Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir, kıyı kenar çizgisine ilişken yeni birg elişmenin olmadığını ifade etti.
Antakya´da uydu üzerinden yayın yapan HRT´ye konuk olan Nehir, kentte sorun olan kıyı kenar çizgisine ilişkin yaptığı değerlendirmede, şöyle konuştu: 'Yeni bir şey yok. Aynı yerde, aynı noktadayız. Kıyı kenar çizgisi mağdurları 1960´lı yıllara dayanır. 1960´lı yıllarda dönemin valisi, dönemin ilçe belediyesine bir talimat verilir ve denir ki ´şu kıyı bandında belirli bir bölgeyi mevzi imar planı yapın ve orada ürettiğiniz parselleri bir şekilde vatandaşa devredin, satın.´ Bununla ilgili vatandaşın oradaki bu parsellerden mülk edinmesi için bir teşvik yapılır. Vatandaş gider, o mülkü edinir, ihaleye girer ve satın alıp, bedelini de öder. Orada ilk ev yapan kişiye de dönemin valisi teşvik amaçlı devletin araçları ile taş, malzeme gönderir. Aradan 30 yıl geçer ve 1990´larda Kıyı Kanunu ortaya çıkar. Kıyı Kanunu kıyı çizgisinin çizilmesi gerektiğini kıyı kenar çizgisi çizildikten sonra da kimi vatandaşların devletin o teşviki ile satın aldığı o mallar kıyı kenar çizgisi içerisinde kalır. Ve yasa, kıyı kenar çizgisi ile denizin kırıldığı dalga arasındaki bütün imar ve yapılaşmaların tapuları iptal edileceğini ifade eder. Şimdi devlet o noktada fikir değiştiriyor. Aynı devlet bu insanlara inşaatlarınızı burada yapın diye ikna etmişti, bu süreci desteklemişti. Aradan bir süre daha geçer ve tapular bilabedel yani bedelsiz iptal edilir. Vatandaş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´ne başvurur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ni bu uygulamasından kaynaklı cezalandırır. O bedelsiz el koymadan kaynaklı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´ne başvuran vatandaş o mahkemeyi de kazanınca iç hukuk yolları yeniden açılır. Vatandaşlara yeniden bedel talep etme hakkı doğar. Bu sefer kamu idareleri vatandaşa der ki; ´sizin 10 yıllık bir süreniz var. Bu 10 yıllık süre içerisinde eğer iç hukukla ilgili davalarınızı açıp sonuçlandırırsanız mahkemelerin takdir ettikleri kadar size bedel ödeyeceğiz, eğer 10 yıllık süreyi aşarsanız sizin hakkınız ölüyor. Sizin burada artık hiçbir şekilde dava etme hakkınız da kalmıyor´ şeklinde karar çıkar. Aslında bu bugün de devam eden bir süreç. Vatandaş şu konuda sıkışıyor; 10 yıllık süre içerisinde eğer dava edip, mahkemenin takdir edeceği bedel ne ise o parayı alırsam bu bir kazanç olabilir ama bu işi yapmasam malım hepten bedavaya gidecek. O zaman vatandaş şuna mahkum ediliyor ya dava açıp mahkemenin takdir ettiği miktarı alırsın ya da hiçbir bedel talep etmeksizin bu haklarından mahrum olursun şeklinde bir durum ile karşılaşıyor vatandaş. Bugün ki durum ise vatandaşın bir kısmı dava açmış mahkemelerin takdir ettiği miktarda bir para almış ki biz de belediye olarak orada tapu iptali sebebi ile vatandaşın maruz kaldığı baskının altında kaldık, dava açtık ve oradaki belediye mülkleri için bir bedel almıştık. Bedel ödendi ancak mahkeme kararında ´yıkıyoruz´ diye bir karar yok. Yıkım kararı çıkmadan önce de orada vatandaşın onu kullanma hakkı olur. Ya da yeniden bir dava açılır, orada bir yıkım kararının alınması gerekir. Bazı vatandaş bu noktada, davasını yeni açtı, bazılarının da bu davayı açmasına 7-8 yıl var. Burada bir adaletsizlik olacak. Bugün devlet olarak bir taraftan vatandaşın malını yıkalım, üç gün sonra henüz davasını sonuçlandıramamış vatandaşların evleri kalacak, çünkü daha dava sonuçlanmamış. Bu adaletsizliği sağlamayalım diye, vatandaşlar arasında bu rahatsızlıklar oluşmasın diye bana göre şöyle olabilir ki bununla hem o yerlerin ekonomik değerleri tükenmiş olur. Zaten biz yeni bir şey yapılmasına izin vermiyoruz, destekler yapılmasına izin vermiyoruz. Bu binalar ekonomik ömrünü tüketene kadar bu binalar kullanılmalı.'
9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01