Sadet Berkyürek/SES
Sennur Sezer ile Ahmet Ada´ya ithaf edilen, her şairden fotoğrafı okuyan bir şiirle sergilenen kapı fotoğraflarının ise çekildeki kıta, ülke, kent bilgisi ise yeralmıyor. Hataylı şairler standında sergi kitabının imza ve söyleşini de gerçekleştiren Adil Okay, şiirlerin toplama olmamasını, şiirlerin birlikte sergilendiği her bir fotoğraf için yazılmış olmasını bu çalışmanın zor olsa da özgün yanını oluşturduğunu söyledi. Okay, bunun sergi izlenimleri arasındaki en güçlü algıyı oluşturmasını ise çalışmanın moral etkilerinden biri olarak yorumladı.
Sergiye ilişkin Okay´ın değerlendirmesi şöyle: “Bunun için onlarca şairin kapısını çaldım, hepsinden de birbirinden güzel yanıtlar aldım. Bu şairlerden ikisi bu gün yaşamıyor. Sevgili hocalarım Sennur Sezer ve Ahmet Ada hem birer şiirleriyle sergiye katkıda bulundular hem de bana çalışmamda moral verdiler. Sergi açıldıktan ve “Şair Kapıları” adıyla kitap olarak yayınlandıktan sonra ikisini de kaybettik. Bu nedenle Hatay Kitap Fuarı´nda açtığım bu sergiyi onlara, Sennur Sezer ve Ahmet Ada´ya ithaf ediyorum.”
40 şaire sordum 40 kapının tılsımını
Fotoğraf/şiir sergisinde Adil Okay, kapılar ve şiirlerine ilişkin bir de metin paylaşıyor. “40 şaire sordum 40 kapının tılsımını” başlıklı metinde Okay, şunları yazmış: “Her şairin bir kapısı var. her kapının bir açanı kapayanı… Her daim açık kapılar da var elbette. Gar ve otogar kapıları gibi. Gidip gelenleri usulca selamladıkları fark edilmeyen kapılar… Modernizmin aklı tüm kapıları ardına kadar açmadı. Hala avama kapalı kapıların olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Saraydan müzeye dönüşen Louvre´un kapısının önünde düşündüm tüm bunları. Sonra Afrika´da Berberilerin sıcaktan korunmak için toprak altına yaptıkları evlerin kapısını çaldım. Ekmek ve çay ikram ettiler bana. Lübnan´da enkaza dönmüş Filistin Mülteci kasabası Reşadiye´de şarapnel parçalarıyla delik deşik edilmiş bir evin kapısını fotoğrafladım. Suriye´de ‘Bab Antakya´ tabelasının önünde deklanşöre bastım… 18 yıl sürgünden sonra döndüğüm ülkemde çocukluğumun izlerini sürdüm. Antakya´da yaşadığım avlulu evlerden birini buldum. Geçen yarım asırda rengi solan, yosun bağlayan kapımızı çaldım. Br sürgü sesi ‘kim o´dan önce geldi. Buyur edildim içeri. Velhasıl 40 yıl boyunca çalarak kapıları, günlerin 25. saatini, dünyanın eşref vaktini arayıp durdum. Açamayınca sın kapılarını dönüp 40 şaire sordum, 40 kapının tılsımını. 40 yanıt geldi. 40´ı da birbirinden farklı…”