Tarih: 18.07.2019 11:36

İHD 33 yaşında

Facebook Twitter Linked-in

İskenderun/SES

 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 kişi tarafından kurulan İHD´nin amacının 'İnsan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak' olarak formüle edildiğini ve bu ifadenin İHD Tüzüğünde de yer aldığını anlatan derneğin İskenderun Şube Başkanı Coşkun Selçuk, İHD kurucular arasında mahpus yakınları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar, hekimler, mimar ve mühendisler, öğretmenlerin bulunduğunu ifade etti.
İHD İskenderun Şube binasında dün düzenlediği basın toplantısında konuşan Selçuk, 'İHD, kurulduğu 1986´dan beri Türkiye´nin demokrasi ve insan hakları sorunu olduğunu ifade etmekte ve bu sorunun giderilmesine katkı sunmak için mücadele etmektedir. İHD´nin bu mücadelesi Türkiye´de insan hakları bilinci ve kültürünün oluşmasına önemli katkılar sunmuştur. İnsan hakları ve demokrasi mücadelemizin en önemli amaçlarından birisi 82 Anayasasının reddi üzerinden yeni ve demokratik bir Anayasa yapılmasına katkı sunmaktı. Ancak Türkiye temel sorunlarını çözemediği için demokratikleşme yerine daha anti demokratik bir anayasal rejime kaymış durumdadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye tabir edilen bu sistemin en bariz karakteri anti demokratik olmasıdır. Türkiye´nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözülememesinin yarattığı ağır tahribatlar devam etmektedir. İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Türkiye´nin demokratikleşebilmesi bakımından Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmesinin zorunlu olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Türkiye´de demokrasi ve insan hakları alanındaki gerileme ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Ancak insan hakları mücadelesini kesintisiz olarak yürüttüğümüz 33. yılda önemli bazı tavsiyelerde ve taleplerde bulunuyoruz' değerlendirmesini yaptı.

İHD: Yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç var
Tavsiye ve önerilerde de bulunan İskenderun Şube Başkanı Selçuk, önerileri arasında şunlara da yer verdi: 'Türkiye´nin demokratikleşebilmesi için gerçek bir çatışma çözümü gerçekleştirmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Türkiye´nin, Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ihtiyacı bulunmaktadır. Bununla birlikte, eşit yurttaşlık hakkı talepleri, ötekileştirilen tüm toplum kesimlerinin insan hakları taleplerini kabul edecek yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. ürkiye´nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni ve demokratik Anayasa yapılmadığı sürece darbeci generaller tarafından yapılmış 82 Anayasası üzerinde yapılacak değişikliklerin çözüm getirmesi mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli diye isimlendirilen değişikliklerin bariz özelliği tek kişi yönetimi olmasından ibarettir. İfade özgürlüğü demokrasinin temelidir. Demokrasiye giden yolun açılabilmesi için ifade özgürlüğünün mutlaka sağlanması gerekir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü sağlanmadan demokrasiye giden yolun açılması olası gözükmemektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaşanan ihlaller ve diğer ayrımcılık türlerinin yol açtığı ihlaller ve her türlü ayrımcılığa yol açan politikaların, pratiklerin ortadan kaldırılması son derece önemlidir. Her türlü ayrımcılığa yönelik mücadelemiz kesintisiz şekilde devam edecektir. Türkiye´de son iki yılda yapılan seçimler göstermiştir ki demokrasi, insan hakları ve barıştan yana güçlü bir toplumsal muhalefet bulunmaktadır. Toplumsal muhalefetin en geniş tabanda demokrasi ve insan hakları ilkesinde birleşik mücadele yürütmesi halinde sosyal mücadele ile Türkiye´nin demokratikleşmesi sağlanabilir. İnsan hakları savunucuları olarak bu mücadelenin içerisindeyiz. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi kendisini bağımsız ve tarafsız yargıda gösterir. Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadan adaletin yerini bulması mümkün değildir. Siyasi iktidarın açıkladığı yargı reformu stratejisinin hayata geçirilmesi için kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı Anayasal düzenleme yapılması gereklidir. Türkiye´nin en önemli sorunlarından birisi devlet içi çete yapılanmalarının tasfiye edilmemiş olmasıdır. Kontrgerilla gerçeğinden sonra Fethullah Gülen örgütünün devlet içindeki varlığının askeri darbe girişimine kadar kendisini göstermesi tehlikenin ne kadar büyük olduğunu ortaya koymuştur. Ancak tasfiye edilen yapıların yerine yeni yasa dışı yapılanmaların oluşmaması için demokratik yönetim şarttır. Bununla birlikte cezasızlık politikası ve kültürüne son verilerek, suç işleyen devlet görevlilerinin korunmasından vazgeçilmelidir. Otoriterleşme ile birlikte ekonomik ve sosyal haklardaki gerileme artarak devam etmektedir. İşkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pratiklerde bilhassa OHAL´in ilanından sonra ciddi bir artış olduğu hak ihlalleri raporlarımızla belgelenmektedir. Cezasızlık politikası bu ihlallerin incelenmesinin önünde engel teşkil etmektedir. İktidar, darbe girişiminin bastırılmasına rağmen ilan ettiği OHAL´i iki yıl uygulamış ardından 7145 sayılı yasa ile OHAL´i adeta üç yıllığına uzatmıştır. OHAL´in etkilerinin silinmesi için OHAL ihraçları, tüm haksız ve hukuksuz uygulamaların geri alınması ve mevzuatın gözden geçirilerek normalleşmeye geçilmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki OHAL zamanında zarar gören sadece ve sadece temel hak ve özgürlükler ile bu özgürlükleri kullanan kişilerdir. Türkiye´de insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine oldukça önemli katkıları olan İHD´nin ve insan hakları savunucularının insan haklarını savunma hakkı kabul edilmelidir. İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir.'




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —