Sadet Berkyürek/İskenderun
Krizin Ekim´den itibaren koşulları ağırlaştıracağını 2019´un ilk 6 ayından itibaren kısmi iyileşmeler bekleneceğini söyleyen Aydoğanoğlu, emek ve meslek örgütleri ile muhalif partilere ‘krize ve kriz fırsatçılarına karşı´ bir araya gelmeleri çağrısında bulundu.
İskenderun Yelken Düğün Salonu´nda Cumartesi günü Ayten Eröksüz´ün yönetiminde gerçekleştirilen, Türkiye´de ağırlaşan koşullar, buna karşı alınan önlemler ve önerilerin ele alındığı panelde Eğitim-Sen Eğitim Uzmanı Dr. Erkan Aydoğanoğlu, Türkiye ekonomisinin ç pazarı koruyucu, yani yerli ve milli yapısından 24 Ocak kararlarıyla ithalata, borçlanmaya, sıcak paraya dayalı rekabetçi bir modele açıldığını ve AKP´nin 1980 24 Ocak kararlarını en iyi, en başarılı şekilde uygulayan parti olduğunu belirtti.
“24 Ocak kararlarının en başarılı uygulayıcısı AKP´dir”
Aydoğanoğlu, “Hatırlayalım, Türkiye kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriyken bugün bulgurundan nohutuna, pirincinden samanına kadar herşeyi ithal eden bir noktaya geliyor. Bir top kağıt geçen sene 1 liraydı, bugün 25 lira. Herkes tuvalet kağıdındaki artışı tartışıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi 24 Ocak 1980 kararlarını en iyi, en başarılı şekilde uygulayan partidir. Bu açıdan bir takdiri hakkediyor. Birebir uygulamıştır ve Kenan Evren mezarında huzur içinde uyuyor. Çünkü onun yapamadığını bu iktidar yaptı. Her anlamda yaptı. Sadece ekonomide değil. Toplumsal yaşamda kutuplaştırma olsun, mezhep ayrıştırmaları olsun… O kutuplaştırma dili üzerinden çok güzel yollarına devam ettiler, memleketi yönettiler” diye konuştu.
“Kim zenginleşti? Biz mi?”
2002´den önce Kemal Derviş´in Dünya Bankası´ndan gelip ekonominin başına geçtiği dönemde yerli ve milli olan üretim alanlarının IMF´nin talimatları doğrultusunda özelleştirildiğini hatırlatan Aydoğanoğlu, yaşanan olağan krizin dışında iktidar partisinin aldığı kararların topluma yansımanın yaşattığı bedellere de dikkat çekti. Aydoğanoğlu, şunları söyledi: “Forbes dergisine göre Türkiye´de 2002 yılında sadece 4 dolar milyarderi varken, aradan geçen 16 yılda, TL´de yaşanan aşırı değer kaybına rağmen, dolar milyarderi sayısı Mart 2018 itibariyle 40´a çıktı. Şimdi sokağa çıksanız, normal vatandaşa sorsanız, ‘ne güzel zenginleşmişiz işte´ diyebilir. Böyle anlar insanlar. Demek ki Japonya bizden kötü durumda. Çünkü Japonya´nın 35 tane dolar milyarderi var. Gerçeği ne bu işin? Bir ülkede dolar milyarderi ne kadar çok ise o ülkede yoksul, işsiz, aç , sefil vatandaş sayısı o kadar çoktur. Türkiye´nin zenginleştiğini söylüyorlar. Yanlış değil, ama eksik. Kim zenginleşti? İçinizde zenginleşen var mı? Zenginleşen yandaşlar, hükümet ile ilişki kurup ihale alanlar. Onlar üzerinden bir zenginleşme söz konusu.”
“Yerel seçim öncesi şirketler yine desteklenir. Çünkü…”
Hazine ve Maliye Bakanlığı´nın 2002-2018 birinci çeyrek dış borç stoğunu karşılaştıran Aydoğanoğlu,Türkiye´nin Arjantin´le birlikte dünyada çok ciddi bir risk taşıdığını, bu riskin Avrupa ve dünya ekonomisini de etkilediğine işaret etti. Geçtiğimiz yıl kredi garanti fonundan KOBİ´lere verilen 250 milyar liranın büyüme olarak yorumlandığını, yerel seçim öncesinde de bunun deneneceğini ifade eden Aydoğanoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Çünkü yerel seçime batma noktasına gelmiş bir ekonomiyle gitmek istemezler. Ama kimse işçinin kredi kartı borcunun en azından faizlerinin silinmesini söylemeyecektir. Ama yandaş holdinglerin borçlarının sadece faizlerini değil, ana parasını da siliyorlar. Anlaşılması açısından Türkiye´deki büyümeyi hormonlu büyüme olarak adlandırıyorum. Şişirilmiş bir büyüme rakamı var çünkü.”
“2019´un yarısına kadar etkisi sürer”
Ekim ayında piyasaların durağanlaşacağını, önümüzdeki 3 ay ile 2019´un ilk 6 ayında eksi büyüme olacağını, 2019 Haziran´ından sonra iktisatçıların iyileşme görüşebileceği görüşlerinin bulunduğunu, ancak uluslararası bir finans krizinin beklendiğini de sözlerine ekleyen Aydoğanoğlu, 24 haziran seçimlerinin ardından iktidarın ekonomide daha güçlü bir yükselme vurgusunun yerini Rahip Bronson gibi gerekçelere bıraktığını hatırlattı Aydoğanoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Rahip 2 senedir tutuklu, kimi kandırıyorsunuz. Nasıl ki 2001´de Ahmet Nejdet Sezer anayasa kitapçığını Ecevit´e attı diye kriz çıkmadıysa, bugünkü kriz de rahip tutuklandı diye çıkmadı. ‘Yabancı dış güçlerin saldırısı´ gerekçesinin maalesef memlekette alıcısı var. Gözümüzün önünde bir tiyatro oynanıyor. Gerçekler ortada, şimdiden sorgulamalıyız. Bunlar daha iyi günlerimiz. Bu daha krizin başlamamış hali. Ekimde göreceğiz enflasyon oranını. Şu anda Türkiye´nin en büyükleri arasındaki 85 holdingi batma noktasına gelmiş, bankalardan yeniden yapılandırma talebinde bulundular, hükümette kolaylık sağlanması talimatı verdi.”
“Mesele AKP değil, sistem meselesi”
Meselenin kişisel olmadığı gibi tek başına bir Erdoğan ya da AKP meselesi de olmadığını, sorunun sistem olduğunu aktaran Aydoğanoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bugünkü kriz iddia ediyorum Türkiye Cumhuriyeti´nin en ağır ve en uzun süren krizi olacaktır. Faiz arttırımları çare olmayacaktır. Ekonomi politikalarının değişmesi gerekir. Bölüşüm ilişkilerinin değiştirilmesi gerekir ki, bu da sistemin sorgulanmasını getirir. Tüketime, inşaata dayalı modelden üretime dayalı, tarımı koruyucu modele konulmalı.”
Krizde ilk adımın istihdamın daraltılması, işçi çıkartmaların yaşanması şeklinde atılacağını ve krizin bir sopa olarak kullanılarak ücret artışının enflasyonun altında kalacağını, yasası geçen kiralık işçilik döneminin başlayacağını ifade eden Dr. Erkan Aydoğanoğlu, “Krizin sorumlusu siz değilsek, bedelini ödemek bize mi düşer. Krizi kim çıkardıysa bedelini onlar ödesin. Yeni sloganımız budur.”
“Kriz fırsatçılarına karşı birleşilmeli”
Aydoğanoğlu, ekonomik krize karşı şu önerilerde bulundu: “Yerli ve yabancı sermayeye kaynak aktarmayı hedefleyen yüksek maliyetli tüm ‘projeler´ (Şehir Hastaneleri, Eğitim Kampüsleri, Kanal İstanbul vb) iptal edilmeli, temel kamu hizmetlerinden asla tasarruf yapılmamalıdır. Ekonomik kriz sürecinde yeniden gündeme getirilmesi beklenen kıdem tazminatının fona devrinden vazgeçilmeli, hak eden herkesin kıdem tazminatı alması devlet güvencesi altına alınmalıdır. Sermayeye kaynak aktarmayı hedefleyen ‘fon ekonomisi´ uygulamalarından (Bireysel Emeklilik, Varlık Fonu vb) vazgeçilmeli, ‘İşsizlik Sigortası Fonu´nda biriken kaynaklar sadece işsizler için kullanılmalıdır. Güvenceli istihdamın korunması ve geliştirilmesi temel yaklaşım olmalı, taşeron, geçici ve sözleşmeli istihdam uygulamalarına son verilmelidir. 2019 bütçesi yerli ve yabancı sermayenin değil, halkın acil ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Muhalif siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri ekonomik krizi bütün yönleriyle teşhir etmeli, krize ve kriz fırsatçılarına karşı örgütlü mücadeleyi somut talepler üzerinden yürütmelidir.”
Falakoğlu: Gerçeği gizlemek isteyecekler
Panelin konuşmacılarından Evrensel Ekonomi Editörü Bülent Falakaoğlu da yaşanan gelişmeleri “Ülkeler batmaz. Ekonomik dalga gelir, enkaz bırakır. Asıl sorun bunun kime fatura edileceğidir” şeklinde değerlendirdi. “TOBB Başkanı, ‘Reel sektörün borcu 81 milyondur´ diyorsa, Merkez Bankası yüzde 6 faiz artırıyorsa ortada büyük bir enkaz var demektir” diye konuşan Falakaoğlu, bugün enkazın faturasının halka çıkarılmaya çalışıldığını savundu. Ticaret savaşları, AB ilişkileri, Suriye savaşı gibi gelişmelerin ekonomideki gidişatı derinleştireceğini de vurgulayan Falakaoğlu, “Gerçeği gizlemek için ‘dış güçler´, ‘bayrağa saldırı´, ‘ezana saldırı´ yerlilik-millilik ajitasyonuna daha fazla sarılacaklar. Siyasetimizi faturayı yıkmak isteyenlerle faturayı ödemesi istenenler arasına koymak gerekir” dedi.