Sadet Berkyürek/İskenderun
Şubat ayında 20 bin atamaya ilave olarak 40 bin atama daha yapılması gerektiğini ifade eden Solğun, istihdam modellerinin ise eşitsizlik yarattığını, mülakatla yönetici atama uygulaması ile ‘makam düzeni´ kurulduğunu savundu.
Eğitimin sorunlarını atama sayısının yetersizliği, sözleşmeli-kadrolu-ücretli öğretmen ayrımı, atamada mülakat, bölgeler arası farklılık, belli okul türlerindeki yoğunluğa göre önlem alınmaması ile değerler eğitiminin öğretmen olmayan kişiler tarafından verilmemesi başlıkları altında değerlendiren Solğun, en önemli sorunu yetersiz atama olarak gösterdi. Solğun, “Ayakları yere sağlam basan tedbirler alınmazsa, önümüzdeki yıllarda atama bekleyen öğretmen sayısı belki 1 milyona dayanacaktır” açıklamasını yaptı. Öğretmenlerin mülakatsız, sadece KPSS puan üstünlüğüne göre kadrolu olarak atanmasını öneren Solğun, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bilindiği gibi MEB, Şubat ayında 20 bin sözleşmeli öğretmen alımı yapacak. Tabi bu atama ne eğitim hayatımıza katkı sağlayacak ne de atama bekleyen öğretmenlerin beklentilerini karşılayacak. Şöyle ki; sendikamızın yaptığı ücretli öğretmen araştırmasına göre ülkemizde 81 ilde 80 bin 583 ücretli öğretmen çalıştırılmaktadır. 81 ilde 81 bin ücretli öğretmen görevlendirmesi, ülkemizde 81 bin noktada öğretmen açığı olduğunu göstermektedir. Öğretmenlik formasyonu almayan, iki yıllık mezun olanlar dahi ücretli öğretmen olarak görev yapabilmektedir. Devletin öğretmen açığını böylesine aciz bir yöntemle gidermeye çalışması çok acıdır. Her yıl 40 bin öğrenci eğitim fakültesinden mezun olmaktadır. Atama sayısı yetersiz olunca, büyük bir yığılma söz konusu olmaktadır. Çok net söylüyoruz; ayakları yere sağlam basan tedbirler alınmazsa, önümüzdeki yıllarda atama bekleyen öğretmen sayısı belki 1 milyona dayanacaktır. Ataması yapılmayan öğretmen problemi başka işlere yönelen ya da yıllarca işsiz kaldığı için bunalıma giren hatta intihar eden öğretmen vakaları ile karşılaşmamıza da yol açmaktadır. Bu aynı zamanda sosyal bir sorundur. 20 bin atamayı kabul etmiyoruz. Eğitimin şu anki atama ihtiyacı en az 100 bindir. Bu minvalde yapılması gereken Şubat ayında 20 bin atamaya ilave olarak 40 bin atama daha yapılmasıdır. 2020 yılı için hedefimiz 100 bin atamadır. Eğitime yapılan yatırım devreye girdiğinde maliyet hesabı en son düşünülecek konu olmalıdır. Söz konusu olan ülkemizin geleceğidir.”
Hangi sorunlara hangi çözüm önerileri var?
Türk Eğitim Sen şube Başkanı Solğun, raporda dile getirilen sorunlar ve çözüm önerileri özetle şöyle sıraladı: “Sözleşmeli-kadrolu-ücretli öğretmen ayrımı; öğretmenleri bölen, parça parça eden, velinin öğretmen seçmesine neden olan, verim ve kaliteyi düşüren en önemli hususlardır. Aynı işi yapan çalışanların farklı statülerde istihdam edilmesi adil ve hakkaniyete uygun değildir. Bu, öğretmenlik mesleğini de rencide eden bir uygulamadır. Mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere bölgenin durumuna göre bir brüt asgari ücret ile iki brüt asgari ücret arasında Zorunlu Hizmet Tazminatı verilmelidir. Sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması şarttır. Bu noktada talebimiz, öğretmenlerin mülakatsız, sadece KPSS puan üstünlüğüne göre kadrolu olarak atanmasıdır. Bunun dışındaki tüm istihdam türleri kaldırılmalıdır. İktidar destekli hormonlu büyüyenler ve devlet gücünü kullanarak, kadroların torpil ve yandaş kayırarak doldurulmasını sağlayanlar ters esen ilk rüzgâra karşı duramayacaktır.”
Mülakat maddesi duruyor
“2014 yılından beri mülakatla yönetici atayan Bakanlık, adeta önemli bir kısmı ehliyetsiz insanlardan oluşan bir makam düzeni kurmuştur. Ancak son atamalarda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk´un yönetmelikte yaptığı düzenleme ile yazılı sınav başarısına göre yönetici atamaları gerçekleştirilmiştir. Nitekim öğretmen atamalarında da mülakatın etkisi sıfırlanmıştır. Ancak bu kati çözüm değildir. Zira mevzuatta mülakat hala vardır. Bakan değiştiğinde uygulama da değişebilecektir. Dolayısıyla MEB´in mutlaka mülakatı kaldırarak, yönetici atamalarını sadece yazılı sınav puanına göre yapması gerekmektedir. Sadece belli sendikal, siyasi yapıların, cemiyetlerin desteklenmesi, hak edenin görmezden gelinmesi yıkıcı bir düzeni beraberinde getirecektir. Yapılması gereken kamuda adaletin tesis edilmesi, ehil insanların iş başına getirilmesi için belli yapıların kayırılmaması çok önemlidir. Proje okullarındaki yönetici atamaları da tamamen taşra teşkilatındaki bir kısım yapılanmalara teslim edilmiştir. Bu okulların da MEB Yönetici Atama Yönetmeliği´ne tabi olması ve dışarıdan yapıların tahakkümünün sone erdirilmesi gerekir.
İdeolojiler, siyasi ve sendikal tutumlar bu süreçten uzak tutulmalı.”
Eğitim kalkınma planı oluşturulmalı
“Bölgeler arası farklılıklar hala giderilemediği için okullarımız çok farklı düzeyde eğitim vermektedir. Hal böyle olunca, bölgelerin eğitim haritalarının çıkarılması, mevcut durumun saptanması, müfredattan, yönetici kademesine kadar tüm hususlar dikkate alınmalıdır. İdeolojiler, siyasi ve sendikal tutumlar bu süreçten uzak tutulmalı, objektif şekilde tarama yapılarak, eğitim kalkınma planları oluşturulmalıdır.”
İki eğitim veren okul sayısı arttı
Adrese kayıt sistemi nedeniyle LGS tercihlerinin ardından Anadolu liselerinin kontenjanları kapasitelerinin üzerinde dolmuş, MEB de bu sorunu, birçok okulumuzda ikili öğretime geçerek aşmaya çalışmıştır. Oysaki MEB´in hedefi 2019 yılının sonuna kadar ikili öğretim yapan okul kalmamasıydı. Ancak Anadolu liselerinde kontenjanın iki katı hatta daha fazla öğrenci kayıtları nedeniyle bu hedef gerçekleşemediği gibi, ikili eğitim yapan okul sayısı artmıştır.”
Eğitim kurumları kimsenin tarlası değil
“Okullarda değerler eğitiminin öğretmen olmayan kişiler tarafından MEB´in yaptığı protokollere binaen verilmesi bu yıl da büyük bir sorun olarak göze çarpmaktadır. MEB´in bu protokollerle okullara farklı cemiyet, dernek, vakıflar aracılığıyla öğretmenlikle ilgili olmayan kişileri dahil etmesi biz eğitimcileri kaygılandırmaktadır. Donanımını, yeterliliğini bilmediğimiz kişi ve kuruluşlar ne yazık ki okullarımızda cirit atmaktadır. Türk Eğitim-Sen olarak MEB´in değerler eğitimi konusunda kaygılı olmasını anlıyor, gayret ortaya koymasına olumlu bakıyoruz. Ancak MEB bu eğitimi kendi öğretmenleri vasıtasıyla vermelidir. Değerler eğitimi konusunda protokoller yapılması, bu kuruluşların partner olarak kabul edilmesi ve dışarıdan hizmet satın alınması, ‘Öğretmenlerle bu eğitimi kazandıramıyorum´ demektir ve bu tavır öğretmenlerimize hakarettir. Eğitim kurumlarımız kimsenin tarlası değildir. Ülkemizi 15 Temmuz felaketine sürükleyen nedenlerin başında kamu gücünün bir gruba mensubiyet üzerinden tanzim edilmesi geliyordu. Ülkemizin yeniden bu tecrübeyi yaşama lüksü yoktur.”