Akın Bodur/İskenderun
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri ve Ekoloji Birliği, yürütmenin durdurulması istemli ihalenin ilanının iptali davası başvurusunun yapıldığı açıklandı. Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri ve Ekoloji Birliği gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal, davaya ilişkin yaptığı açıklamada, 'Madencilere ve ihaleye çıkaran Maden İşleri Genel Müdürlüğü´ne çağrımız şudur; Boşuna zaman ve para harcamayın. Bu maden projelerinin hepsi iptal edilmek zorunda kalınacak. Çünkü madenler korona virüs salgınını en önemli sebebidir. 2012´de Çin´de bir bakır madeninden bulaşarak 3 işçinin ölmesine neden olan RaBtCo /4991 adlı virüsün, Covid-19 virüsüyle yüzde 96 aynı olduğu ve mutasyona uğrayarak Covid 19 Corona salgınına yol açmış olabileceği bilim insanlarınca belirlenmiştir. Biliminsanları yaygın ormansızlaşma, tarımın kontrolsüz gelişlemesi, yoğun çiftçilik, madencilik ve altyapı gelişiminin korona virüsleri değişime uğrattığı ve Covid 19 salgınına yol açtığını belirlemişlerdir. İnsanların madencilik gibi faaliyetlerle tahrip ettiği orman alanlarında Covid 19 gibi zoonotic virüslerin varlığının en az 2.5 kat arttığı ve virüslerin insan yaşam alanlarına geçişinin de yüzde 70 arttığı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Madencilik faaliyetleri aynı zamanda iklim değişikliğine de neden olmaktayken, iklim değişikliği de Corona virüs salgınlarına neden olan diğer önemli sebeptir. Önümüzdeki 20 yılda iklim değişikliği, yeni bölgelerde yeni hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan en önemli sorun olacak. İklim değişikliği, aynı zamanda hastalık taşıyıcı mikropların ve taşıyıcılarının da evrilmesine (değişmesine) yol açıyor.
Hastalık yapıcıların sürekli dönüşümü ve yeniden birleşimi başka biçimlerdeki hastalıkların yayılmasına ve sürmesine neden oluyor. Ekolojik koşulların değişmesi ve hastalık yapıcı virüslerin (pathogen) çeşitliliği, değişmiş bir hastalık yapıcı (pathogenic ) potansiyelin artışına yol açabilir. Kazdağları´nda Alamos Gold şirketi 2019 yılında 350.000 ağaç keserek iklim değişikliğine, dolayısıyla Corona virus salgınlarına yol açan bir ekokırım (ECOCIDE) gerçekleştirmiş ve insanlığa karşı suç işlemiştir. Endüstriyel kapitalizm ve başat aktörlerinden birisi olan maden şirketleri sınırsız üretim-tüketim mantığıyla doğal yaşamın dengesini bozarak, korona virüs salgınına yol açmıştır. İçecek suyumuz, tarımsal üretim yapacak toprağımız, yiyecek ekmeğimiz, nefes alacak havamız olmadığı takdirde hiçbir işi yaramayacak olan; İnsan organizasyonları kurumlar tarafından değer izafe edilmiş adına ´para´ denilen kağıt parçaları uğruna, geleceğimizin yok edilmesi bir delilik halidir. İklim değişikliğinin korona virüsleri mutasyona uğratmasından çok önce değen yargıları ve zihinleri kapitalizm tarafından mutasyona uğratılmış insanlar, insan toplulukları, topluca uçuruma koşan koyun sürüleri gibidir. Yıkımı besleyen insan kitlelerini yaratan kapitalizmin sahte değer yargılarına hizmet edenler; İnsanlığa, kendi çocuklarına, torunlarına ve kendilerine en büyük kötülüğü yapmaktadırlar' değerlendirmesinde bulundu.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü hakkında açılan ve dava bilgisinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına da bilgi (ihbar) olarak gönderilen Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığına iletilmek üzere yapılan dava başvurusunda, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 20.07.2020 tarih ve 31191 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 766 adet maden sahasının ilanın hukuka aykırı olup, telafisi imkansız şartlar taşıması nedeniyle, yürütmenin durdurulup, iptal edilmesi istendi.
'Kanunlara uygun yapılıyormuş gibi madencilik faaliyetleri hukuki değil'
54 delilin sunulduğu dava dosyasında şunlara yer verildi: '... ihalenin ilanı işlemi kesinlikle kamu yararı amacı taşımamaktadır. İdari işlem yetki, usul-şekil, sebep, konu ve amaç unsurları yönünden açıkça sakat ve hukuka aykırı olup, iptali gerekmektedir. Türkiye´de madencilik faaliyetleri kanunlara uygun yapılıyormuş gibi gösterilse dahi, madencilik faaliyeti lehine olan şekli hükümlerin içine (üst normların ve bağlayıcı uluslararası sözleşmelerin denetleyici hükümleri görmezden gelinerek) sığdırılmaya çalışılan hukuka ve yasaya aykırı faaliyetler aşağıda çeşitli paragraflarda izah ettiğimiz üzere yürürlükteki bir çok mevzuatla çatışmaktadır ve maden mevzuatı anayasaya açıkça aykırı olup, normlar hiyerarşisi gereğince de uygulanamaz. Kanunlara uygun yapılıyormuş gibi gözüken madencilik faaliyetleri kanuni olmadığı gibi hukuki de değildir. Yapılan işlemler evrensel hukuk kurallarına ve idealine uygun olmadığı gibi; etik ahlaki ve vicdani açıdan da doğru değildir. Özel teşebbüs madenciliği açıkça Anayasaya aykırı olup, Anayasanın 168. maddesine göre ´Doğal kaynaklar, tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır´. 766 madenin özel şirketlere ihale edilmesi işlemi açıkça anayasaya aykırıdır... İklim değişikliğine bağlı olarak gıda krizinin başladığı gezegende madencilik sahaları gıda üretimini sağlayan ekosistemleri tahrip etmekte ve suyun petrolden ve altından daha değerli olacağı günlere doğru giderken su kaynaklarımızın kirletilmesine, zehirlenmesine, kurumasına ve su kaynaklarının yatak değiştirerek doğal ekosistemlerin binlerce onbinlerce yılda oluşturduğu doğal yapıların bozulmasına neden olmaktadır' ifadesine yer verildi. Siyanürlü altın madenciliğinin neden olduğu siyanür ve ağır metallerin buharlaşmasının, yağmur ve sızıntıyla ekosistemlere karışması binlerce yılda temizlenmeyecek bir kirlenmeye neden olduğu gibi, çoğu yerde insanların kısa veya daha uzun bir zaman diliminde ölümüne yol açmakta olduğu anlatılan dava başvurusunda şunlara yer verildi: 'Ülkemizde uygulanan siyanür liçi tekniği ile altın madeni istihracı, Türkiye´nin içinde yer aldığı Avrupa hukuk düzeninde yasaktır. Eurogold, Avrupa hukukunda yasak olmasına karşın Türkiye´de siyanür liçi yöntemi ile altın aradı. Aynı hukuk düzeninde yer alıyor olmamıza rağmen bizim hukukumuzda yasalar bunu açıkça yasaklamadığı için bu faaliyetler yürütülebildi. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Sözleşme´nin birçok hükmünün Türkiye tarafından ihlal edildiğine karar vermiştir. Madencilik faaliyetleri yapılmadan önce yer kabuğunun üzerinde binlerce yılda oluşmuş toprak sıyrılmakta ve böylece madencilik faaliyetleri bittiğinde, geriye zehirlenmiş ,kel, çorak, ağacı ve yeşili olmayan, suyu içilmeyen, tarım yapılamayan terk edilmiş ölü bir bölge kalmaktadır... İklim değişikliği süreci nedeniyle, önümüzdeki 5-10 yıl içinde sınırlarına dayanacak hayatta kalma mücadelesi içindeki 10 milyonlarca Afrika ve Ortadoğu halkına yardım etmek zorunda kalabilecek Türkiye için kontrolsüz bir şekilde sınırlarımıza dayanabilecek bu göçler sonucunda, ülkemizin nüfusunun da eklenmesiyle oluşacak 100 milyonlarca insanı besleyebilmek için tarım alanlarının, meraların ve ormanların tahrip edilerek madencilik sahası yapılmasına değil, doğal kaynaklarımıza, su ve gıdaya ihtiyacımız vardır. Davaya konu 766 adet madencilik sahası her sahanın bulunduğu alanı yaşanılmaz hale getirebileceği gibi, iklim krizi ve iklim kriziyle birlikte gelen göç. gıda ve su krizleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini ekonomik ve sosyal çöküşe götürebilir. Yürürlükteki maden mevzuatı üst bağlayıcı norm olan Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası sözleşmelere aykırı olup, normlar hiyerarşisi gereğince bağlıyıcı üstünlüğü olan normların uygulanması gerekmektedir. Anayasa, AİHS ve diğer uluslararası bağlayıcı sözleşmelere aykırı, şirketler lehine; Ancak insanların yaşam hakkını, sağlıklı çevrede yaşama hakkını, mülkiyet hakkını, özel ve aile hayatının korunması hakkını yok eden madencilik mevzuatı hükümleri yük hükmünde olup, uygulanamaz. Yürürlükteki Maden Kanununun 7. maddesine eklenen ek-4. fıkraya göre ´devlet ormanları içinde yapılacak madencilik faaliyetlerine ve bu faaliyetler için yapılacak tesislere Orman Kanunu hükümlerine göre izin verileceği´ belirtilmiştir. Aynı kanunla eklenen 5. fıkraya göre yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında da madencilik faaliyetlerine izin verileceği belirlenmiştir. Aynı kanunla eklenen 6. fıkrayla iş öyle kuralsız bir boyuta vardırılmıştır ki; Genel müdürlükçe uygun bulunan yer altı madencilik faaliyetlerinin tekabül ettiği yüzey alanı için herhangi bir izin alınmayacaktır.'
Dava metni 45 sayfa
Danıştay İdari dava Daireleri Kurulunun, kirletici-yok edici tesislerin aynı havza içindeki kümülatif etkisinin hesaplanması gerektiği yönünde amir bir içtihat bulunduğu anımsatılan ve bunun dikkate alınması istenilen maden sahalarının iptali davası başvurusunda, '... Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, içtihatlarda aynı havza ve bölge sınırları içinde bulunan kirletici tesislerin veya projelerin çevreye olan olumsuz etkisinin kümülatif etki hesabı yapılmak suretiyle değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. İdarenin, maden ihalesini yapmadan önce dahi kümülatif etki hesaplaması -havza planlaması yaptırması gerekmektedir. Bu durumda her bir maden sahasının bulunduğu bölgede proje halindeki ve işletilmeye başlanmış tüm madenler, HES´ler, termik santraller, rafineri, demir çelik, JES vs. tesislerin sayısı ve coğrafi konumları itibariyle, kümülatif etki sebebiyle kamu yararını gözetmek suretiyle işlemin gerçekleştirilmesi ve ihalenin yapılması gerekmekte olup, davaya konu işlemin iptal edilerek, ihale ilan edilmeden önce kümülatif etki hesaplanmasını talep ediyoruz...' değerlendirmesine yer verildi.
45 sayfalık dava dilekçesinin sonuç bölümünde, 'Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 20.07.2020 tarih ve 31191 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 766 adet maden sahasının ilanın resmi gazete yayın tarihinden itibaren en az 15 gün süre ile http://www.mapeg.gov.tr/ adresinde ilan edileceğine dair ihalenin ilanının iptaline, dava konusu işlem açıkça hukuka aykırılık ve telafisi imkansız zarar şartlarını birlikte taşıdığından dava sonuçlanıncaya dek yürütmenin durdurulmasına karar verilmesine, incelemenin duruşmalı yapılmasını talep ederiz' ifadesine yer aldı.
9367,77%3,72
34,48% 0,07
36,21% -0,34
2960,09% 0,86
4956,37% 0,55