya başladı. Öykü üzerine biraz daha iyi bir yoldayız diye düşünüyorum.

SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN İKNA ÜZERİNE NEYE MARUZ KALIYORUZ?

Sosyal medya üzerinden paylaşılan hikayelerin konuları, kurgusu, taşıdığı değerlerle ilgili kaygısını dile getiren Yıldırım, “Öyküyü doğru kurgulamadığınızda , uzattığınızda yada söylemek istediğinizi doğru ifade edemediğinizde onun mantıksal örgüsünü yanlış kurduğunuzda sırıtır. Toplum öykü okumaya başladıkça, bundan biraz daha kurtulabilir düşüncesindeyim. Yani mental olarak biraz daha gelişir, o kadar nasıl biraraya getirildiğine dair mental kurgusu değişir, böylelikle de kötü hikayelerden uzaklaşmış oluruz. Öykü okumanın, derinlemesine okumak, yani analiz yaparak, nasıl anlatıldığına dikkat ederek okumanın çok yararlı olduğunu düşünüyorum."



"Vatandaşın feryadını duymanın zamanı gelmiştir"

Yollarda ağır tonajlı araçlara 'park yasağı'

"Demokrasi talebi, sokaklardan sandıklara taşındı"

Belen'de "Ramazan Çocuk Festivali"

Hatay'da Özgürlük Nevruz'u kutlaması

Down Sendromu Farkındalık Günü

Başkan Amaç'tan üretiye destek çağrısı

Baro Başkanı Tut: Hukuk devletini savunmaya devam edeceğiz

Şam Geçici Maslahatgüzarı'nın Hatay ziyareti

Kütüphane inşaatında inceleme

"ÇED Gerekli Değildir" sürüyor

Kaçak yapı şikayetinde 'işlem yok'

Beton santralleri ve hava kirliliği...

İSSOS tarihi mirası koruyacak

Gelişim Hastanesi, 20. yılında

CHP, 'ön seçime' devam ediyor

Grev 273. gününde

Hatay, kurak iller arasında

Üniversite alanına, 'sanayi alanı' kararı

İskenderun Engelliler, Avrupa Kupası'nda oynayacak

AÇKD: Dikmece’nin yüzde 80’ine el konuldu

Atık bertarafına 50 milyon hibe çabası

Çalışkan: Hatay kutlama değil, çözüm bekliyor

Muammer Aksoy Caddesi 3 şeritli oldu

Suriye'deki katliam Cevevi'ne protesto edildi

Kurum, 'fahri hemşehrilik beratını' aldı

HTO'dan 56 hekime plaket

Hekimler 14 Mart'ta buluştu

"Tozlu havada maske kullanın"

Prof. Yılmaz'dan gastroenteroloji bilgilendirmesi

Yükleniyor

  • BIST 100

    10228,40%0,39
  • DOLAR

    39,81% 0,04
  • EURO

    46,88% 0,27
  • GRAM ALTIN

    4275,38% 0,39
  • Ç. ALTIN

    6808,69% 0,00