Akın Bodur/İskenderun
Arsuz'da Suriye uyruklu gayrimüslimlerin 23 parselinden oluşan 800 dönüme yakın arsa, tarla ve bahçenin sahte evrak ve belgelerle el değiştirdiği öne sürüldü. Arsaların değerinin 300 milyon lira olduğu belirtiliyor. Lübnan'dan Hatay'a uzanan ve uluslararası düzeyde usulsüzlük ve sahtecilikte sorumlu olanların cezalandırılması istendi.
Arsa-tarlaların el değişiminde sahte evrak-belgeler kullanıldığını ifade eden avukat Necati Yıldız, İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı suç duyurusunda, Lübnan'da aynı adreste oturan 8 kişi ile Arsuz'da oturan 1 kişi ve onunla iş birliği yapanlar ile görevini kötüye kullanan ya da ihmal ede kamu görevlileri hakkında işlem yapılmasını istedi. El değiştiren arsalara 'ihtiyat-i tedbir' kararı uygulanmasını isteyen avukat Yıldız, sorumluların "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma; Suç örgütü yönetme; Suç örgütü üyeliği; Suç örgütüne yardım etme; Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama; Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi; Görevi kötüye kullanma; Görevi ihmal; Sahtecilik; Kanuna karşı hile ile maliye hazinesine ait malları gasp etmek" suçlamasıyla cezalandırılmasını talep etti. Savcılığa yapılan 14 sayfalık başvuruda, 28.05.1927 tarih ve 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabele-i Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun; 13.01.1939 tarih ve 2/10250 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı; 14.2.1942 tarih 2/17317 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı; 18.11.1957 tarih 4/9697 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı; 01.10.1966 Tarih ve 6/7104 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı; 25.09.1967 Tarih ve 6/8890 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Suriye uyruklu kişilerin Türkiye’deki mevcut bütün taşınmazlarına tahdit getirildiği 17.10.1966 tarihli yönetmelik ve 25.09.1967 Tarih ve 6/8890 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile miras hukuku bakımından da tahdit getirilerek bu tarihten itibaren miras yoluyla devir ve intikal yapılmasının da yasaklandığı anlatıldı.
"Devletin taşınmazlarına çökmüşler"
İsimleri belirtilen kişilerin 2018 yılında Hatay 2. İdare Mahkemesinin 2018/438 Esas sayılı dosyası ile Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı’na Arsuz'daki yüzlerce dönüm büyüklükte 23 adet parselin mürisleri Corcet Sayeg’e ait olduğunu ve parsellerin üzerindeki "1062 Sayılı Kanun Gereğince Hazinece El Konulmuştur" şerhinin kaldırılması konusunda dava açtığını, Hatay 2. İdare Mahkemesi'nin 18.09.2019 tarihinde 2019/687 sayılı kararı ile davacıların şerhin kaldırılmasına karar verdiğini, Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı vekilinin karara karşı istinaf başvurusunda bulunduğunu ve Adana Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2020/1020 Esas ve 2021/149 sayılı kararla istinaf başvurusunu red ederek, yerel mahkeme kararı kesinleştiğini anlatan Yıldız, başvurusunda şunlara yer verdi: "Mahkeme kararı kesinleşince Arsuz Tapu Müdürlüğü tapu kütüğü üzerindeki şerhleri kaldırıyor. Şerh kalkar kalkmaz bu kişilerin vekalet verdikleri Setrak Daoud Ghazarıan aracılığıyla tapuları başkalarına satıp devir ediyor. Devir alanlar da hemen başkalarına devir ediyor (İşlemlerin hukuksuz olduğunu bildiklerinden birkaç el değiştirerek kendilerini güvence altına amacı gütmüşlerdir). Her şey normal ve hukuki görünüyor. Aslında olayda çok vahim derecede hatalar ve hukuksuzluklar bulunmaktadır. Aynı zamanda suç teşkil eden eylemler de söz konusu. Yabancı uyruklu kişiler ve onlara yardım edenler aslında suç örgütü oluşturmak suretiyle devletin taşınmazlarına çökmüşlerdir."
"Dava açan kişilerle, tapuları devir edenlerin hepsi aynı değil"
Lübnan vatandaşları Setrak Daoud Ghazarıan adlı kişiye mirasçı olarak vekalet veren Christiane Paul Cassia, Bernard Paul Cassia, Silva Jeanette Richard Mumford, Jean Paul Lucian Cassia, Julian Lucian Cassia, Karen Jacques Cassia, Stephanie Patricia Lucian Cassia'nın 23 parseli Setrak Daoud Ghazarıan'a verdikleri vekaletle üçüncü kişilere devir etikleri ifade edilen suç duyurusunda, devredilen parselelrin Hatay'ın Arsuz ilçesinde ve Akçalı Mahallesi 344, 391, 430, 126, 139, 261, 274, 476, 510, 625, 639, 2580 nolu parseller, Ekver Mahallesi 158, 171 nolu parseller, Arpaçiftlik Mahallesi 93 nolu parsel, Kabev Mahallesi 147 nolu parsel, Gökmeydan Mahallesi 42, 145, 148, 150 nolu parseller, Arsuz İlçesi Beyköy Mahallesi 280, 331 nolu parseller, Arsuz İlçesi Madenli Mahallesi 276 nolu parsel olduğu belirtildi.
Avukat Yıldız, savcılığı yaptığı başvuruda, "Hatay İdare Mahkemesinde dava açan kişiler ile tapuları devir eden kişiler hepsi aynı değildir. İdare mahkemesinde dava açan bazı kişilerin isimleri kısmen farklıdır. Davada taraf olmak için ve tapuda işlem yapmak için tarafların tam isimlerinin bir harf dahi eksik ve farklı olmadan belirli olması zorunludur. Murisleri olduğunu iddia ettikleri Corcet Sayeg’in ismi tapu kayıtlarında, veraset ilamında, mahkeme kayıtlarında defalarca farklı farklı yazılmıştır. Bu kişinin ismi çeşitli belgelerde Corcet Sayeg, Corcet Sayeğ, Corcet Sayegh, Jorjet Sayeg, Georgetta Sayegh olarak zikredilmiştir. Murisin ismi ve varlığı konusunda dahi bir netlik ve kesinlik olmadan mahkemece karar verilmesi hukuka aykırıdır. Devletimizin resmi kayıtları ve mahkeme dosyalarındaki belgelerden anlaşıldığı üzere Hatay’da 1924 tarihinde yapılan Fransız nüfus sayımında Corcet Sayeg’in Suriye uyruklu olduğu kayıtlarda yer almaktadır. Corcet Sayeg ve kardeşleri ile 3. şahıslar tarafından daha önce 'şerhin kaldırılması' için birkaç defa idareye başvurmuşlardır. Talepleri her defasında idarece red edilmiştir. Ardından yerel mahkemece ve Danıştay tarafından davaları red edilmiştir. Kesinleşmiş bir mahkeme kararı varken aynı konuda yeni ve kesin delil yoksa tekrar dava açılamaz."
Belge ve mahkeme kararlarına göre "Suriye uyruklu"
"İdare mahkemesinin 13.01.1939 tarihinde Hatay’ın Suriye vilayeti olduğu iddiası ve bu nedenle Hatay’da yaşayan herkesin Suriyeli olduğu iddiası en hafif deyimi ile tarihi çarpıtmaktır. 02.09.1938’de Hatay Devleti kurulmuştur. Hatay Devleti daha sonra 29.06.1939’da Türkiye’ye ilhak kararı almıştır." değerlendirmesinde bulunulan savcılığa yapılan başvuruda şunlar yer aldı: "İdare Mahkemesi dava dosyasında Corcet Sayeg’in 04.01.1940 yılında yani tercih hakkının kullanılacağı son günde Lübnan uyruğuna geçtiği iddiasını belgeleyen bir delil olmamasına rağmen davalı idare vekilinin buna karşı çıkmaması ve hatta kabul etmiş olması ya ihmalen ya da kasıtlı bir şekilde davanın kaybedilmesine sebebiyet vermiştir. İdare Mahkemesinin yazılı olarak bilgi istemesi üzerine davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının o tarihteki yetkili bürokratları mahkemeye vermiş oldukları cevapta dava konusu taşınmazlara 1062 Sayılı Kanun gereğince 1939, 1942 ve 1957 tarihli kararnameler uyarınca konulmuş bir şerhin olmadığı ilk defa 14.05.1974 tarihinde şerh konulduğunu bildirmişlerdir. Fakat bu cevap kesinlikle doğru değildir. Daha önceki tarihlerde şerh konulduğuna dair Hatay Valiliğinin, İskenderun Mal Müdürlüğünün, Bakanlığın kararları mevcuttur. İskenderun Sulh Hukuk Mahkemesinin 1968/8 Esas ve 1971/566 karar sayılı ilamında da Corcet Sayeg’in Suriye uyruklu olması sebebiyle 1062 sayılı kanun uyarınca taşınmazlarına el konulduğu hususu vurgulanmıştır. Danıştay 10. Hukuk Dairesi ve Danıştay 12. Hukuk Dairesinin de bu yönde kararları mevcuttur. Bu mahkeme kararları varken aynı konuda yeni dava açılması mümkün olmaması gerekirdi. Davacılar yeni belge sunmamışlardır. Eski ve önceki davalardaki iddialarını tekrar etmişlerdir. İdare mahkemesinin davayı davanın başında esasa girmeden usulden red etmesi gerekmekteydi. Bunların haricinde dava konusu taşınmazlara ilişkin eski tarihli Maliye Bakanlığına ait 'vezne alındısı' dekontlarında bu taşınmazların Suriye uyruklu kişilere ait olduğu yazılı onlarca belge yer almaktadır. (Şerhin ilk defa 14.05.1974 tarihinde konulduğu iddia edilen tarihten çok öncesi tarihli dekontlar)."
Avukata göre mirasçılık belgesi "şaibeli"
Avukat Yıldız, suç duyurusunda 23 parselin devredilmesine yol açan mirasçılık belgesinin şaibeli olduğunu savundu. Avukat Yıldız başvurusunda, "Mirasçılık belgesi (veraset ilamı) şaibelidir. Yabancı uyruklu kök maliklerinin vefatına dair bilgiler ve belgeler beyana dayalı olarak tanzim edilmiş olup, hastane, sağlık kuruluşu gibi resmi bir kayıt bulunmamaktadır. Lübnan Mahkemesinden alınan mirasçılık belgesi Türk mahkemesinde hasımsız olarak tanınmış ve tenfiz edilmiştir. Fakat bu tanıma ve tenfiz hukuka aykırı olarak yapılmıştır. Mirasçılık belgesi Türk hukukuna uygun şekilde tanzim edilmemiş ve Türk kanunlarına uygun bir mirasçılık belgesi değildir. Yabancı ülke mirasçılık belgesi Türk hukukuna göre kesin bir mahkeme kararı değildir. Ayrıca böyle bir yabancı veraset ilamının Türk mahkemesinde tanınması da mümkün değildir. Yabancı bir veraset ilamının Türkiye’de geçerli olabilmesi tanıma dışında farklı çok sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır. Mirasçı olduklarını iddia eden kişilerin veraset ilamı Türk hukukuna göre geçerli olmadığı gibi taşınmazların devri için yollamış oldukları vekaletnameler de geçerli değildir. Ayrıca mirasçıların hepsinin vekaletnamede aynı adresi göstermiş olmaları düşündürücüdür. Bu durum hayatın olağan akışına aykırıdır" değerlendirmesine yer verdi. Vekaletnamenin geçerli olması için Türkiye’nin de taraf olduğu 1961 La Haye Sözleşmesi; ’La Haye Sözleşmesi'ne taraf olmayan bir ülkede noterlerce düzenlenen vekaletnamelerin Türk Konsolosluğu tarafından onaylanması zorunluluğu; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Yabancı İşler Dairesi Başkanlığının 11.08.2015 Tarihli 2015/5 Sayılı genelgesine uyması gerektiğini ifade edilen başvuruda, "Mirasçı olduğunu iddia eden kişilerin taşınmazların devrine ilişkin Setrak Daoud Ghazarıan adlı kişiye vermiş oldukları vekaletnameler Türk Hukuk Mevzuatına uygun olmadığından geçersizdir" denildi.
Mirasçı olduğunu iddia edenlerin bilgi ve belgeleri gerçek ve hukuka uygun olsa dahi yine de bu taşınmazlarda hak sahibi olmaları asla mümkün olmadığı öne sürülen başvuruda şunlar yer aldı: "Mirasçı olduğunu iddia eden kişiler, muris Corcet Sayeg’in 04.01.1940 tarihinde Lübnan vatandaşlığına geçtiğini iddia etmişlerdir. Bununla ilgili bir geçerliliği olan resmi bir belge sunulmadığı gibi bu iddia doğru olsa dahi (ki daha önce başka bir davada 1938 tarihinde Lübnan vatandaşı olduğunu iddia etmişler ve bu belgenin sahte olduğu ortaya çıkmıştı) yine de taşınmazlarda hak sahibi olmaları mümkün değil. Çünkü tüm bu taşınmazların kök murisi olan Corcet’in annesi Nicola Dahruç kızı Nazlı Sayeg’in 14.10.1940 tarihinde Türk vatandaşlığına geçmiş olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Bu durumda kızı Corcet Sayeg’in hangi tarihte Lübnan vatandaşı olduğunun bir önemi yoktur. Çünkü 1062 Sayılı Kanuna göre bir kişinin uyrukluk durumu 13.01.1939 tarihi esas alınacaktır (Hatay’ın anavatana katılması nedeniyle tercih hakkını kullanmak üzere süre verilen kişiler için 04.01.1940 tarihi). Corcet’in annesi Nazlı Sayeg 04.01.1940 tarihinden sonra 14.10.1940 tarihinde Türk vatandaşlığına geçmiştir. Bu durumda 1062 sayılı kanuna göre sınırlamaya tabi bir şahıstır. Kızının hangi ülke vatandaşının olmasının bir önemi yoktur. Çünkü anne Nazlı Sayeg 1971 yılında vefat etmiştir. Vefat etmeden önce mirasın çocuklarına intikali söz konusu olamaz. Yani 1062 sayılı yasaya göre el koyma işlemi anne Nazlı Sayeg sağ iken uygulanmıştır. Bu durumda mirasın Corcet Sayeg’e ve onun mirasçılarına intikal etmesi mümkün değildir. 17.10.1966 tarihli yönetmelik ve 25.09.1967 Tarih ve 6/8890 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile miras hukuku bakımından da tahdit getirilmiştir. Yani bu tarihten itibaren miras yoluyla devir ve intikal yapılması da yasaktır."
Tapu devirlerinin iptali istendi
Mirasçıların tapuda devir yaptıkları ilk kişilerin çoğu gerçek alıcı olmadığı ve hatta buraları satın alabilecek güçte bulunmadıkları savunulan başvuruda, şöyle denildi: "Olaydaki tapu devirleri yok hükmündedir. Yapılan işlemler ve devirler sistemli bir şekilde kanuna karşı hileler zinciriyle yapılmıştır. 'Yolsuz tescil' olduğundan tapu devirlerinin iptali gerekmektedir. Tapu devirleri suç teşkil eden eylemler zinciri ile yapılmıştır. Bu nedenle her zaman iptali söz konusu olabilir. Kaldı ki; satın alanlar da bu işlemleri bildiğinde iyi niyet kuralından istifade etmeleri mümkün değil. Genel olarak kanuna karşı hile ve müeyyidesi hususunda açık bir düzenleme olmasa da kanuna karşı hilenin yaptırımı noktasında genel kabul gören görüş, hile ile kişilerin amaçlamış olduğu haktan, yani kanuni korumadan mahrum bırakmaktır. Savcılık makamının yapacağı etkin soruşturma neticesinde, kişilerin amaçlamış olduğu haktan, yani kanuni korumadan mahrum bırakılarak devri yapılan tüm parseller yönünden tapu kütüklerine 'ihtiyadi tedbir' kararı konulmasına, doğrudan zarar gören maliye hazinesine müdahil olması için ihbarda bulunulmasına ve şüphelilerin cezalandırılmaları için iddianame hazırlanmasına karar verilmesini talep ediyorum."
9367,77%3,72
34,48% 0,07
36,21% -0,34
2960,09% 0,86
4956,37% 0,55